Şubat 2023’te Doğu, Güneydoğu ve Doğu Akdeniz bölgelerindeki 11 ilde  yaşanan depremler  şimdiden 50 bine yaklaşan can  ve milyarlarca dolarlık varlık kaybına yol açtı, 14 milyonluk bir nüfusta gelecek endişesi yarattı.   Ama bitmiyor, topraklarının dörtte üçü deprem fayları üstünde olan Türkiye’de Çukurova ve Kuzey Kıbrıs depreminin hiç de uzakta olmadığı, daha vahimi, İstanbul odaklı Marmara depreminin de yaklaşmakta olduğu yerbilimciler tarafından bildiriliyor.

İl bazında kalmayıp bölgeselleşen , dolayısıyla ülke nüfusunun ezici çoğunluğunu kapsayan bu deprem gerçeği ile yüzleşmek, depremlerin  yarattığı bir iklimde yaşamanın yolunu bulmak zorundayız. Mevcut yerleşmelerin hepsi sorgulanmalı, yapı stoğu gözden geçirilmeli, dolayısıyla ulusça deprem gerçeğine uygun bir ülkeyi yeniden inşa etmek durumundayız.

Bu zorunluluk, hiç vakit kaybetmeden önümüzdeki beş yılda “deprem odaklı” beş yıllık bir programı hayata geçirmeyi gerektiriyor.

Bu programın iki önceliği olmalı. Birincisi, yaklaşık 14 milyon nüfusu kapsayan Şubat depremleri mağduru bölgenin yeniden yaşanılır kılınması, ikincisi ise İstanbul odaklı Marmara depreminden görülebilecek zararları minimize edecek hazırlıklara girişilmesi.

Şubat depremleri bölgesi

Şubat depremlerinden değişik boyutlarda zarar görmüş 11 ilde ve onlara bağlı ilçe ve köylerde depremden sağ kurutulup hayata tutunmak durumunda olanlara el uzatılması, onların öncelikle barınma, iş-aş kaygılarını gidermek , dolayısıyla uzun vadeli bir depremzede sosyal programı hazırlamak, öncelikli hedef olmalıdır. Deprem gören bölgesinde yaşamını sürdürmek isteyenlere geçici barınaklar oluşturmak, mevcut işlerini yapar duruma getirmek, bununla ilgili psikolojik desteği sağlamak, tarım, sanayi, hizmet işyerlerinin yeniden çalışır hale getirmek, bölge sosyal programının bugünden başlatacağı bir çaba olmalıdır.

Bölgede yaşamak istemeyen ya da geçici olarak bölge dışına göç eden depremzede ailelerin tesbiti, bunların  barınma başta olmak üzere, geçim, iş, eğitim ve sağlığa ücretsiz erişim konularında bir bölge dışı sosyal programı da yürürlüğe sokmak ve sistemli bir biçimde yürütmek önemlidir.

Bu sosyal programa paralel olarak , bölgede depremin verdiği zararların ortaya çıkardığı bulgular ışığında, yeni bir yerleşim ve inşaat eylemliliği yürütülmelidir. Bölgede, gerektiğinde köy ve ilçe yerleşimlerini, hatta merkez ilçeleri eski yerlerinde tutmayıp  radikal biçimde güvenlikli coğrafyalara, dayanıklı zeminlere taşımak ve buna uygun altyapıları inşa etmek, bir ihtiyaç. Sıvışkan zeminleri göz ardı edip aynı zeminler üstünde hemen konut inşasına gitmek, depremden hiç ders çıkarmamak anlamına gelecektir.

Bölge il, ilçe ve köy yerleşmeleri gözden geçirilip  zeminleri testten geçirildikten sonra, depreme dayanıklı konut ve eğitim, sağlık gibi öncelikli kamu yapıları öncelikli bir inşa programı planlanıp uygulamaya geçirilebilir.

İstanbul Depremi

Beş yıllık deprem odaklı programın öteki yoğunlaşma alanı İstanbul merkezli deprem olmalıdır. İstanbul’da “ikamet eden” nüfus 16 milyon. Ama iç ve dış konuklarıyla bu megakentte fiilen 20 milyon yaşıyor. Çevredeki Bursa, Kocaeli, Tekirdağ alt bölgeleri ile  birlikte, depremden etkilenecek  nüfusun payı 28 milyona ulaşarak Türkiye’nin üçte birini aşıyor. Milli gelirde İstanbul’un tek başına Türkiye toplamındaki  payı yüzde 30, çevre alt bölgeler ile bu pay, yüzde 45’e yaklaşıyor.

Bu büyüklükler, olası bir depreme vakit buldukça daha iyi hazırlanmak gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.

İstanbul’daki yapı stokunun 1999 depremi öncesi inşa edilme oranı konusunda tahminler yüzde 50 ile 70 arasında değişiyor. Yüzde 50 bile olsa, 7,5 büyüklüğünde olması beklenen İstanbul merkezli depreme mevcut yapı stokundan ne kadarının dayanacağı, altyapılarda nasıl bir hasar olacağı henüz kestirilemiyor ama genelde, İstanbul’un 1999 depreminden bu yana afete hazırlanmadığı konusunda herkes birleşiyor.

Tüm Türkiye’yi kilitleyecek İstanbul depremine hazırlık, bu nedenle önümüzdeki beş yılın en önemli hedeflerinin başında gelmeli.

Türkiye’nin bir diğer ekonomik merkezi İzmir’de canlı fayların bulunduğu ve deprem riskinin az olmadığı, yine yerbilimcilerce ifade edilmektedir.

Sadece deprem değil, ülkenin birçok yerinde yapı stok kalitesi düşük ve sel, heyelan gibi başka tür afet risklerinin tehdidi altında.

Büyüme stratejisi

Bütün bunlar, Haziran 2023 seçimleriyle iktidara gelecek Millet İttifakının önümüzdeki beş yılda, “Yerleşme ve konut” öncelikli bir program izlemesini gerekli kılıyor.

Bunun öncelikle bir “Sosyal program” olacağı açıktır. Hem deprem riskini azaltacak altyapıların yenilenmesi hem yıkılmış ve yıkılma riski olan konutların yeniden inşasında ailelerin ihtiyaç duyacakları sosyal destekler, böyle bir programda yeni hükümete, önemli bir mali yük getirecektir.

Öte yandan, “Depreme dayanıklı inşaat” odaklı bir rotanın, iç pazara dönük bir ekonomik faaliyet anlamına geleceği de bir gerçekliktir. Hem bütçe açığı hem cari açığı AKP eliyle son yıllarda iyice büyütülmüş kırılgan bir ekonomide, böyle bir sosyal programın beş yıl boyunca “sürdürülebilir” olmadığını söyleyenler çıkabilir. Ama, Millet İttifakı, bunu denemek zorundadır.

Önümüzdeki 5 yılın yıllık büyüme hedefi yine  yüzde 5 olarak tanımlanabilir ve deprem odaklı inşaat-yerleşme, büyümenin lokomotifi yapılabilir. Sanayi üretiminin belli alt dallarının inşaattan beslendiği bilinmektedir. Dolayısıyla, deprem odaklı inşaat, ekonomik büyümenin, istihdamın da sürükleyicisi haline getirilebilir.

Yaşananlardan çıkarılması gereken dersler ışığında hem depreme hazırlık hem deprem yaralarını onarmada yerel yönetimlerin yetki, sorumluluk ve kaynaklarını artırıcı düzenlemelere ivedilikle gidilmelidir. Dolayısıyla programın yürütülmesinde merkezi yapılar kadar, yerel yönetimler de görev-lendirilmelidir.

Büyümenin finansmanın bulunmasında,  merkez kadar yerel  de çaba göstermelidir. Kaynak üretilmesi, yerele merkezden daha çok kaynak aktarılması ve yerelin dış finansman bulmasının engellerini kaldıran adımlar atılmalıdır.

Kaynak sorunu

Depreme odaklı inşaatla büyümenin finansmanı, vergi gelirlerinde nicel ve nitel artışları zorunlu kılar. Vergide , Anayasa’da belirtildiği üzere herkesten gücüne göre alma ilkesi gereği, üst gelir gruplarına, firmalara, bankalara  dönük yeni vergi salma yoluna gidilebilir. En azından beş yıla mahsus servet vergileri, programın finansmanında önem taşır. Vergi istisnaları, kaçakları gözden geçirilerek nitelik artırılabilir.

Bir o kadar önemli olan kamu harcamalarında tasarruf ve tahsistir. Kamunun iç ve dış faiz ödemelerinde ertelemelerin, alacaklılar tarafından anlayışla karşılanması için deprem gibi bir mazeret vardır ve bu kullanılmalıdır.

Kamunun harcamaları, konut yatırım harcamaları lehine azaltılmalıdır. Lüks bürokrasi harcamaları, üst düzey personel harcamaları başta olmak üzere, kamu harcamalarının hepsi , programın finansmanına yarayacak şekilde gözden geçirilip beş yıl boyunca azaltılırsa, bütçe tahsisi sırasında önemli bir kaynak yaratılmış olacaktır.

Kamu Özel İşbirliği anlaşmalarının bütçe üstündeki yükleri , deprem programı gerekçe gösterilerek, gerektiğinde uluslararası mahkemelere götürülerek azaltılmalı, hatta iptali yoluna gidilmelidir. Bu da bütçede, önemli bir kaynak yaratmaya imkan sağlayacaktır.

Dış kaynak

Program için iç kaynaklar yeterli olmayacaktır, ancak deprem odaklı sosyal bir program için dış finansman imkanları beklenenin üstünde genişletilebilir. Başta Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, EBRD  gibi kuruluşlardan, bu beş yıllık programa düşük faizli, bir kısmı hibe, dış kaynak temini mümkündür. Yerel yönetimler, mikro projelerine dış finansmanı yine düşük faiz/hibe bileşiminde sağlayabilirler.

Önümüzdeki beş yılın programı, “Deprem odaklı inşaat” başlığını taşımakla beraber, yaşanan ve yaşanacak gıda enflasyonunu dikkate alarak, deprem yaşamış bölgeler öncelikli bir tarım-hayvancılık eylem programına da öncelik tanımalıdır.

Deprem öncelikli programın, döviz kazandırıcı ihracatçı sanayi, turizm sektörlerini ihmal etmesi gerekmez. İç talebe dönük inşaat programının yol açacağı döviz gideri, ihracat ve turizm döviz kazançlarıyla kısmen de olsa telafi edilebilir. Yanı sıra, güven veren bir inşaat programı, Türkiye’inin risk primini düşürerek dışarıdan hem borsaya yatırım, hem de doğrudan yabancı sermaye yatırım girişlerini özendirecektir.

Tek adam sistemi yerine , parlamentosu, yerel yönetimleri güçlendirilmiş, hesap veren, hesap soran; yargısı, yürütmesi, yasaması kendi kulvarında ilerleyen bir yeni demokrasi inşası, depreme odaklı inşa ile birlikte yükselecektir. Bu yapıldıkça, riskler daha da azalacak ve her  düzeyde adil, eşitlikçi, geleceğinde korku ve endişe olmayan bir Türkiye’ye yöneliş isteği, motivasyonu artacaktır.

 

 

Written by Mustafa Sönmez