Suriye üstünden kaçış tüneli…
Türkiye siyasetinin gündemi, bir yandan bugün başlayacak Meclis Başkanlığı seçimi, ardından, koalisyon hükümeti kurma girişimleri…
Mustafa Sönmez
AKP iktidarını hem ekonomide hem siyasette dirençli kılan ana unsur bütçe, kamu maliyesi. Dünyanın cari açık şampiyonu olmasına karşın, bütçedeki performansını düşürmeyen, yani, bütçe açığını ve kamu borç yükünü en azda tutmayı başarabilen AKP iktidarı, yıllardır, dış kaynak, özellikle sıcak para girişini sağlayabiliyor ve o sayede büyüme çarkını döndürüyor. Bundan sonraki yıllarda da cari açığı düşürmeyi dert etmek yerine, döviz açığını finanse edecek kaynak girişini sürekli tutabilmek için vitrinde güçlü bütçe, güçlü maliye görüntüsünü eksik etmeyecek.
Bütçe açığının milli gelire oranını, özellikle Avrupa’nın krizdeki ülkelerininkinin çok altında tutmak, kamu borç stokunu yine onların oranlarının çok altına indirmek,
AKP’ yi Avrupa’dan sıçrayacak kriz ateşine karşı da korunaklı kılıyor. Nitekim, 2009 krizinde daralma, daha korkunç boyutlarda olacakken, yüzde 5’te kaldıysa bu, yine bütçeden müdahalelerle oldu.
AKP, güçlü bütçeyi, yönetme kapasitesine yaptığı katkının farkında olarak, hep ön planda tutarken bunun yükünün toplumun alt gruplarına çıkıyor olmasını hiç umursamıyor. Bazı analistler, bütçenin kimin sırtında olduğu sorusunu sormadan, sonuçlarına hayranlar ve takdirlerini de esirgemiyorlar. Oysa takdir ettikleri o güçlü AKP bütçesinin yük dağılımı tamamen sınıfsal ve yük, ağırlıkla çalışan ve çalışamayan sınıfların sırtında.
***
Her şeyden önce vergi gelirlerinin yüzde 70’inin dolaylı vergilerden oluşması tek başına büyük bir adaletsizlik. Doğrudan vergilerin yine ağırlıklı kısmının ücretli-maaşlı kesimin bordrolarından kesilenlerden oluşması bu adaletsizliği pekiştiriyor.
Bütçeye gelir olsun diye yapılan özelleştirmeler, son tahlilde toplumu mülksüzleştirip belli bir kesime varlık aktarımı değil midir? Özelleştirmeden aktarılan gelirler, yine AKP’nin elini güçlendiren önemli bir kaynak. KİT’lerin satışı ile sınırlı kalmayan bu özelleştirme furyasının özellikle İstanbul’un rantı yüksek arsalarına, hatta deprem toplanma alanlarına, kamu binalarına, merkezi yerlerdeki okul, hastane binalarına kadar uzanması, hep güçlü bütçe uğruna.
Güçlü bütçe uğruna, kamu harcamalarının bileşimi ve öncelikleri de tamamen sınıfsal. Neoliberallikte, önceki merkez sağ iktidarlara parmak ısırtan AKP, kamuyu ekonomiden öyle bir kazıdı ki, kamunun sanayi, enerji yatırımlarında yarattığı istihdam ortadan kalktı, kamu çalışanlarının sayıları en aza indiriliyor, güvencesizleştirme yöntemleriyle maliyetleri minimize ediliyor. Kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi, özelleştirilmesi, piyasalaştırılması ile eğitim, sağlık, barınma haklarının budanması, AKP iktidarının güçlü bütçesinin tesisi için kaçınılmaz. Tarıma bütçeden ayrılan transfer kaynakları konusunda eli sıkı davranılırken, aynı cimrilik öğrenci burslarını, yoksul yardımlarını içeren “Hanehalkı transferleri” için de geçerli.
Özetle, güçlü bütçe, gelir yönüyle de harcama yönüyle de sınıfsal. TOKİ üstünden kamu arsalarını dipsiz kuyu gibi kullanmak, B2 arazilerinin satışından, bedelli askerlikten bile bütçe geliri ummak, hep güçlü bütçe için.
Böyle bir bütçe ile hükümet etmek, bu sınıfsal yük eşitsizliğini sürdürmekten geçiyor. Dolaylı vergilere, ücretten alınan ağır vergilere itiraz etmeyecek örgütsüz bir toplum, bunun için gerekli. Kamu varlıklarının, topraklarının satılmasına ses çıkarmayacak örgütsüz bir toplum bunun için gerekli. Kırık dökük örgütlülüklere bile tahammül edemeyip onları iyice etkisiz hale getirmek, sindirmek, korkutmak, güçlü bütçe tesisinin olmazsa olmaz koşulu.
***
AKP iktidarı için güçlü bütçe, bundan sonrası için de çok gerekli. Bir anlamda AKP’nin aşil topuğu durumuna gelen bütçenin zaafa uğramaması için de her şey göze alınacak. Bu yapılmazsa, bütçenin en önemli gider kalemi olan SGK açıklarının finansmanı da, “sağlıkta dönüşüm” isimli popülizm de sürdürülemez. Bütçe sulanırsa, Merkez Bankası’nın faiz silahını kullanarak döviz kurunu terbiye etmesi de mümkün olamaz ve yeni bir kur şoku Türkiye’yi sıkıntıya sürükler. Bütçe sulanırsa, AKP’nin neoliberal belediyeciliğini de sürdürmek mümkün olmaz. Otoriter devlet yapısını ayakta tutacak asker–polis bütçelerinin güçlendirilmesi de bu bütçe yapısını sürdürmekten geçiyor.
Ama öyle bir dönemden geçiyoruz ki, şemsiye ters de dönebilir. Bütün güçlü bütçe şovuna, faiz rüşvetine rağmen sıcak para,dış kaynak girişi aksayabilir. Avrupa krizi ihracatı dibe vurdurup içeride sert bir iklime yol açabilir. Düşük büyüme, düşük vergi gelirine, o da bütçenin gelir ayağının topallamasına yol açabilir. Özelleştirmelerde, evdeki hesap çarşıya uymayabilir. Harcama ayağında SGK açıkları baş edilmez boyutlara, faiz harcamaları umulmadık oranlara, Van depreminin onarımı umulmadık gediklere neden olabilir.
Hele ki , düşük-yüksek yoğunluklu savaş harcamaları içinden çıkılmaz büyüklüklere ulaşırsa, neler olur, neler…