MUSTAFA SÖNMEZ

13.01.2010

Aralarında, Hasan Cemal,Taha Akyol, Cengiz Çandar, Hadi Uluengin, Oral Çalışlar gibi Doğan Grubu yazarlarının yer aldığı, AKP’nin demokratlığına kefil olan, kefil olmakla kalmayıp, Tayyip Erdoğan’ın gönüllü fedailiğini yapan liberaller, sabah-akşam AKP’yi, askeri vesayete kafa tutmasından dolayı alkışlıyorlar. Bu zevat, Aydın Doğan’ın gazetelerindeki köşelerinde, yine hükümetin, vergi sopası ile dövdüğü Doğan’ın kanallarında, bir de kendilerine ardına kadar açılan AKP yandaşı, cemaat kanallarında, esip gürlüyorlar… Kürt, Alevi meselelerinde AKP’nin sözde demokrat duruşundan dem vurup sivilleşmedeki öncülüğünü yere göğe sığdıramıyorlar. Patronları Doğan’ı hedef alan medyadaki otoriterleşme ve baskıları ise pek de dert etmiyorlar. Güya demokratlar, ama 30 günü bulan tütün işçilerinin demokratik, barışçı ve yerden göğe haklı direnişleri üstüne kaç satır yazdılar acaba?

***

Gelelim şu AKP’nin askeri vesayete son vermesi, zırvasına. “Ordu, sivillere tabi olmadan demokrasiden söz edilemez” diyorlar. Doğru, elbette ordu sivillere tabi olmalıdır… Ama bakın bakalım, AKP iktidarınca, askeri vesayetin yerine konulmak istenen nedir? Liberal otistikler, inşa edilen polis devletine bakmayı, oralarda olanları görmeyi akıl edebiliyor mu?

Son 4 yılın bütçelerine bakın. Maliye verilerinden aktarıyorum: Askerin, bütçedeki payı yüzde 6.5’ten 5’e geriletilirken, emniyet hizmetlerinin özelleştirilmesine rağmen, bütçesinde 2006 sonrası azalma yok. Polis bütçesi, 2006’da askerlerinkinin yüzde 67’si iken 2009’da 86’ya çıkmıştır.

Emniyetçi sayısı 230 bini geçmiştir. Her 100 kamu görevlisinden 10’u polistir. Üstelik, evet, emniyet hizmetleri özelleştirilirken… Büyük fabrikalarda, bankalarda, havaalanlarında ve daha birçok yerde istihdam edilen özel güvenlik örgütü elemanı personel sayısı Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre 160 bini bulmuştur. Yani her 100 polise karşılık bir de 70 özel güvenlik elemanı var toplumda, hem de Emniyet’in kontrolünde…

Herkes de bilir ki, bütçede yer alan asker ve polis harcamalarının dışında, çeşitli müsteşarlıklar, vakıflar, fonlar aracılığıyla, bu baskı aygıtlarına, daha çok paralar akıtılır. Eğitime, sağlığa, çevreye, konuta akması gereken paralar, şimdi asker devletten azaltılıyor ama AKP’nin yaratmaya çalıştığı polis devletine aktarılıyor. Polise harp silahı ithalatı yetkisi tanınması, ayrı bir güvenlik müsteşarlığının kurulmak istenmesi, jandarmanın bazı işlevlerinin polise devredilmesi… Bütün bunlar mı “sivilleşme”? Şiddetin sivilleşmesi bu…

AKP’nin askere dönük her salvosu, Kürt dostlarımın da pek hoşuna gidiyor. Ama, biber gazını sıkıp, plastik kelepçeyi bileklerine takan polis, hangi demokratik devletin elemanı acaba? Haki renkten maviye geçmek mi, mavi bereden ‘robocop’a yetki devri mi sivilleşmek, demokratlaşmak?

***

Milliyet’ten Kadri Gürsel, Hasan Cemal’i eleştirdiği 11 Ocak tarihli köşesinde pek güzel yazdı; “Askeri vesayet rejimi’ne karşı bugün AKP’nin verdiği mücadele demokrasi mücadelesi değildir; demokrasinin demokrat olmayanlar tarafından araçsallaştırıldığı bir iktidar mücadelesidir.”

Ne bir eksik, ne bir fazla; AKP’nin çizgisi, neoliberalizme bulanmış “Milli Görüş” ideolojisidir. Bu çizgiden demokrasi, demokrat çıkmaz, sıkı bir sivil faşizm çıkar. Bu yol haritasına yönelik askeri kesimden tehdit aldığını gerekçe gösterip tüm topluma karşı polis devletini tahkim eden ve “haki şiddetin” yerine “mavi şiddeti” ikame etmek isteyen, kendisine karşı medyayı, sermayeyi, yargıyı, emek hareketini düşman gören AKP’ye, bütün bunları görmeyip, sadece asker vesayetine karşı çıkıyor diye, “sivilleşme” adına iman etmek bir gaflettir.

Bizim özgür, demokratik bir toplum olmak için ne asker ne de polis vesayetine ihtiyacımız var. Ne istiyoruz? Çok basit: Daha az asker, daha az polis; daha çok demokrasi, daha çok sağlık, eğitim, barınma ve daha çok insanca, adil, demokratik bir yaşam istiyoruz.

Written by Mustafa Sönmez