Kâr yerine, kamu çıkarı…
Sayıları önünüze koyduğunuzda, “Değer mi kardeşim?” diye söylenmekten alıkoyamıyorsunuz kendinizi…Değer mi 3 milyar…
Irak’ta IŞİD’in herkesi şoke eden işgal harekatı ve Musul’da Türk personeli rehin alması, bunlara bazı Türkiye uyruklu yurttaşların da eklenmesi, hemen akla, Türkiye ne yapacak, sorusunu getirdi. Türkiye, ordusuyla, güvenlik kuvvetleri ile rehinelerini kurtarma operasyonu düzenleyebilir miydi? Dahası bölgedeki Türkmenlere, kendine daha yakın duyduğu Kürtlere kol-kanat gerebilir miydi? Böylesi müdahaleleri “serüven” olarak niteleyen de vardı, ama daha çok da, Türkiye böyle bir açık müdahaleyi göze alabilecek bir askeri güce ve donanıma sahip miydi, sorusu öne çıktı.
Güçlü ordu?
Ağır basan görüş, Türkiye’nin askeri gücünün, özellikle AKP iktidarı döneminde zayıflatıldığı yönünde. Formel olanı eğip bükseniz enformelini de üstüne ekleseniz milli gelirin yüzde 2,3’ünden ibaret bir askeri harcama kapasitesi olan bir ülkedir Türkiye…Hemen Orta Doğu’daki ülkelere, hele ki petrol zengini ve onların azılı düşman olarak gördüğü İsrail’in ayırdığı bütçelere bakıldığında Türkiye’nin askeri bütçesi düşüktür. Hele ki iç bileşimine baktığınızda, verimi de düşüktür. Bütçenin yarısı, yükümlü personel yani erlerle birlikte 700 bine ulaşan personele harcanır. Donanım, modern savunma silah ve teçhizatı konusunda eksik, hatta yetersizdir. Bu da Türk’ün Türk’e yaptığı propagandanın aksi bir görüntü demektir. Askeri gücü şişirilmiş bir ülkedir Türkiye gerçekte.
AKP devrinde…
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nın, özellikle AKP rejiminde güçten bilinçli olarak düşürüldüğü sır değildir. Politik islamın öteden beri kendisine tehdit olarak gördüğü ve “askeri vesayet” olarak nitelediği TSK, AKP rejiminde, Gülen cemaati’nin koalisyonu ile bir yandan Ergenekon, Balyoz operasyonları ile güçten düşürüldü, üst rütbeli kuvvet komutanları darbe iddiaları ile sindirildi, bir yandan da kurum olarak gelişimi törpülendi, bütçelerden aldıkları paylar azaltıldı ve sonuçta milli gelirin yüzde 2,7’si kadar pay alırken son yıllarda payları yüzde 2,3’e kadar düşürüldü. Bunlar sayılarla sabit.
Kaynak: Maliye-Muhasebat,TÜİK, Prof.N.Yentürk çalışmaları
Buna “demokratikleşme-sivilleşme” güzellemeleri yapan alık demokrat sayısı hiç de az değildir, her ne kadar son zamanlarda gözleri açılsa da…Ama madalyonun bir de öteki yüzü vardır. AKP, askeri vesayeti etkisiz bırakırken “haki şiddet”i törpülediğini öne sürerken, kendisinin daha çok kontrolünde olduğu “mavi şiddet”i, yani iç güvenlik güçlerini, özellikle Emniyet’i hızla donattı, hem kadro hem silah, ekipman yönünden, hele ki Gezi direnişini yaşadıktan sonra iyice tahkim etti.
İç güvenlik…
Askeri harcamaları olduğu kadar “iç güvenlik” yani polis harcamalarını da araştıran Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nurhan Yentürk ve ekibi, Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT, MGK, ve İçişleri Bakanlığı’nın harcamalarının, 2006 yılında milli gelirin yüzde 1’inin altında iken 2010 sonrası yüzde 1,2’ye çıktığını saptadılar. Verilen şablonla 2013 yılı harcamaları hesaplandığında, polis harcamalarının biraz daha artırılıp yüzde 1,3’e ulaştığı görülebilmektedir.
Görünen, askeri harcamalarda bir yatay seyre geçilirken polis harcamalarının yıldan yıla artırıldığıdır. Bu bilinçli bir AKP rejimi tercihidir.
İç güvenlik harcamalarında , bekleneceği gibi, Emniyet Genel Müdürlüğü yüzde 56’lık payla en yüksek paya sahip. Yüzde 17 dolayında pay alan İçişleri Bakanlığının harcamalarında köy korucuları yıllık 600-700 milyon lirayı bulan maaşlarla dikkat çekiyorlar. Kaldı ki bu rakama korucuların SGK primleri ve kullandıkları silah – mühimmat harcamaları dahil değildir.
AKP rejiminin yıldan yıla artırdığı “Emniyet kadroları”, askeri kadroları geçtiği gibi, eğitim, sağlık kadrolarına oranla da dikkat çekici boyutlara gelmiştir. Haziran 2014 itibariyle 252 bin Emniyetçi kadroya karşılık sağlıkçı kadrosu 383 binde kalmaktadır. Aynı tarihte askeri kadronun ise 209 bin olduğu belirtilmiştir.
Emniyetin eskiden görev kapsamındaki birçok alanın özel güvenlik şirketleri ve elemanlarına terk edildiğini geçerken anımsatmalı. Halen 4 bine yakın sivil ve resmi kurumda özel güvenliğin hizmet yaptığını ve sertifikalı özel güvenlikçi sayısının 80 bini geçtiğini ayrıca belirtelim.
Özetle, AKP rejiminin, “bölgesel güç” söyleminin kofluğu Orta Doğu’da kopan fırtına karşısında deşifre olurken IŞİD afeti, askeri güç kapasitesinin halini de akıllara getirmiştir. AKP rejiminin esas derdi, iç muhalefettir, dayattığı faşizme karşı her demokratik başkaldırıyı ve protestoyu bastırmaktır. Bu amaçla polis devletini tahkim etmektedir.
İhtiyacımız belli; yurtta sulh, cihanda sulh; daha az asker, daha az polis; daha çok eğitim,daha çok sağlık…