Resmi işsiz 3 milyonu geçti…
TÜİK, Mayıs ayı işgücü verilerini yayınladı. Ağustos’un yarısını geçtik ama elde mayıs verisi var. Kolay…
AKP rejimi tarihe, Türkiye’yi farklı bir düzleme taşımak mümkünken bunu yapamamış, son 10 yılda oluk oluk akan , 400 milyar doları bulan dış kaynağı doğru yönetememiş beceriksiz bir rejim olarak geçecektir. Ve yine , özellikle iktisat tarihçileri, analistler teslim edeceklerdir ki, bu yönetim, ele geçen fırsatı iyi değerlendiremediği gibi, Türkiye’nin geleceğinden de çok önemli yılları çalmış, Türkiye’nin adeta kemiklerini eritmiş, gelecek yıllarına da önemli ipotekler yüklemiştir.
OLUK OLUK KAYNAK
AKP rejimi, 2001 krizini aşmak için, topluma çok ağır bedeller ödeten, ama bu arada kendisi de 2002 seçimlerinde oy sandığına gömülen 57’nci hükümetin mirasını hovardaca harcadı. Derviş-IMF döneminin restore ettiği “mali disiplin”i sağlanmış kamu maliyesi ve çürüklerden ayıklanıp sermaye yapısı güçlendirilmiş bir bankacılık sistemi, AKP rejimine kalan en önemli miraslardı. 2002 sonrası dünya ekonomisinde de likidite bolluğu vardı, milyarlar, gidecek yer arıyordu. İşte hem içeride rektifiye edilmiş bir ekonomi hem de dışarıda adres arayan bol sermaye, AKP Türkiyesi için bulunmaz fırsattı ve o tarihten itibaren dış kaynak oluk oluk aktı. Kâh özelleştirilen KİT’lere, satılan bankalara aktı, kâh borsaya, kâh devlet kağıtlarına aktı. Ya da özel sektöre oluk oluk kredi olarak aktı…Sonuçta 2003-2012 döneminde yaklaşık 400 milyar dolar dış kaynak girişi gerçekleşti.
Kaynak: TÜİK, Merkez Bankası,Kalkınma Bakanlığı veri tabanı
Gelen dış kaynağın büyüklüğünü ve Türkiye için kaçan fırsatı anlatmak için AKP rejimini, kendisinden önceki 1980-2002 dönemiyle kıyaslayalım. Bu 22 yıl boyunca gelen dış kaynak ne kadardır biliyor musunuz? Toplam 35 milyar dolar!…Yani AKP rejimine gelenin 10’da 1’i bile değil…
GELDİ DE NE OLDU?
Kendisinden önceki Özallı, Demirelli, Ecevitli 22 yılda gelen dış kaynağın 10 katı daha büyük dış kaynak kullanan son 10 yılın AKP rejimi, bu kaynakla acaba ne yaptı? 2003-2012 döneminin büyüme ortalaması yüzde 4,6’dır. Yani, AKP rejimi, bu giren dış kaynağı kullanarak ekonomide-2009’da yüzde 5 küçülme dışında- bazı yıllar daha yüksek, bazı yıllar daha düşük de olsa ortalama yüzde 4,6 büyüme gerçekleştirdi. Yine bir kıyaslama yapalım. 1980-2012 döneminin yaratılmış milli gelirinin (1998 fiyatlarıyla) yüzde 20’si 1980’li yıllara (1980-1990), yüzde 32’si 1990’lı yıllara (1991-2002) ait iken yüzde 48’i AKP rejiminin 2003-2012 dönemine aittir.
Son 32 yılda giren dış kaynağın yüzde 92’sini kullanan AKP rejiminin , aynı dönemin milli gelirinde ancak yüzde 48 pay sahibi olması, dış kaynağın büyümeye odaklandırılamadığını da gösteriyor. Nitekim Asaf Savaş Akat, 25 Nisan tarihli Vatan’daki yazısında buna dikkat çekiyor ve sermaye girişinin “iktisat politikaları”nda da kullanıldığını belirtiyor. Tartışmayı sonraki yazısına bırakan Asaf Hoca’nın ne diyeceğini kestirmek zor değil; AKP’nin ekonomi yönetimi, 2012’de olduğu gibi, ekonomik tempo düşükse ve cari açığı ziyadesiyle karşılıyor boyutta ise bile, gelen dış kaynağı geri çevirmiyor, rezerve yığıyor ve bu sayede döviz kurunu aşırı değerli halde tutuyor, bütün ekonomi politikalarını da bu düşük kur üstünden kurguluyor. Böyle olunca sermaye girişinin aksamaması, hem büyüme için hem de diğer dengeler için, özellikle borç çarkının sorunsuz döndürülmesi için hayati önem taşır hale geliyor. Hatta, dış kaynağı dert etmede, büyüme saikinin bundan sonra daha da arkaya düşmesi mümkün.
SAKAT KİMYA
AKP rejiminde gerçekleşen tarihi dış kaynak ile beklenen büyüme gerçekleşmediği gibi, büyümenin kimyası da sorunlu. Yine 1980-2012 döneminde görüyoruz ki, dış kaynak, ağırlıkla iç pazara dönük büyüme için kullanılmış, bunun sonucunda da ihracat ile ithalat makası alabildiğine açılmış. 1980’den bugüne AKP rejiminin ihracatta payı yüzde 50, ithalatta yüzde 50, 32 yıl boyunca gerçekleşen toplam cari açıktaki payı da yüzde 92!…Demek ki, AKP rejimi, gerçekleşen tarihi sermaye girişini “döviz kazandıran” bir ekonomi inşasında yönetmede büyük başarısızlık göstermiş, sonuçta ekonomiyi alabildiğine döviz tüketen ve dış kaynağa daha çok bağımlı bir zaafiyete sürüklemiş durumda.
Tarihi sermaye girişinin AKP rejiminde hovardaca kullanımının diğer sonuçlarını ve geleceği nasıl ipotek altına aldığını, izleyen yazıya bırakıyorum.