Mustafa Sönmez

BDP, demokratik özerklik tezini kamuoyuna anlatamıyor. Anlatamıyor, çünkü fikri anlamış değil, kafası karışık. Demokratik özerkliği, önce sadece Güneydoğu için bir model olarak algıladılar. Kürtlerin yüzde 40’ından fazlasının Batı’da yaşadığı, etnik temele dayalı bir bölge formülünün çarpıklığı eleştirisi karşısında ayakları yere bastı ve tüm Türkiye’de yerel demokrasiyi güçlendirecek, ekonomik, sosyal eşitsizlikleri azaltacak, etnik taleplere çözüm üretecek özerk bölgeler olabileceğine nihayet ikna olmuş göründüler. Göründüler de ne oldu? Şimdi öyle laflar duyuyoruz ki, az gidip uz gidilmiş, bir şey anlaşılmamış, her şey sloganda kalmış. 5 Haziran Diyarbakır mitinginde BDP Eşbaşkanı Filiz Koçali diyor ki, “Türkiye 25 özerk bölgeye ayrılsın. Eğer bunu kabul etmezseniz o zaman Türkiye iki bölgeye ayrılır. Biri merkeziyetçi, vesayetçi rejim altında ezilen batı Türkiye, birisi de demokratik özerk Kürdistan” …Buyurun buradan yakın !…Biri diğerinin niye alternatifi olsun ? Hani tüm Türkiye için 25 (niye 15 ya da 30 değil de 25, o da belli değil !…) özerk bölgeydi öngörülen? Bunu birileri altın tepside sunmayacak , Türkiye seçmeni aşağıdan yukarıya örgütlenip kendisi inşa edecek, Anayasa’ya geçirecek. Ama bunun için de fikrin herkesçe paylaşılır olması gerek. Böyle bir şey henüz yok. Karadeniz’de yok, Çukurova’da yok, İstanbul, İzmir, Ankara, Ege’de yok… Peki Güneydoğu’da var mı? Güya var, ama aslında yok. Körün fili tarifi gibi..Herkes farklı bir şey anlıyor.

***

BDP’nin hem kafası karışık, hem sabırsız. Sloganla  peynir gemisinin yürüyeceğini sanıyor. İmralı’da üretilen fikrin ruhu anlaşılamıyor, içi doldurulamıyor. BDP ve (Blokta) bu konuda bir entelektüel sığlık , hatta tembellik var. Bölgesel özerkliğin tüm  Türkiye için içerdiği barış, demokrasi ve adalet potansiyelini yeterince kavramış görünmüyorlar, dolayısıyla anlatamıyorlar. Fikri içselleştirip Türkiye geneline yayamıyor, sonuç alamayınca, sabırsızca içe kapanıp fikri dar bölgeye ve milliyetçi bir çerçeveye sıkıştırıyorlar.

Her şeyden önce, özerk bölge nosyonunun ne olup olmadığının netleştirilmesi ve şu tür sorulara yanıt aranması gerekiyor: Otoriterleşen Merkez ile güdükleştirilen yerel arasındaki uçurum, tüm Türkiye’de ne tür politik, sosyal, ekonomik sorunlara yol açıyor? Mevcut paradigma, etnik talepleri neden karşılayamıyor, bölgesel eşitsizlikleri neden daraltamıyor, iş-aş sorununu neden çözemiyor? Yetki ve kaynak dağılımını daha demokratik bir içeriğe kavuşturmada yerel yönetimler nasıl güçlendirilmeli? Kaç bölge olacak ve iller neye göre kümelenecek? İfade edilen 25 bölge kimin icadı, hangileri bunlar, hangi illerden oluşuyor ve nasıl, neye dayanarak bir araya getirildi? Daha gerçekçi bir bölgesel tasnif nasıl, hangi kriterlere göre yapılmalı? Yereli temsil edecek “Bölge meclisleri” nasıl seçilmeli, yetki ve sorumlulukları nasıl olmalı, merkezi nasıl dengelemeli? Kürt sorununa Güneydoğu’da bulunacak çözüm, İstanbul, İzmir özerk bölgelerinde nasıl formüle edilecek? İstanbul’daki 3 milyon Kürdün sorununa İstanbul’da nasıl çözüm üretilecek?  Vergi ve diğer kamu kaynakları bu özerk bölgeli yapıda nasıl toplanacak, nasıl paylaşılacak, eşitsiz bölgesel yapıda ne tür pozitif ayrımcılık yapılacak ? “Bölge valilikleri” ne tür kurumlar olacak, bölge meclis başkanlıkları ile uyumları nasıl sağlanacak? “Bölge encümeni” gibi bir yapılanmaya ihtiyaç olacak mı, yetki ve sorumlulukları neler olacak? Bölge meclisleri ile il-ilçe belediyeleri arasında yetki paylaşımı nasıl olacak? Bölge meclisleri, merkezde belirlenen plan-bütçe gibi ulusal, makro kararlara nasıl katılacak ve etkili olacak?

***

 Özerklik diye yanıp tutuşanlarda bu ve benzeri soruların cevabının olduğunu hiç mi hiç sanmıyorum. Naçizane bir tavsiye: Bugünden tezi yok, Blok bileşenleri bir Bölgesel Özerklik Kurultayı hazırlığına başlamalılar. Yerel demokrasi, Kürt sorunu, bölgesel eşitsizlik, yerel yönetimler, Anayasa  gibi konularda birikimi olan bir çok siyasetçi, akademisyen, araştırmacı, uzmana çağrı yapsınlar. İspanya, İtalya, Fransa gibi benzer sorunları yaşamış ve çözümler üretmiş ülkelerden uzman konuklara davet çıkarsınlar.  Başlıkları belli, açık oturumlar, tebliğler  hazırlansın. Kurultayın ürünü olarak,  Türkiye gerçeklerine uyan bir yerel özerklik modelinin inşası hedeflensin.

15 Haziran kıyameti gibi gerilim üreten hedeflere kilitlenmenin kimseye kazandıracağı bir şey yok. Haklı iken haksız duruma düşmenin de alemi yok. Hem Kürt sorununa çözüm üretecek, hem demokratikleşmeye katkıda bulunacak bir formülasyona CHP de bu kadar yaklaşmışken, üretkenlik, ortak akıl yaratma herkesin sorumluluğudur.

Mutlak çaba, mutlak emek, mutlak sorumluluk bizi bekliyor.

Written by Mustafa Sönmez