Yarın Kadınların ‘Hayır’ Deme Günü
Mustafa SönmezAKP hükümeti, 12 Eylül’de halkoylamasına sunacağı Anayasa değişikliği paketinin kadınlarla ilgili 10. Maddesiyle, kadın-erkek…
Mustafa Sönmez
Yüksek büyüme hızı, düşük enflasyonla hava basanlar dönüp gençler ne durumda diye bakıyorlar mı acaba? Geleceğimiz, dediğimiz gençlerin hali pürmelali ne durumda acaba? Resmi sınıflama, 15-24 yaş arası nüfusu “Genç” olarak tanımlıyor. TÜİK, silah altında ve cezaevinde olmayan bu “sivil genç nüfus”u 2010 Eylül ayında 11,5 milyon olarak belirlemiş. Bu, aynı yılın sivil nüfusunun yaklaşık yüzde 16’sı demek. 15-24 yaş grubu, normalde lise ve üniversite sıralarında olması gereken gençlik demek. Peki öyle mi? Bizde bu 11,5 milyon nüfusun ne kadar okul sıralarında, ne kadarı fabrikada, tarlada, büroda çalışıyor ve ne kadarı iş arayıp bulamıyor, hatta umudunu kesip kahvede, evde, AVM köşelerinde hayatının en güzel günlerini harcıyor ?
***
İşgücü verileri, ortada, görünenden daha vahim bir tablo olduğunu ortaya koyuyor. Geleceğimiz dediğimiz 11,5 milyon genç nüfusumuzun ne yazık ki sadece üçte biri okulda. Yani lise, meslek okulu, üniversite, yüksek okulda. Okullaşma, lise ve sonrasında hala düşük. 2008 yılı itibarıyla ortaöğretim ve daha üst seviyede eğitim alanların oranı Türkiye’de yüzde 30 iken, bu oran OECD ve AB-19 ülke ortalamalarında yüzde 72…Uçurumu görebiliyor musunuz? Çocuklar, özellikle Doğu ve G.Doğu’da kız çocukları, 8 yıllık mecburi eğitimi 14 yaş dolayında bitirdikten sonra, liseye devam etmekte zorlanıyorlar. Bunda ailelerinin din motifli kısıtlamaları kadar, kırsalda lise eğitimine ulaşmanın zorluğu, yoksulluk en önemli etkenler. Liseyi bitirenlerin üniversite okumalarının nasıl bir kahırlı maraton olduğu gözler önünde. Hoş, lise, hatta üniversite diplomasını cebine koyan kendini kurtarıyor mu? Gençlerin , eğıtimdeki üçte birlik nüfusundan geri kalan üçte ikilik kısmı, bakalım nerede ?
***
Genç yaşta, eğitimlerini doğru dürüst tamamlayamadan çalışalak zorunda kalanların, genç nüfusun yüzde 31’ini oluşturduğunu görüyoruz. Bunların yedeği olarak bekleyen genç işsiz nüfusun sayısı ise 1 milyona yaklaşıyor. Yani Türkiye’deki 3 milyon resmi işsiz nüfusun üçte biri gençlerden oluşuyor.
Genelde resmi işsizlik oranı yüzde 12’ye yaklaşıyor ama gençler arasında bu oran yüzde 21’i aşıyor. Hele ki tarım dışı kesimde, kentlerde genç işsizliği yüzde 26’yı buluyor.
Daha vahim olanı, ne okulda, ne işte, ne işgücü pazarında olan , yani atıl genç nüfusun ürkütücü kalabalığı. Gençlerin yüzde 34’ten fazlasını oluşturan 3 milyon 55 bin genç, kahvede, evde, sokakta, AVM köşelerinde, yani hem işgücü dışında, hem eğitim dışında. Bu “atıl genç nüfusun” kız-erkek oranının eşite yakın olduğunu tahmin ediyoruz. Yani 1,5 milyon genç kız belki “ev kızı”, belki sokakta; 1,5 milyon genç erkeğin de ne işi var, ne iş arıyor, ne de okulda. Peki nerede? Herhalde kahvelerde, sokaklarda…Bu, gerçekten de çok vahim bir durum. Yani 1 milyon iş arayan işsiz genç ile 3 milyon iş bile aramayan atıl, aylak bırakılmış toplam 4 milyon genç nüfus, hayatlarının en güzel yıllarında bu kadar geleceksiz, sahipsiz bırakılmış …Böyle bir bir genç nüfusa sahip olmak, bir fırsat, bir avantaj olacakken, bu haliyle iç burkucu, ürkütücü.
Araştırmalar doğruysa, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklara bağlanma, 11 yaş altına kadar düşmüş durumda. Bu, gençleri büyük bir yok oluşa terk etmek demek.
Eğitim, işsizlik, sosyal güvenlik, sosyal katılım, karar alma süreçlerine katılım, yabancılaşma, toplumsal duyarlılık, bireysel gelişim ve özgüven gibi gençleri yakından ilgilendiren konularda gençlere destek yok. Devletin, AKP iktidarının gençlerin geleceği ile ilgili iler tutar bir politikası yok. Gençler, neoliberal rüzgarlara terk edilmiş, körpe işgücü olarak görülüyorlar, sahipsiz, kimsesiz bir geleceğin kurbanları durumundalar. Onların okulda, sokakta dile, haykırışa, bazen yumurtalı eylemlere vuran tepkileri ise haksız değil, az bile.