Kanal İstanbul hayaliyle rant oyunları (Al Monitor, Temmuz 22, 2020)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2011 yılında “çılgın projem” olarak duyurduğu Kanal İstanbul’un inşası ile ilgili…
2012 biterken, yılı artıda kapatanların başını finans sermayesi çekti ve bankalar net karlarını yüzde 20’ye yakın artırdılar. Ya sanayi ve inşaat gibi üretimle ilgili sektörler? 2011’i yüzde 9 büyüme ile kapattıktan sonra 2012 büyümesi yüzde 1’e (altın makyajı silindikten sonra) düşen ekonomide, sorunu en derinden yaşayanlar, inşaat ve sanayi sermayesi oldu. Ağırlıkla iç pazara dönük üretim yapan Türkiye imalat sanayii, 2009 krizinde derin bir küçülme yaşamıştı. Ardından, iç pazarın tüketici kredileri ile canlandırılması, hızlanan inşaat yatırımlarının imalat sanayisini de sürüklemesi ile toparlanma yaşandı, buna bir ölçüde ihracat da eşlik etti. Sonuçta, 2010’un 9 ayında yüzde 14,5, 2011’in 9 ayında yüzde 11’in üzerinde büyüme yaşayan imalat sanayinin büyümesi , bu yılın aynı döneminde ise yüzde 3’ün altına düştü.
Başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerin birer şantiyeye çevrildiği, konut, ofis, alışveriş merkezleri, kentsel altyapı yatırımları ile neredeyse “inşaat odaklı bir birikim” formatının hakim kılındığı AKP iktidarında, inşaat sektörü de 2009’daki yüzde 19 küçülmenin ardından izleyen iki yılda ortalama yüzde 15 büyüdü ama 2012’de büyümesi yüzde 1’e inmiş durumda.
Kaynak:TÜİK, GSYH veri tabanı
İmalat sanayii ve inşaattaki bu “çakılma”yı söz konusu kesimlerin başını çektiği toplam yatırımlarda da görmek mümkün. İlk 9 aylık dönemler itibariyle baktığımızda, 2009’da yatırımlar kriz yılında yüzde 24 azaldıktan sonra izleyen toparlanma yıllarının her ikisinde de yüzde 26 dolayında büyüdü ama 2012’de yatırımlar yorgun düştü ve yüzde 5 küçülme var. Kamu yatırımlarının çok tali hale (payı yüzde 20) getirildiğini anımsarsak, patlayan yatırımların ardından gelen yüzde 6’ya yakın daralma, esas olarak özel kesim sanayi ve inşaat firmalarından kaynaklanıyor.
Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları, büyük müteahhitlik şirketleri biçiminde örgütlenen ve RTE’ye doğrudan bağlı TOKİ tarafından yönlendirilen inşaatın 2012’de hız kesmesinde, iç talebin iştahının kesilmesi önemli bir etken oldu. Konutu metalaştıran, hanehalklarını konut sahibi olmaya özendiren, konutu olanları da daha farklı bir yaşam tarzı ile güdüleyip yeniden müşteri portföyüne katma üstüne kurulu, “konuta dayalı birikim rejimi” kısa sürede tıknefes hale geldi. Konuta birikimlerini yatırarak büyük kent rantından (özellikle İstanbul arsa rantından ) nemalanmanın peşinde olanların da talebi, stoku eritmeye yetmemekte. Yurt dışı talep ile stok eritmek ise tam bir ham hayaldir. Eldeki stokların nasıl eritileceği bilinmezken, sektöre nefes aldırması umulan “kentsel dönüşüm” ise henüz bir tahayyüldür.
***
İnşaatın tökezlemesile beraber, sanayi de ivme kaybetti. İnşaatın rüzgarıyla yelkenleri şişen imalat sanayinin tuğla,seramik, armatür, boya, demir, cam gibi, inşaat girdisi ile ilgili sektörleri tempo kaybettiler. Giyim, hanehalkının ilk elde tüketimini kıstığı bir kalem. Giyim sanayi, ihracata yönelemediği ölçüde dara düşen ilk sektör oldu. Özellikle beyaz eşya, elektronik, otomobil gibi dayanıklı tüketim mallarında da, bütün özendirmelere rağmen, tüketiciden 2012’de bir iştah artışı gözlenemedi.
İç talebin bu ölçüde daralması karşısında, ihracat cephesinde de sanayi sermayesi, önünde aşırı değerli kur ve AB pazarlarındaki daralma engelini pek aşamadı, umulan ölçüde ihracat gerçekleştiremedi. 2012’nin ortalarına kadar stokları da doldurmak üzere sürdürülen sanayi üretimi, yılın son çeyreğinde üretim yorgunu düştü.
Şimdi karşımızda , 2013 için ne yapacağını pek bilemeyen, bütün ümidini iç talebin yeniden canlandırılmasına bağlamış pusulasız bir sanayi var.
(28 Aralık: Tüketici Şaşkın, İhracatçı Bezgin…)