Mustafa Sönmez

Kısa adı ILO olan Uluslararası Çalışma Örgütü, yayımladığı Dünya İstihdam Eğilimleri, (Global Employment Trends 2012) raporunda, dünyada istihdamı 3 milyar 85 milyon olarak belirliyor. Ağırlıklı kısmını ücretlilerin oluşturduğu çalışanlar, 7 milyar nüfuslu dünya için 70 trilyon dolarlık gelir üretiyor. Bu dünya pastasının üretimine katılımda ve bölüşümde tabii ki, farklılıklar var. Bu muazzam küresel üretimin işbölümünü güçlü gelişmiş ülkeler, başta da ABD belirliyor.

 1980 sonrası , özellikle Asya’dan daha çok nüfusu emek piyasasına çeken küreselleşme süreci, tarım ve dayanıklı-dayanıksız sanayi üretimini, Asya, Latin Amerika kısmen Afrika ve Türkiye’nin dahil olduğu Orta Doğu, Önasya coğrafyasına bıraktı. Bu “çevre  ülkeler”, istihdamda yüzde 85 paya sahip olmalarına karşılık dünya pastasının yüzde 51’ini üretiyorlar. Buna karşılık merkez-gelişmiş ülkeler yüzde 15 istihdam payları ile dünya hasılasının yüzde 49’unu üretiyorlar.

Kaynak: ILO,Global Employment Trends,2012

Sanayinin yüksek katma değerli kısımlarında, yine yüksek katma değerli bilişim,iletişim ve finansta uzmanlaşan ABD, Japonya, AB’nin zengin ülkelerinde çalışan başına katma değer 72,4 bin dolara ulaşırken, çevre ülkelerde ortalama 19 bin dolar dolayında. Bu değer, çalışan nüfusun yüzde 57’sinin bulunduğu Asya ülkelerinde 11 bin dolara kadar düşüyor. Çalışan başına hasıla ya da verimlilik farkı ortada. Çevre ülkelerde bir çalışanın ürettiği  değer, merkez ülke çalışanının ancak dörtte birini buluyor. Merkez çalışanının emeğinin kalitesi daha yüksek, daha eğitimli, dolayısıyla birim zaman içinde daha çok katma  değer üretiyorlar. Merkez çalışanları, buna bağlı olarak ürettikleri pastadan , çevre ülke çalışanlarına göre daha yüksek pay alıyor, göreceli olarak daha müreffeh yaşıyorlar.

Çevre ülkelerin çalışanları ise kendi içlerinde ayrışıyorlar. Avrupa’da AB dışındaki Türkiye gibi ülkeler, Rusya’nın dahil olduğu Bağımsız Devletler Topluluğu ve enerji ihracatçısı Orta Doğu ülkelerinin çalışanları, toplam dünya istihdamının  yüzde 7’sini oluşturmalarına karşılık, dünya hasılasında yüzde 10 dolayında pay sahibiler ve ortalama çalışan başına 31bin 500 dolarlık üretim yapıyorlar.

Buna karşılık Çin ve Hindistan’ın dahil olduğu Asya ülkelerinde, dünya çalışanlarının yüzde 57’sinin bulunmasına karşılık dünya hasılasının yüzde 29’u üretiliyor. Bu ülkelerde kişi başına hasılanın merkez ülkelerinkinin 7’de biri dolayında olduğu görülüyor. Asya’daki ucuz emek ve düşük katma değerli mal üretimi, Afrika için de, özellikle Sahra Altı Afrika ülkeleri için de söz konusu.  Latin Amerika ise çevre ülkeleri klasmanında ortada bir yerde duruyor.

***

Merkez-gelişmiş ülkelerdeki çalışan başına hasılanın ancak yüzde 45’i dolayında hasıla üretebilen, bir başka ifadeyle verimliliği, merkez ülkelerin yarısına ulaşmayan Türkiye , geleceğini nerede arıyor?  Eğitimli, vasıflı işgücüne önem vererek  yüksek katma değer üretmeye mi yönelecek, yoksa ucuz,vasıfsız, güvencesiz emek ile Asyalılaşacak mı?

Bugüne kadarki eğilimler, Asyalılaşmanın, gelişmişliğe tercih edildiği yönünde. Çalışanların sendikalaşmasına, dolayısıyla daha çağdaş bir ücret düzenine kavuşmak istemesine AKP’li maliye ve ekonomi bakanları militanca karşı çıkıyor ve gerekçe olarak “ihracatta rekabet gücü” nü öne sürüyorlar. Varsa yoksa, işçileri Asyalılaştırma, örgütsüz, güvencesiz, düşük ücretlere mahkum kitleler haline getirmenin derdindeler. Kıdem tazminatı hakkını budayarak, işverenlerin işten çıkarmada ellerini rahatlatmaya çalışıyorlar. Esnek  çalışma düzeni ile emek kullanma maliyetlerini azaltmaya çalışıyorlar. Sendikal barajlarla örgütlenmeyi güçleştiriyorlar. Bütün bunlarla, sayıları 15 milyonu bulan ücretlileri örgütsüz, güvencesiz ve itaatkar bir sınıf haline getirme, siyasi olarak da otoriter, faşizan bir düzenle yönetme çabasındalar.

Asyalılaşmak Türkiye’nin hedefi olamaz. Demokratikleşen, örgütlenme, sendikalaşma hakkının kullanılabildiği, eğitimli, vasıflı işgücü ile yüksek katma değer üreten ve adilce paylaşan, özgürleşen bir Türkiye hedefimiz olmalı…

Written by Mustafa Sönmez