Turkey’s runaway inflation soars to near 79% (Al Monitor, July 4, 2022)
Consumer prices in Turkey rose 4.95% in June, bringing annual inflation to 78.6%, the highest…
Seçimlere yaklaşık 40 gün kala partilerin seçmene vaatleri üstünden yapılan tartışmalara ekonominin, daha doğrusu, geçim, iş-aş meselelerinin hakim olduğu görülüyor. Bu yönelimden, son 3 yılda ekonomiyi istediği gibi büyütemeyen AKP’nin pek memnun olmadığı, CHP’nin ise ziyadesiyle mutlu olduğu ve bir tırmanma ivmesi yakaladığı görülebiliyor.
Seçim bildirgesini henüz yayımlamayan ve olası bir koalisyon iktidarının ancak destek ortağı olabilecek MHP’nin iş-aş vaatleri konusunda iddiası olsa bile kemik seçmeni dışındakilere seslenebilme kapasitesi pek yok. Hedefi seçim barajını aşmak, bunun için de AKP’ye giden Kürt oylarını ve büyük kentlerdeki demokratik seçmen kitlesinin oy desteğini çekme çabasındaki HDP’nin de iş-aş vaatleri üstüne fazla iddiası yok.
Geçim ve seçmen
AKP’nin kuruluşundan itibaren sürekli tırmanmasında “iş-aş” meseleleri başat bir yer tuttu. AKP’nin içinden geldiği milli görüşü temsil eden Fazilet Partisi 1999 seçimlerinden ancak yüzde 15,4 oy alabilmişti. Bu, politik islamın kemik oyu sayılır, belki bunu yüzde 20’ye kadar çıkarmak mümkün, ama fazlası değil. 2002’de yeni kurulan AKP’nin yüzde 34 oy alması, bu kemik oya 14 puanın eklenmesi demekti kabaca. Nereden geldi bu oylar? 2001 krizinin öfkesinden!…
Kemal Derviş-IMF işbirliğinde krizi aşmak için uygulanan acı reçetenin mağduru alt ve alt-orta sınıf , özellikle 1999 seçimlerinde yüzde 22 oyla iktidara taşıdıkları Ecevit liderliğindeki koalisyondan kayıplarını, DSP’nin oyunu yüzde 1’e, öteki ortakların oyunu barajın altına indirerek cezalandırdılar. Ama aradan AKP yüzde 34 oyla fırladı ve iktidar koltuğuna oturdu… Hem de tek başına hem de altın tepside onarılmış bir ekonomi mirasıyla, hem de dış dünyanın rüzgarını da arkasına alarak…
(*) 1999 seçimlerinde merkez solun diğer partisi DSP %22 oy alarak 1. parti olmuş,2002’de oyu yüzde 1’e düşmüştü.
AKP, bu rüzgarla 2004 yerel seçimlerinde +7 puan, 2007 seçimlerinde +7 puan daha alarak oyunu 2007’de yüzde 47’ye kadar çıkarırken, yılda ortalama yüzde 7 büyümenin seçmen desteğindeki ana etken olduğu söylenebilirdi. Tek haneye düşen enflasyon, dış dünyadan yılda 40 milyar doları bulan muazzam sermaye girişi, düşen dolar, patlayan ithalatın göz kamaştırıcı bolluğu, inşaat odaklı bir büyüme ve bütün bunlardan bütçeye akan dolaylı vergiler, bol kepçe özelleştirme gelirleriyle çalışkan,yatırımcı,üretici iktidar imajı…Bütün bunlar seçmenine seçmen ekledi AKP’nin (*)
Rüzgar, 2009 krizinde biraz kesilince oylar yerel seçimlerde yüzde 38’e geriledi ama 2010 ve 2011’in yüksek büyüme temposu ile tekrar yüzde 49’a kadar tırmandı 2011 seçimlerinde. Sonraki yıllar, büyümenin inişe geçiş yılları… Ama seçmene dokunması biraz gecikmeli, zaman alıyor. 2014 yerel seçimlerinde , 17/25 Aralık seçim rezaletinin seçmeni soğutacağı beklendi ama, olmadı. seçmen son avansı tanıdı AKP’ye…Ya 2015 ?
Ekonomi inişte…
Haziran 2015’e gelinceye kadar ekonomi durgunluk içinde, işsizliğin resmisi yüzde 11, gerçeği yüzde 18 dolayında. Resmen 3 milyon, gerçekte 6 milyon işsiz var. İşi olanların 3 milyonu güvencesiz, geri kalanı düşük ücretle tutunmaya çalışıyor, krizden , işini kaybetmekten korkuyor. 350 milyar TL’yi aşmış hanehalkı borç yükü var. 3 milyon kişi bankaların haciz kıskacında, borcu borçla çevirme telaşında. 11 milyon emekli ayda bin küsur lira maaşla geçim cambazlığına zorlanıyor. Bütün güven endeksleri aşağıya iniyor, TL, dolar karşısında bir yılda yüzde 25 geriledi, dolar çıkışta. Sırtta 402 milyar dolar dış borç var , yüzde 40’ı kısa vadeli, yabancılar çıkıyor, dış imaj yerlerde…
Bütün bunlar, bir anda ekonomiyi , “iş-aş”ı seçimlerin ana gündemi yapmaya yetti işte. Daha da önemlisi, bu işler nereye gidecek diye endişe ile düşünürken insanlar, CHP’nin seçim bildirgesini bir umut gibi algıladılar ve bir anda sorunlara bir kurtarıcı çıkmış gibi bir heyecan dalgası kapladı ortalığı.
Bildirgelerde vaatler…
CHP, 203 sayfalık, AKP, 380 sayfalık ve HDP 52 sayfalık bildirgelerinde siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel projelerine yer verdiler. Bunlar içinde CHP, öncelik alarak bildirgesini erkenden açıkladı .
CHP bildirgesi “Özgürlük, Hukuk Devleti ve Demokrasi”, “İstihdam Yaratan Kapsayıcı Ekonomi”, “Dayanışma ve Sosyal Adalet”, “Yurttaş için Nitelikli Kamu Hizmeti”, “Doğa ve Kent Hakkı”, “Yurttaş ve Değer Temelli Dış Politika” ve “Bilgi Toplumuna Doğru” başlıklarından oluşuyor. Ancak, bunların içinde en çok ilgi çeken, CHP’nin “bölüşüm” ile ilgili vaatleri oldu ve gündemi iş-aş vaatleriyle belirleyen, CHP oldu. CHP’nin önceki yıllarda da bildirgesinde iş-aş vaatleri, projeleri yok değildi ama seçmen kitlesi, o günkü ahvalde bunları dinlemeye pek meyilli değildi, AKP henüz inişe geçmemiş, dış dünya parası kurumamış, ekonomi motorları yavaşlamamıştı.
Neler var?
Sendika.org’da Anıl Aba “CHP, AKP ve HDP’nin seçim bildirgelerinin içerik analizi “ başlıklı incelemesinde, bildirgelerde en çok geçen sözcüklerle ilginç saptamalar yaptı. İçerik analizinden görülüyor ki, CHP’nin bildirgesinde, “Sendika, emek, işçi, işsizlik, çiftçi, özgürlük, hak, hukuk, demokrasi, eşit, toplum, barış, laik, ekonomi, kadın, cinsel, kültür, kamu, umut” gibi olumlu çağrışımları olan kelimeler, CHP bildirgesine hakim. AKP’nin bildirgesine ise, “Proje, ülke, milli, asker, tarih, büyük, mega, baraj, yol, anayasa, özelleştirme” gibi kavramlar hakim. Bunlardan ilki, çalışan, işsiz, emekli , hatta ev kadını seçmenin beklentilerine daha çok karşılık verecek nitelikte.
CHP, asgari ücreti 1000 TL netten 1500 TL’ye çıkarma sözü ile genel ücret düzeyine müdahaleyi öngörürken oldukça radikal bir sözle kendini bağlamış oluyor. Temmuz ayında 1000 TL olacak net asgari ücretin, devlete ödenen sigorta primi ve vergilerle maliyeti bin 560 TL’yi buluyor. Yani bu, her asgari ücretli devlete 560 TL vergi ve prim ödüyor demek. Vergi önemli değil 70-80 TL. Asıl önemli olan SGK ve işsizlik sigortası primleri. Asgari ücret 1500 TL olursa , asgari ücretli çalıştırmanın maliyeti 2 bin 350 TL’ye yaklaşacak. Asgari ücret, genel ücret düzeyini, toplu sözleşmeleri, memur maaşlarını hep yukarı çeken bir etki yapacak.
CHP, başta emekliler olmak üzere sosyal koruma kapsamındaki kesimlere de önemli iyileştirmeler vaat ediyor. En düşük emekli aylığının bugün itibariyle bin 500 lira yapılması , iki dini bayramda birer maaş verilerek yıllık maaş sayısının 14’e çıkarılması sözleri, 11 milyon emekliyi heyecanlandırmaya yetti.
800 bin işsize asgari ücret karşılığı işbaşı eğitim, AKP’nin tırtıkladığı İşsizlik Fonu kaynaklarından sağlanacak bir vaat. Geçici güvencesiz kamu işçilerine ve memurlarına kadro verilmesi de önemli bir halka. Aile sigortası kapsamındaki engellilere ilave 400-600 TL yaşam aylığı, okullardaki ücretsiz öğle yemeği , 15 bin aile merkezinin yapımı , sağlık hizmetlerinden alınan katılım payının ve benzeri ücretlerinin kaldırılması da kulağa hoş gelen sözler. Küçük üreticiye de dokunan vaatler var; Prim borcu olan esnafın sağlık hizmetlerinden faydalanması, tarıma ucuzlatılmış mazot, kredi kartı borçlularına kolaylıklar, diğer kesimlere yapılan vaatlerden bazıları…
AKP savunmada
AKP lideri RTE, oturduğu CB makamının şekli bağımsızlığını da bir kenara atarak 2015 seçimlerinde ana stratejiyi kendisini Başkanlık sistemine taşıyacak en az 330 milletvekilini çıkarma üstüne kurdu. Bu stratejinin AKP’nin bütünü tarafından ne kadar paylaşıldığı şüpheli. Başkanlık sistemine, dolayısıyla RTE’nin bu dizaynına itirazlar var ama seslendirmekten korkuluyor.
Hedef, başkanlık, yeniden tek başına iktidar olunca, bildirge de 2011’de olduğu gibi, “mega projeler, bölgesel güç, yapısal reformlar, teknolojik atak” gibi ifadeler üstüne kuruldu ve bunun da başkanlık sistemi ile gerçekleşebileceği iddiasıyla sunuldu.
AKP’nin kitapçığın sonuna ek olarak koyduğu “Beyannamemizden Seçilmiş 100 Önemli Proje” bölümünde Türk helikopter (ATAK), milli tank (Altay), yerli otomobil, Türk askeri eğitim uçağı (Hür-kuş), insansız hava aracı vs. gibi militarist projeler ilk sıralarda. Nükleer enerji santrali ve HES projeleri de öne çıkarılmış. Enerji ve militarizm projelerini sayısız otoyol ve köprü projesi izliyor . Geliştirilmiş MOBESE projesi ve Büyük Stadyumlar Projesi , akıl çelmeye dönük diğer yatırım niyetleri…
Ne var ki, bütün devlet imkanları kullanılarak sürdürülen RTE öncülüğündeki propaganda fazla işe yaramıyor. Hele ki CHP’nin iş-aş vaatleri açıklanınca AKP, hepten savunmaya geçmek zorunda kaldı. CHP vaatlerinin mali portresini 150 milyar TL olarak hesaplayan Maliye Bakanı Şimşek, bunların kaynağı nerede, tartışmasını başlattı ve toplumu krizle tehdit ederek şu savunmayı yaptı;
“ Türkiye 1990’lı yıllardı bu zihniyetten çok çekti. CHP’nin de içinde olduğu hatırlıyor musunuz 93 yılındaki hükümet, dünya güllük gülistanlıkken Türkiye’nin en büyük krizlerinden birisini 1994’te yaşattı. Mantık aynı mantık. Olmayan kaynağı vatandaşa vaat ediyorsunuz.”
Ve yolsuzluk…
Anlaşılan o ki 7 Haziran’a kadar CHP, yumuşak karnı olarak saptadığı ekonomi alanından yüklenecek AKP’ye ve seçmene, AKP’nin artık vermesi mümkün olmayan vaatlerle gidecek. Bu akçeli vaatlerin yanında, yolsuzluklar, hukuksuzluklar ve israf da hatırlatılacak.
Araştırmalar, Türkiye gibi ülkelerde “işler yolunda giderken” omuz silkilen yolsuzluk iddialarına, “işlerin sarpa sardığı” dönemlerde kulak kabartıldığını gösteriyor. 17/25 Aralık yolsuzluk dosyalarına yerel seçimlerde ve CB seçimlerinde oralı olmayan “ortadaki” seçmenin, bu dönemde yolsuzlukları algılama yönlü bir davranış geliştirmesi mümkün. Bu da CHP’nin yeniden olan biteni hatırlatmasına ve hesap sorma vaadinde bulunmasına bağlı. Bakalım CHP, sahada, meydanlarda, medyada ayağına gelen bu iktidar şansını kullanabilecek mi…
(*) Detaylar için, Notabene Yayınları’ndan çıkan “Ak Faşizmin İnşaat İskelesi” kitabıma bakılabilir.
Kutu:
HDP: ‘İş-aş’tan çok, özgürlük vaadi…
Halkların Demokratik Partisi, HDP, 2015 seçimlerine yüzde 10 barajını aşma hedefi ile girdi. Ağırlıkla hedeflediği, AKP’ye oy veren Kürt seçmen . Buna destek olarak Batı’daki demokratik kamuoyundan da oy bekliyor. Barajı geçmesi halinde RTE’nin hem başkanlık hayallerinin yerle bir olacağını hem de AKP’nin tek başına iktidar olmak için gerekli 276 milletvekiline ulaşamayacağını belirten HDP, etkili bir çıkış yaptı.
Yine de bildirgede mesele “iş-aş” a gelince HDP’nin bu alanda fazla vaatkâr olmadığı anlaşılıyor. Bazı konularda CHP’den geri görünmemek için son anda iliştirilmiş vaatler yok değil. Örneğin CHP asgari ücrete 1500 TL diyorsa, HDP 1800 TL veriyor. Emeklilere artı 2 yerine artı 3 maaş, bunlara örnek.
HDP, AKP’ye oy veren muhafazakâr Kürt seçmeni kendisine oy vermeye davet ederken, tersi durumda Kürtlerin Meclis’te temsil edilemeyeceğini ve bunun temsil krizi ile birlikte kaos yaratacağını da anımsatmış oluyor. Ayrıca, Kürt siyasetine, AKP ile çözüm sürecinde kurduğu ilişkiden dolayı kısmen şüphe ile bakan demokrat sol kesimlerin oyunu almak da HDP’nin hedefi ve RTE’ye hitaben ürettiği “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla kendini bağlamış durumda .
Bileşenler…
Ama bu kadar değil elbette… HES’lerle nükleer santralla, GDO’lu ürünlerle mücadele edileceğini söyleyerek çevre hareketlerini, ifade özgürlüğü, yaşam biçimine saygı mücadelesi veren kentli genç nüfusu, LBGT camiasını, akademik özgürlük mücadelesi veren kesimlerin oyları için de çabalıyor HDP.
HDP’nin bildirgesine hakim olan başka bir unsur, laiklik vurgusu. Diyanet İşleri’nin ve zorunlu din derslerinin kaldırılmasını vaat ediyor. Cemevlerinin ibadethane kabul edilmesini talep ediyor. Ademi merkeziyetçiliğe ağırlık verileceğine dair niyetler belirtiliyor. Üstünde fazlaca düşünülmeden yazılmış bir madde ise, “Yerel kaynakların yerelde kullanılması”. İlk elde kulağa hoş gelen bu önermenin hem teorisi hem pratiği sorunlu ve bu işten yoksul bölgeler zararlı çıkar aslında.
Özünde, HDP, hedeflerini daha büyük tutabilir, hiç olmasa bu konjonktürde kurulacak kürsülerde amaçlanan yeni bir toplumun nasıl olması gerektiğini dillendirerek tahayyülünü sağlayabilirdi. Adeta iktidara adaymış gibi toplumun ezici çoğunluğunun derdi olan iş-aş sorunu için projeler geliştirebilir, bunlara da çok makul kaynakları, yolları CHP’den daha cesur biçimde gösterebilirdi.
Çünkü kendilerine arada bir atfettikleri Türkiye’nin Syriza’sı olmak, tam da bunu gerektiriyordu.