Asker gölge etmesin, sokak size yeter…
Mısır’da askeri darbe güle oynaya geldi ve bütün romantik söylevlerine rağmen en ufak bir…
Son yıllarda sayıların işaret ettiği bir gerçeklik var; kadın ücretli sayısında artışın temposu yükseldi; erkeklerle fark, biraz olsun daralıyor. Tarımı bir yana bıraktığımızda, 2008’in şubat ayında 3,2 milyon kişi olarak saptanan kadın çalışan sayısı 2013’ün ikinci ayında 4,8 milyona yaklaşmış. Yani 6 yılda yüzde 50 dolayında bir artış… Son 6 yılda kentlerde kadın çalışan sayısında 1,5 milyonun üstünde bir artıştan söz ediyoruz…
Kaynak;TÜİK, Hanehalkı işgücü anketi veri tabanı
AKP rejimi ile hızlanan neoliberal sermaye birikimi süreci, kırlardan kentlere göçü , özellikle de büyük kentlere göçü hızlandırdı. Kırda, tarımda, daha çok ‘ücretsiz aile işçisi’ olarak görünen kadın, kente gelince önce işgücüne katılmayan “ev kadını” statüsü ile kayıtlara geçti. Ancak, 2008 ile birlikte küresel krizin etkisinin ağır biçimde hanelerde hissedilmesiyle, kadın da eve ekmek getirmek için işgücü piyasasına çıktı ve kayıtlarda “işgücü” göründü. İş arayıp da bulamayanlar, kayıtlara “işsiz” olarak geçti ve 2008’de 691 bin olan işsiz kadınlar, toplam kadın işgücünün yüzde 12’sini buluyordu. Konu tarım dışı olarak daraltılınca ise, her 100 iş arayan kadından yaklaşık 18’inin işsiz olduğu anlaşılıyordu. Genç nüfusla birlikte yüksek bir işsizlikti kadınlarınki…
KADIN İÇİN TEŞVİK
AKP rejimi, iş aramaya çıkmış kadını hazır bulmuşken, krizdeki firmalara bir teşvik sağladı; asgari ücretli kadından işveren payına düşen SGK primini almayacağını, daha doğrusu bunun karşılığının bütçeden SGK’ya aktarılacağını ve bunu 5 yıl süre ile kademelendirerek uygulayacağını açıkladı. Teşvik tuttu; özellikle hizmet sektöründe kadın işçi sayısı hızla arttı. Yüzde 5’e yakın küçülme yaşanan 2009’da artış pek olmadı ama ekonominin iki yıl üst üste yüzde 9’a yakın, iç pazara dönük büyüme yaşadığı 2010 ve 2011’de, hatta yüzde 2 büyümede kalınan 2012’de de kadın istihdamı arttı ve 2013 şubatında tarım dışı kadın istihdamı 4,8 milyona yaklaştı. Bunun yüzde 27’sini oluşturan 1,3 milyonu, “kaçak”, kayıt-dışı çalışan kadın. Öyle de olsa bu, toplam tarım dışı istihdamda kadın payının yüzde 20’den yüzde 25’e çıkması demek.
HİZMETTE KADIN
Sanayinin yerinde saymaya başlayıp üretimden ziyade kent rantının, faizin, ithalatın, en temel kamusal hizmetlerde metalaşmanın öne çıktığı bu konjonktürde, tarım dışındaki kadınların ancak yüzde 25’inin sanayide, yüzde 75’inin de hizmetlerde istihdam edildikleri görülüyor. Sanayide iş bulan kadınlar, daha çok ucuz emeğe dayanan gıda, konfeksiyon, tekstil sanayilerinde. Bunlar da yoğunlukla İstanbul ve çevre sanayi iller Tekirdağ, Kocaeli ve Bursa’da…
Kadınların iş bulabildikleri hizmet sektörlerinde ise ticaret, eğitim ve sağlık öne çıkıyor. Bekleneceği gibi, artan perakendecilik sektörü özellikle genç kadın istihdam ediyor. Eğitim ve sağlıkta da esnek çalışma, taşeron eliyle istihdam modeline hemen uyduruluyor kadının durumu…
Gerici AKP rejimi için kadının yeri öncelikle ev ve işbölümünde görevi en az 3 çocuk doğurup onlara bakmak ve evi çekip çevirmek. Ne var ki, aynı AKP rejiminin bir de “neoliberal” yüzü var…Muhafazakar olsun olmasın, tüm neoliberaller gibi, kadınla, yedek işçi ordusunu büyütüyor, onları, erkeklere karşı, ücretleri aşağı çeken bir parametre olarak kullanıyor. Kadının “üretici, sabırlı, uyumlu” doğasının, geneldeki sömürü oranlarını artırmada nasıl kullanılacağını iyi biliyor. Kadın istihdamını teşviki, boşuna değil…
MAĞDURİYETLER…
Kadının hissedilir biçimde proleterleşmesi ve emek süreçlerine katılması, kadının özgürleşmesi anlamında elbette olumlu…Evden sokağa çıkmak demek, sadece bir işgücü olarak sermayenin azgın yüzünü tanıma fırsatı değil; aynı zamanda etnik, dinsel,cinsel tüm alanlarda eşitsizliklerle, çok kültürlülüğe, çok kimlikliliğe karşı hoşgörüsüzlüklerle de yüz yüze gelmek demek. Çalışmaya başlayan kadın, örneğin, Kürt kimliği ile, Alevi kimliği ile evin dışında da neler yaşandığını, güvenceli, adil ücretli bir iş için verdiği ekonomik mücadele ile kimliğini yaşama mücadelelerinin nasıl iç içe geçmiş olduğunu, birbirinden ayrılmadığını da görme fırsatına erişiyor. Ama bunları ‘görmek, anlamak’, kendiliğinden olmuyor elbette. Ona bu kadrajdan hayata bakmayı gösterecek işçi önderlerine, mücadele rehberlerine, bunun için de bir örgütlülük içine girmeye ihtiyacı var.
Kadının bir çalışan olarak niceliksel artışı önemli, ama bu niceliğin yaşayacağı niteliksel dönüşüm, gerçek devrim. Hayatı değiştirmek isteyenlerin buna daha çok hazırlıklı olmaları gerekiyor…