Mustafa Sönmez

 Türkiye’nin siyasi ve idari yapısını, özerk bölgeler oluşturarak, “Merkez-Bölgesel Meclis – demokratik yerel yönetimler” biçiminde üç kademeli bir yapılanmaya dönüştürmenin demokratikleşmeye, toplumsal kaynakların rasyonelce büyütülüp daha adil bölüştürülmesine imkan vereceğini ve Kürtlerin kültürel ve siyasi beklentilerine çözüm üreterek kalıcı bir barışı tesis etmeye yarayacağı söylenebilir.

İyi de, demokratik özerk bölgeler, üniter devlet yapısı içinde  nasıl yapılar olacaktır ? Bu yeniden yapılanmayı sadece Güneydoğu için değil, Türkiye’nin diğer bölgeleri için de isteyen BDP ağırlıklı, “Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğu”nun bölge yapılanması konusunda ancak çok genel ve her biri tartışmaya açık önermelerde bulunduğunu, geride çok sayıda soru bıraktığını söylememiz gerekiyor.

Bu bölgesel meclisler, eğitim, sağlık, kültür, sosyal hizmetler, tarım, denizcilik, sanayi,imar, çevre, turizm, telekomünikasyon, kadın, gençlik, spor ve diğer hizmet alanlarından sorumlu olacaktır. Dışişleri, maliye ve savunma hizmetleri de merkezi hükümet tarafından yürütülecektir. Emniyet ve adalet hizmetleri merkezi hükümet ve bölge meclisleri tarafından ortak yürütülecektir.”

Peki bölgeler, gerekli kaynağı nereden bulacaklar? Blok, bu soruya şu yanıtı bulmuş: “Bölge meclisleri gelişmişlik düzeylerine ve nüfusa göre her yıl merkezi hükümetin aktardığı bütçenin yanında, kendi yerel gelir ve gelir kaynaklarından pay alarak hizmetlerin yürütülmesini sağlayacaktır. Azgelişmiş ve yoksul bölgelere merkezi yönetim tarafından pozitif ayrımcılık uygulanacaktır.” 

Merkezi bütçeden kaynak tahsisi ve azgelişmişlere pozitif ayrımcılık tamam da “kendi yerel gelir ve gelir kaynağından pay almak” nasıl olacak? 2010 itibariyle 385 milyar TL olan devlet gelirlerinin yüzde 56’sı vergilerden, yüzde 23’ü sigorta primlerinden oluşuyor. Bunlar dışındaki gelirler yüzde 20’den ibaret ve çoğu gelişmiş bölgelere ait gelirler. Her bölge kendi sınırları içindeki gelirleri alıkoyarsa, eşitsizlik daha da büyür. Doğrusu, her tür gelirin merkezde toplanması ve oradan hakkaniyete uygun olarak bölgelere bölüştürülmesidir.

Özerk bölgeli Türkiye’de etnik farklılığın söz konusu olacağı bölgeler Güneydoğu’dakiler olacaktır. Bloğun önerdiği modele göre, Türkçenin resmi dil olmasının yanında, bölgeler kendi özgün ihtiyaçlarına göre başka dilleri de ikinci, üçüncü dil olarak kullanabilecektir. Ana dilde eğitim söz konusu olabilecektir. Ne kadar mümkün? En iyisi, bize en çok uyacak İspanya örneğine dönüp bakmak.

***

İSPANYA: 17 ÖZERK BÖLGE 2 ÖZERK İL

İspanya, Anayasasına göre resmi dili İspanyolca (Kastilya dili) olan bir ulus-devlettir. Anayasa, ülkedeki farklı milliyetler olan Basklar ve Katalanları tanımakta, ancak onları “İspanyol ulusunun bileşenleri” olarak kabul etmektedir.

İspanya, 17 özerk bölgeden oluşuyor. Bunlardan Bask Ülkesi, Katalunya ve belli ölçüde Galiçya’da, nüfusta etnik farklılık mevcut, dolayısıyla etnik temele dayanan özerklik, yalnız bu bölgeler için söz konusu. Anayasada “federe devlet” kavramı değil, özerk bölgeler, (Comunidades Autónomas) kavramı yer alıyor ve 145’nci maddeye göre özerk bölgelerin bir federasyon oluşturmaları yasak. Bu anlamda özerk bölgeleri olan bir üniter devlettir İspanya. Katalanlar, Basklılar resmi dil İspanyolcanın yanında anadillerinde de eğitim yapıyorlar. Ancak, burada şunu unutmamalı: Etnik temele dayanan özerk bölgelerden Katalunya, nüfusta yüzde 15, ülke milli gelirinde yüzde 20’ye yakın pay sahibi ve kişi başına geliri, 27 bin Avro ile ülke ortalamasının yüzde 27 üstünde. Ülke nüfusunda yüzde 4, milli gelirinde yüzde 6 payı olan  Basklılar, kişi başına gelirde, 31 bin Avro ile 1 numaralar ve ülke ortalamasının yüzde 35 üstünde gelire sahipler (*). Yani, bizdeki durumun tam tersine, İspanya’nın etnik temelli özerk bölgeleri, yoksullukları ile değil, zenginlikleri ile dikkat çekiyorlar.  Bu varsıllık, onlara anadilleri ile eğitimin finansmanında da kolaylık sağlıyor.

Özet olarak, özerk bölge modellemesine giderken dünya örneklerinden yararlanmak kadar, farklılıkları da göz önünde tutmak gerekiyor ama daha önemlisi, serinkanlı, bilimsel, önyargısız çalıştayları organize etmek ve üretici bir süreci, zaman geçirmeden bir an önce, başlatmak gerekiyor.

(*) İspanya’nın göstergeleri için site: www.ine.es

Written by Mustafa Sönmez