COVID-19 pandemic expands poverty in Turkey ( Al Monitor, Jan 27. 2021)
“We have been helping vulnerable people for two decades, but never before have I seen…
Mustafa Sönmez
Konu, ekonomi olunca, RTE, Kılıçdaroğlu’na hitaben, “Sen SSK’yı batırmış adamsın” diye başlıyor ve devam ediyor: “ Türkiye’nin en büyük bütçeli kurumu CHP Genel Başkanı’nın döneminde hep zarar etmiştir…”
Bir sosyal güvenlik kurumunu, ticari bir işletme gibi görüp kâr –zarar hesabıyla değerlendirmekle başlıyor yanıltma. Herkes de bilir ki, sosyal güvenlik kurumlarının görevi, sosyal sigorta primleri ile sağlanan gelirlerle, sigortalılara ve yakınlarına emeklilik ve hastalık durumlarında hizmet vermektir. Öteden beri, bu kurumların gelirleri, giderlerine, çeşitli nedenlerle, yetmeyince açıkları büyümüş, dolayısıyla bütçeden hep kaynak transferi gerekmiştir. RTE’nin, “kâr –zarar” dediği budur. SSK’nın kaynak ihtiyacının bütçeden karşılanması ihtiyacına, “kurumun zararı” diye bakılıyorsa, AKP döneminde “SGK zararı” dudak uçuklatıcı boyutta ve almış başını gidiyor. Yakından bakalım…
***
IMF-Dünya Bankası gözetiminde üç sosyal güvenlik kurumu SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı’nın birleştirilmesiyle oluşturulan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), halen merkezi bütçeden sonra en büyük bütçeli kuruluş . 2010 sonunda gelirleri 95 milyar TL’ye yaklaşan SGK, 121 milyar TL’yi geçen giderleri itibariyle de, genel bütçenin yüzde 40’ına yaklaşan bir büyüklükte.
Gelirleri, harcamalarına yetmediği için, sadece açıkları yamamak için AKP iktidarı, SGK’ya bütçeden yılda 30 milyar TL’ye ulaşan kaynak aktarıyor. Bu yamaya, bütçeden sosyal güvenlik için yapılan diğer aktarmalar eklenince, rakam 2009 ve 2010’da yılda 60 milyar TL’ye yaklaştı, yani bütçenin yüzde 20’sini aştı. Bu oran, AKP iktidarının ilk yılında yüzde 11’den ibaretti.
SGK açıklarının büyümesini iktidar ve bürokrasi ; “geçmişte uygulanan erken emekliliğin olumsuz etkileri, sağlık harcamalarının giderek artması ve sistemin bilgi teknolojisi altyapısındaki eksiklikler” olarak tanımlıyor ama gerçek pek öyle değil. AKP iktidarında, SGK, hortumu merkezi bütçeye iştahla uzanan en büyük “fil” haline geldi... Nedenler ise şöyle:
1- SGK, kayıt dışı istihdamın yaygınlığı nedeniyle, elde etmesi mümkün prim gelirlerinin altında primle yetiniyor. Kayıt dışı ücretli sayısı 3,7 milyon ve SGK’nın bu kesimden prim kaybı, sigortalı başına yılda 4 bin TL ortalamadan 15 milyar TL’ye yaklaşıyor. Bu, 2010 prim gelirinin yüzde 22’si demektir. Kaçak çalıştırmanın önünün alınmaması, SGK’nın yanında Maliye’yi de vergi kaybına uğratıyor.
2- SGK’nın mali acizliğinin bir nedeni de alacaklarını tahsil etmedeki yetersizliği, giderek biriken alacak cezalarını da affederek borçlu işverenlere kaynak bağışlamasıdır. 2010 sonu itibariyle SGK’nın prim alacakları 51 milyar TL’ye yaklaştı. 2010 prim gelirlerinin 67 milyar TL olduğu anımsandığında, işverenlerin ve esnafın, SGK’ya, 2010 gelirlerinin yüzde 76’sı dolayında prim borcu taktıkları anlaşılır.
3- SGK, özel sağlık endüstrisine ilaç ve tedavi harcamaları ile önemli ölçüde kaynak aktarıyor. Özel sağlık kuruluşlarının SGK tedavi harcamalarındaki payı şimdiden yüzde 30’u buldu. Hasta başına çıkartılan faturalara bakıldığında, özel sağlık kuruluşlarının faturalarının, devlet hastanelerinin faturalarından yüzde 40 fazla olduğu görülüyor. SGK sağlık harcamaları toplamında, özel hastanelerin payı önümüzdeki yıllarda daha da artacak. Neden mi? Bu, AKP iktidarının Dünya Bankası-IMF ikilisine yaptığı bir taahhüt de, ondan…
AKP iktidarının SGK batakları, sonunda merkezi bütçenin batağı olarak ayyuka çıkacak. Şimdilik açığı kamufle eden, ithalattan, iç tüketimden alınan KDV gelirleri. Aslında, halının altında çok çöp birikiyor, çok.