3 TL’lik dolara az kaldı…
Sistemi değiştirdim, fiili başkanlık teraneme gelin Anayasal bir kılıf uydurun, saçmalığıyla yatıp kalkan bir Kaçak…
Türkiye , AKP rejimi ile birlikte hummalı bir inşaat faaliyetiyle haşır neşir. Konutlar, gökdelenler, ofisler, AVM’ler, otel inşaatları… Bununla da kalmıyor; kentsel yatırımlar; tüneller,viyadükler, yollar, köprüler, havalanları, eğitim, sağlık gibi alanların kamu binaları…Kalkınma eşittir inşaat…Adeta, inşaat ya resulallah hali…
Verilen yapı izin belgeleri sektördeki patlamayı da gözler önüne seriyor. Yapı izinleri 2003’de 49 milyon metrekare iken, çok değil 2005’de 106 milyon metrekareye çıktı, sadece kriz yılı 2009’da tempo düştü 101 milyon m2’ye indi ama 2010’da rekora, 171 milyon m2’ye çıktı ve 2012’yi de 151 milyon m2 olarak tamamladı. Rejimin 10 yıllık yapı ruhsatı bilançosu 1 milyar m2 beton!..
Kaynak:TÜİK veri tabanı
2013’te de iştah kesilmiş değil. İlk çeyrekte 32 milyon m2 için izin alındı.2012’nin aynı döneminden geriye düşme yok, biraz üstünde hatta. Alınan inşaat izinlerinin dörtte üçü konut ya da ikamet amaçlı, dörtte biri ise ofis,otel,kamu inşaatı vb. türünden.
İNŞAAT İLE BİRİKİM
2002 sonrasında büyüme. iç tüketim, iç tüketim de inşaat üstünden ilerledi. 2001 öncesi kamuya borç veren bankalar artık yüzlerini tüketici kredisine döneceklerdi. Konut kredisi için kampanyalar hızlanacaktı. AKP iktidarı büyük bir cinlikle kamusal arsaları kontrol eden Arsa Ofisi’ni, RTE’ye doğrudan bağlı TOKİ’ye bağlayınca inşaatta “yürü ya kulum” dönemi de açılmış oldu. Bütçeden tek kuruş harcamadan kamu arsalarını bir tür sermaye gibi kullanan TOKİ modeli ile sadece TOKİ eliyle 10 yıl içinde 500 binin üzerinde konut inşa ettirildi. AKP yandaşı olarak adlandırılan irili ufaklı müteahhitlerin yanında, geçmişin büyük sanayicileri, hatta finansçıları hepten inşaatçı kesildi, inşaattan palazlanmaya yöneldi.
Milli gelir toplamı içindeki payı açısından “inşaat”ın kendi başına belirleyici bir büyüklüğü olmayabilir ama inşaat, diğer sektörleri sürükleyen bir faaliyet . Zincirleme birçok sektörü tetikliyor. Ama bütün bu faaliyetlerin ana karakteri, bir meta olarak konutun, ofisin ağırlıkla “iç pazara” dönük bir üretim olması. İhracı , dövizle satışı sınırlı, yıllık 3 milyar doları ancak buluyor.
İSTANBUL YÜZDE 20
İnşaat izinlerinin bölgelere göre dağılımına bakıldığında inşaatlardan İstanbul yüzde 20 pay alırken Ankara’nınki de az değil; yüzde 13. İzmir ise alınan ruhsatlarda yüzde 4 pay almış görünüyor. İstanbul’a yakın Bursa ve Kocaeli alt bölgeleri yüzde 5 pay alırken, turizmin başkenti Antalya da yüzde 5 pay almış görünüyor.
İstanbul’un alan olarak yüzde 20 pay alması tek başına hegemonyaya işaret ediyor, ama İstanbul’da her metrekarenin satış fiyatının, diğer büyük kentleri çok geride bıraktığını da anımsamak gerekli. Hem devlet kuruluşu TOKİ hem de özel firmaların yönlendirdiği İstanbul inşaatları daha çok üst-orta ve üst sınıflara hitap eden türden.
İTHALATA BAĞIMLI
İnşaatın “iç pazara dönük” karakterinin tamamlayıcısı, “ithalata” bağımlılığı. Bir tek arsa girdisi yerli sayılabilecek inşaatta, çimento bile ithal enerji kullanıcısı olarak döviz harcayan bir sektör. Düşük kurun kamçıladığı ithalat, inşaatta da birçok yapı malzemesini, aksamı, makina-teçhizatı ithalat yoluya karşılıyor. Geleneksel müteahhitlikten Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları’na geçiş yapan inşaat firma grupları, en büyük ithalatçı olmanın yanında en büyük borçlanıcı, yani dış kaynak kullanıcıları, aynı zamanda. Bugün 340 milyar dolara yaklaşan Türkiye’nin dış borç stokunda üçte ikilik pay özel sektöre ait iken en büyük özel sektör borçlularının ise inşaat-gayrimenkul sektöründe faal firmalar olduğu görülüyor.
Ekonomide iç talebin gerilemesi işaretlerinin alınması inşaat için iyi bir haber değil. Özellikle İstanbul’un prestijli inşaatlarının abartılı fiyat etiketlerine sahip olduğu söylenebilir. Yabancı kaynağın Gezi direnişi sonrası iklim ve FED kararıyla birlikte Türkiye’den çekilmesi ve doların tırmanışı, genel olarak ekonomi için iyi bir haber değil. İç talep daralıyor. Bundan da inşaat sektörü etkilenmeye başladı. Konut kredisi kullanımı düşer, satışlar artmaz ise, konut fiyatları hızla düşerse, sektör için iç açıcı olmayan günlerin gelebileceği söylenebilir. Artan döviz kurunun dış kaynak kullanmış inşaatçılar için iyi haber olmadığı, bununla baş etmek gibi bir sorunları olacağı da açık.