Erdogan’s dream airport in dire straits amid pandemic (Al Monitor, April 22 2020)
Istanbul’s new mega airport — a pet project of President Recep Tayyip Erdogan — has…
Mustafa Sönmez
1980’lerin başlarında devreye sokulan özelleştirme yağması, fiilen 25 yılını geride bırakırken 40 milyar doları aşkın kamu varlığı özelleştirildi. Çok önemli bir kamu varlığı da kapatmalarla, devirlerle, rasyonelleşme adına çarçur edildi. Bu saldırgan liberalleşme, kuşkusuz, sınırlı da olsa yer yer kamusal muhalefetle karşılaştı. Sonuçta, bugün Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın Hukuk Müşavirliği’nin uğraşmak durumunda olduğu idari dava sayısı hala 5 bin 100’ün, adli dava sayısı 55’in üstünde.
Özelleştirmelerin hız kazanması 2000 sonrasına kalırken hasat, AKP’ye nasip oldu ve 40 milyar dolara yaklaşan özelleştirmelerin çoğunu AKP sonlandırdı. Bu kaynaklar, ağırlıkla çoğu 2001’deki banka hortumlamalarının yol açtığı bütçe açıklarını yamamaya yaradı. Ama AKP, açılan davalarla da epeyi uğraşmak zorunda kaldı ve bazı yağmalar hukuk savaşı ile önlendi. AKP’nin içinde uhde kalan en önemli satış projesi Salı Pazarı Galataport’tur. İzmir, Samsun, Bandırma liman satışlarında mahkeme sürecinin ülkeye milyon dolarlara mal olduğunu söyleyen Başbakan şaibeli Galataport, Haydarpaşaport ihalelerinde de yargıdan yakınıyor ve açıkça Anayasa değişikliğinin en önemli nedenleri arasında bunu göstermekten kaçmıyor.
***
12 Eylül’de oylanacak Anayasa taslağında 125. maddenin 4. fıkrası ‘Yargı yetkisi, idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunun denetimiyle sınırlı olup hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz’ şeklinde düzenlendi.Yani idari yargı, gelen davalarda kamu yararı, sosyal adalet ve eşitlik, sosyal devletin görevleri, çevre, doğal kaynaklar ve kamusal mülkiyetin korunması gibi ilkelerde uygunluk aramayacak, itirazları usul yönünden inceleyecek, içeriğine yeni anayasa gereği olarak karışamayacak. İdari yargının ‘yerindelik yetkisi’ kullanarak verdiği bu kararlar ilk olarak 1990 yılında dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından engellenmeye çalışıldı. Özal hükümeti Danıştay Kanunu’nda değişiklik yaparak Danıştay`ın tüzük incelemelerinde sadece ‘kanuna uygunluk’ denetimi yapacağı, ‘yerindelik denetimi’ yapamayacağı hükmünü getirdi. Fakat bu düzenleme Anayasa Mahkemesi’ne takıldı. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu karar sonraki yıllarda bu yönde yasal düzenleme yapılmasının önüne geçmiş oldu. Türk Telekom, Petrol Ofisi, Tüpraş gibi dev özelleştirmeleri gerçekleştiren AKP iktidarına kadar bu konuda yeni bir girişim olmadı. AKP hükümeti, elde kalan enerji, kamu bankaları, milli piyango idaresi devasa ihalelerde olası ‘yargı engellerini’ ortadan kaldırmak için Özal’ın 1990 yılında yasal düzenlemeyle yapamadığını, Anayasa değişikliğiyle yapmak üzere kolları sıvadı.
***
Yerindelik denetiminin varlığının ne anlama geldiğini Tüpraş özelleştirmesini hatırlayarak anlatalım:
Tüpraş, ham petrol rafinajı konusunda Türkiye’nin tekeli. Bir kısmı halka açık olan Tüpraş’ın yüzde 65,8 oranındaki hissenin blok satışı için 13 Ocak 2004 tarihinde ihale yapıldı. İhalede en yüksek teklif, 1 milyar 302 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Başbakan RTE’nin başkanlığını yaptığı Özelleştirme Yüksek Kurulu bu kararı onayladı. Yani Tüpraş’ın 1 milyar 302 milyon dolara satılmasına olur verdi. Ancak, Petrol-İş sendikasının açtığı dava sonucunda bu satış, Danıştay tarafından iptal edildi.
İptal işleminden sonra şunlar yaşandı: Tüpraş’ın yüzde 14,8 hissesi 4 Mart 2005 tarihinde İMKB’de toptan satışlar pazarında yabancı kurumsal yatırımcılara (sonradan Ofer olduğu söylendi) yaklaşık 454 milyon dolara satıldı.Geri kalan yüzde 51 hisse ise 12 Eylül 2005’te yapılan ihalede en yüksek teklifi veren Koç Holding’e 4 milyar 140 milyon dolara satıldı. Eğer Danıştay 2004 yılındaki satışı iptal etmeseydi, Türpaş’ın yüzde 65,8 hissesi sadece 1 milyar 302 milyon dolara satılmış olacaktı. Danıştay’ın iptalinden sonra aynı hisseler toplam 4 milyar 594 dolara satılmış oldu.
Eğer Danıştay iptal etmeseydi, bu kamusal varlık, toplam 3 milyar 294 milyon dolar daha ucuza satılacaktı. Referanduma sunulan Anayasa değişikliğinde yargının yerindelik denetimi yapamayacağına yönelik düzenleme, işte bu tür can alıcı denetimi, özelleştirmenin “diken”ini ayıklıyor ve dikensiz bir gül bahçesi sunuyor özelleştirmeci iktidara. Sadece Tüpraş örneği bile bu Anayasa değişikliğiyle ne tür bir vurgunun yolunun açıldığını açık olarak gösteriyor.
12 Eylül referandumunda “Evet” deme gafletindekileri bıraktım, “boykot” savsaklamacılarına soralım: Sadece bu yağmacı maddeyi önlemek için bile Hayır demek gerekmez mi 12 Eylül’de ?…