Alt sınıflara erken kriz darbesi (Al-Monitor Eylül 17, 2018)
Türkiye ekonomisi ağır bir krize doğru ilerliyor. Bunu hem iç hem dış gözlemciler dile getiriyor,…
Bu kriz herkese öğretecek ki, bu çürüyen kapitalizme mahkum değiliz, başka bir dünya, başka bir toplum kurmak mümkün. 21. yüzyılın, çürümekte olan kapitalizmi, yeni bir insanı ve yeni bir toplumu yaratmanın potansiyelini de sunuyor insanlığa.
05 Ocak 2009, Pazartesi
2008, yaşlı dünyamızın tarihine, “başka bir tarihin sonu” olarak geçecek. Tıpkı, 1990’da duvarın yıkılması ile reel sosyalizmin sonunun gelmesi gibi. O zaman da buna “tarihin sonu” denilmişti.. 2008 de bir milat!.. Başka bir tarihin sonu…Piyasa her şeye kadirdir ezberinin sonu. Küreselleşme ile dünya bir köy haline geldi ezberinin sonu. Ulusal devlet yok, küresel kurumlar var ezberinin sonu. Çevre ülkelere “ihracatçı olun” ezberinin sonu ve daha birçok şablonun, ezberin sonu…
Artık kimse, “piyasa”nın ilahi gücüne inanmıyor, Aralarında Kemal Derviş’in de olduğu piyasaperestler, şimdi “devlet kontrollü piyasa”, “Küresel Sosyal Demokrasi” çizgisine- mahçup biçimde- gerilediler.
Seyfettin Gürsel, 20 Kasım 2008 tarihli Referans’ta diyor ki;
“Piyasanın dengeleyici özelliğine olan sarsılmaz inancı ile Yeni Klasik İktisat ve bu inancın dayattığı, tarihten kopuk, aşırı uzmanlaşmaya dayanan iktisat eğitimi krizden sorumlu mudurlar? Evet, bir hayli sorumludurlar! Yeni Klasik İktisat krizin geldiğini tahmin edemezdi. Çünkü piyasaların, rekabet kuralları hariç, ne kadar az kurala tabi tutulurlarsa o kadar etkin çalışacaklarını kabul ediyordu…” Ne hayal kırıklığı!…
Piyasanın iflası mı sadece? Son 30 yılımızın ilahi sözcüğü “Küreselleşme” de yerle yeksan.. Artık kimse ağzına almaya cesaret edemiyor neredeyse. Küreselleşme, yerini ulusal korumacılığa, kapitalist devlet müdahaleciliğine, hatta devletçiliğe bırakıyor adım adım. Fransa’daki “ekonomik yurtseverliğin” ardından İtalyan Başbakanı Berlusconi “İtalyanlık”tan, ” söz ediyor. Ne iş?
ABD’de, Bear Stearns için 30 milyar doların Morgan Chase’e hediye edilmesi, Fannie Mae ve Freddie Mac’ın, dünyanın en büyük sigortacılarından AIG’ın, en büyük tasarruf sandıklarından Washington Mutual’ın kamulaştırılması, İngiltere’de Northern Rock ve Bradford & Bingley’in devletleştirilmesi, yine AB’de Fortis, Dexia ve Hypo Real Estate’in kamulaştırılması. Nedir bunlar? Nasıl bir ezber bozulması ?
Ya IMF Başkanı Kahn’ın, yılın son günlerinde İspanya’da, “ihracata dönük çevre ülkeleri” iç pazarı canlandırmaya çağırması, çağırma ne kelime, adeta iç pazarınızı canlandırın diye yalvarması, ne acizlik, ne iflas!…
Kim ne derse desin, bir tarihin sonu ve yeni bir sayfanın açılması bu..
Kapitalizmden başka hiçbir alternatif kalmadığına iman edenler şimdi gördüler ki, kapitalizmin bu türünün sonuna gelinmiş, yeni bir türünün olduğuna olan güven ve inanç ise çok mu çok zayıf.
“Sermayenin en büyük engeli yine sermayedir” önermesiyle Karl Marks yeniden hatırlanır oldu. Kitleler, yavaş yavaş , SSCB, Çin ve Doğu Avrupa’da yaşananları, sosyalizmin başarısız bir deneyimi olduğuyla yüzleşerek, yeniden bir seçenek olarak sosyalizmi konuşmaya, hayal etmeye ve cesaretle dillendirmeye başladılar.
Unutulmamalı ki, bugün 2008 buhranıyla çöküntüye uğrayan kapitalizmdir. Bu enkazın nasıl ayağa kalkacağı, sermaye birikiminin yeni yatağının ne olacağı ve bunun yolunun nasıl bulunacağı ise bir muamma. Ters dönmüş bir kaplumbağanın halidir bu. Debelenmekte, ama ayakları üstüne dönmek için mutlak bir dış yardıma ihtiyaç duymaktadır global kapitalizm kaplumbağası. O müdahale devletten umulmaktadır. Ama devlet müdahalesinin bile henüz işe yaramadığı bir yıl oldu 2008.
Merkez’den Çevre’ye..
Global kriz, önce Merkez’in beyni ABD’de finansal alanda başladı, giderek diğer Merkez ülkelerin finansına sıçradı, derken reel sektörlere sıçradı . Merkezle sınırlı kalacağı sanılırken kısa sürede çevre-bağımlı ülkeleri başka bir yerinden, reel sektörden vurdu ve içine çekti. Şimdi beklenen şu; önce Merkez ülkelerde finansal sektör toparlanmaya başlayacak, buradaki iyileşme kendisini reel sektöre yansıtacak. Derken, Merkez’deki görece iyileşme, çevre-bağımlı ülkelere de yansıyacak. Ama bu iyileşme geciktikçe, IMF eliyle , gücü yettiği kadar çevre-bağımlı ülkelerden de destek bekleniyor.
Dünya Bankası ise 2009 için IMF’den daha kötümser. 2009’da dünya ekonomisinde ancak yüzde 0,9 büyüme öngören Dünya Bankası, Merkez ülkelerde yüzde 0,1’lik küçülme öngörüyor. Bu, merkez ülkelerde, 1929 krizinden bu yana ilk kez yaşanacak.
Küçülme ile birlikte yaşanabilecek en önemli felaket işsizlik. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), mali krizin küresel ekonomi üzerindeki etkisinin, 2009 sonuna kadar 20 milyon kişinin işini kaybetmesiyle sonuçlanacağı uyarısında bulundu.
ILO’nun, IMF tahminlerine dayanarak verdiği rakamlara göre, halen dünya genelinde 190 milyonu bulan işsiz sayısı 20 milyon kişinin eklenmesiyle 210 milyona ulaşacak. Bu krizden muhtemelen en çok inşaat, emlak, mali hizmetler ve otomotiv sektörü etkilenecek.
2009, 2008’in ikinci yarısında başlayan iflasların, eldeğiştirmelerin, devlet kurtarmalarının 2009’da her ülkede, her sektörde daha da artacağı bir yıl olacak. Krizde yaralananlar, görece diri olanlara yem olurken, bazıları birleşme ile krizi atlatmaya çalışacak, devletin, kamu kaynakları ile şirket kurtarması ise her ülkede çok ciddi halk muhalefetlerine yol açabilecek. Emeğin üstünden yapılan tasarruflar toplumsal dokularda çok ciddi sarsıntılara, genel greve uzanan sendikal mücadelelere, sokak çatışmalarına yol açabilecek.
Türkiye de çukurda…
Global krize büyük cari açık, yüksek dış borç stoku, ithalata dayalı- AB’ye bağımlı yoksullaştırıcı bir ihracat yapısı ile yakalanan Türkiye, IMF’ye sığınarak krizi aşmaya çalıştıkça derin bir küçülme yaşayacak. Reel sektörden, imalat sanayinden başlayan küçülme, tensikatları en önemli sorun olarak yaşatıyor. Krize borçlu yakalanan hane halkları, şimdi işten çıkarmalarla derin bir yoksulluğa sürükleniyor.
Gündemdeki IMF ile anlaşma, sadece, Türkiye’den alacaklı finansörlerin ve borçlu sermayedarların derin nefes almasını getirecek. Ama Türkiye’ye, ezberinde olan yeni sıcak para akışı ve ihracata dönük büyümeyi getirmeyecek. Mali disiplin sevdalısı IMF, bütçe üstünden topluma yeni kemerler sıktıracak ve bu Türkiye’ye her anlamda kan ve zaman kaybettirecek.
Seçenek “21.Yüzyıl Sosyalizmi”
Yaşanan global krizi, bir panik hali, bir takım açgözlülerin doymak bilmeyen iştahları, finansal innovasyon eksikliği vb. şeklinde “açıklama”ya kalkanlar, açıkladıkça batıyorlar. Pratik, her gün, gök kubbenin altında söylenmiş bu boş lakırtıları hemen, anında tekzip ediyor. Onca devlet müdahalesine rağmen, krizin dibi bulunamıyor. Felç inen sistem sürekli umutsuzluk yayıyor.
Yüzleşilemeyen gerçek şu; Bu, bizatihi kapitalizmin krizi, kapitalizme içkin bir kriz. Otuz yıldır ayak sesleri duyulan bu büyük krizin en son ertelenebileceği nokta burasıydı. Burada da deniz bitti. Bu kapitalizm artık kolay kolay iflah etmez. Kar ve sermaye birikimine dayalı bu insanlık dışı, bu doğayı, insanlığı çürütme bahasına gün bulup gün yiyen sistem, artık kim ne yaparsa yapsın, iflah olmaz durumda. Artık, bu mevtanın yeniden can bulması için hiçbir dua kar etmez, hiçbir radikal müdahale merhem olmaz. Bu enkaz yığınının ayağa kalkıp kopan filmin yeniden, kaldığı yerden başlamasını bekleyenler, boş beklerler.
Özellikle bu enkazın iyileşmesi için duacı olanların aklına turp sıkmalı. Özellikle emekçiler açısından duacı olunacak hiçbir durum yok. Doğru olan, bu kriz ne zaman biter türü boş beklentiler beslemek, bu enkaza üzülmek yerine bu yığıntının ortasından yeni bir hayatı, yeni bir geleceği filizlendirmek, yeşertmek olmalıdır. Bugün, bu kriz insanlığa bunun fırsatını da sunmaktadır.
Bu gelecek, lamı cimi yok, 21.yüzyıl sosyalizminden başka bir şey değildir, olamaz da.
Global kapitalizm, piyasaya yamanmış hiçbir “küresel denetim kurumu” , tekil ya da kolektif devlet müdahaleleri ile dikiş tutamayacak kadar yıpranmıştır. Kar ve sermaye birikimine dayalı paradigma ile insanlığın devam etmesi pek mümkün değildir. Kar ve sermaye birikiminin vardığı düzey, bu güdünün üstüne bina edilmiş eşitsizlikleri sürdürmek, artık esksi kadar kolay olamayacaktır. Sermaye, bir kez daha, bizatihi sermayenin kendi önünde engel oluşturmuştur ve bunu aşmak, belki mümkün ama çok mu çok zordur artık.
Emek sahne almalı
Doğal kaynaklar üstünde kolektif denetim ve sorumlu kullanım, insan yeteneklerinin, emeğin planlı kullanımı, aileden okula, işyerinden kışlaya, her yerde demokratik katılım, cinsel, etnik, sınıfsal farklılıkların azaltılması, giderek kaldırılması, daha adil bölüşüm öngören, ihtiyaç tanımını yeniden yapan, daha az hiyerarşiye, daha yatay bir düzene; 21. yüzyıl sosyalizmine ihtiyacı var insanlığın ve büyük krizle birlikte bu, gün be gün fark edilmekte, daha kolay algılanmaktadır.
Elbette ki, düzenlerini, kan , barut ve gözyaşı üstüne tesis edenlerin, bu iflah olmaz sistemi kendiliklerinden terk etmeleri ve üstüne oturdukları servetleri toplumsal kullanıma kayıtsız şartsız teslim etmeleri söz konusu değil, olmayacaktır da.. Kapitalizm, “Benden sonrası tufan!” diyenlerin sistemidir ve sistemlerinin iflah olmaz hale geldiğini hiçbir zaman kabullenmeyecek, doğayı, insanlığı çürüterek, savaşlar çıkartarak, dünyayı yangın yerine dönüştürerek kendi varlıklarını idame etmekten geri durmayacaklardır.
Ancak, bu kar hırsı ve birikim çılgınlığından muzdarip akıl sahibi insanlığın, bütün bunlara izin vermemesi gereken bir kavşaktayız, artık.
Özetle, bu kriz herkese öğretecek ki, bu çürüyen kapitalizme mahkum değiliz, başka bir dünya, başka bir toplum kurmak mümkün. Yeni bir insan, evet mümkün ve hedeflenmeli. 21. yüzyılın, çürümekte olan kapitalizmi, yeni bir insanı ve yeni bir toplumu yaratmanın potansiyelini de sunuyor insanlığa. O zaman geriye ne kalıyor? Yerkürenin her yerinde emeğin sahne alması.
Evet, Rosa Luxemburg’un veciz cümlesinden esinlenerek sonlandıralım; Ya insanlık, ya barbarlık..Ya barbarlık ya 21. yüzyıl sosyalizmi…Herkes tercihe zorlanacaktır, istisnasız herkes.(MS/EÜ)