Neler gördün, onu anlat…
CAPE TOWN Yediğin, içtiğin senin olsun, neler gördün, onu anlat, derlerdi seyahatten dönenlere...Bu çılgın iletişim…
Dünyanın nasıl küresel bir köy haline geldiği ortada. Sermayenin en ücra coğrafyalara bir “ilişki” olarak ulaştığı bu alemde, ekonomideki küreselleşmenin tek tek ülkelerin siyasetlerini, kültürel hayatlarını da etkisi altına aldığını artık kimse reddedemiyor. Edward N. Lorenz’in hava durumuyla verdiği örneği hatırlayalım; Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, Avrupa’da fırtına kopmasına sebep olabilir…Sermayenin sızdığı her kainat parçasında da artık kelebek etkisi var…
SERMAYE VE ENTEGRASYON
1930’larda dünya krizi patlayınca , tıpkı bugünlerde yaşandığı gibi, genç Türkiye’deki faal yabancılar da tası tarağı toplayıp kabuklarına çekilmişlerdi. Tophane’de Ford, Salı Pazarı’nda bir serbest bölgede otomobil montajına hazırlanıyordu. Amerikalı firmalar, Doğu Anadolu’yu baştan başa kat edecek Chester Projesi adı verilen bir büyük demiryolunun yeni meclisten imtiyazını almışlardı. İstanbul’da, Bursa’da, İzmir’de, yeni Başkent’te havagazı, telefon, yeni demiryolları, limanlar, madenler için yatırım peşinde yabancılar Ankara’nın genç cumhuriyetçileri ile, Celal Bayar’ın başında bulunduğu İş Bankası ile görüşmeler yapıyorlardı. 1929 krizi patlayınca, tıpkı bugün olduğu gibi , projelerini askıya alıp geri çekildiler. Avrupa,ABD içlerine kapandı.Dış ticaretlerini daralttılar. Türkiye tarım ve maden ihracatından ihtiyacı olan dövizi sağlıyordu. Bunlara dış talep bıçak gibi kesildi. Özellikle Ege ve Marmara’da ticari tarıma açılmış bölgelerin eli böğründe kaldı, tarım fiyatları hızla düştü. Osmanlı’dan devralınmış borçların geri ödenmesi gerekiyordu. Ortada müteşebbis bir sınıf da yoktu. Kalkınma, büyüme gerekiyordu ama iklim, birden kurumuş, yabancılar ve belki onlarla gelişecek özel sermaye de fidelikte kurumuştu. Kimi cahil cühelanın anlayamadığı “Devletçilik”, o koşullarda ortaya çıktı ve hızla hedeflerine yürüdü. Türkiye, o dönemde nüfusunun dörtte üçü kırlarda yaşayan kapalı bir ekonomiydi, böyle deneyimler mümkündü ve Dünya, o zamanlar böyle “bağımsız” denemelere imkan veriyordu. Latin Amerika’da da benzerleri yaşandı.
YENİ ZAMANLAR
Sonraki dönemlerde, dünyada savaşlar oldu, iklim değişti, sermaye yeniden kabuğundan çıktı , dünyaya yayıldı ve sızdığı her coğrafyaya kendi ekonomik ilişkilerinin yanında siyasi, sosyal ilişkileri de taşıdı. Bu Türkiye’de de oldu. 1950’lerden 1980’lere, yabancılarla birlikte iç pazara dönük “Fordist”ya da Keynesci birikim dönemi ve ona uyan siyasi, sosyal doku gelişti, bütünleşme hızlandı. Kırlar kentlere yığıldı. Ancak bu devir de 1970’lerin sonunda bitti; sermaye için bu format da ömrünü doldurdu. Birikmiş sermayeye eski kulvar yetmiyordu. Yeni bir format gerekiyordu ve 1980’lerde “neoliberalizm” uç verdi. Şimdi onun siyaset ve sosyal dokusuna uygun geliştirilmeliydi her şey. Piyasa, özel teşebbüs, liberalizm, özelleştirme, sendikasızlık, sınırsız metalaşma” “in” ; plan, devlet müdahalesi, kontrol, sosyal devlet, sendika “out”tu. Bütün iktidarlar buna göre oluşturuldu. Avrupa’da birçok ülkede sosyal demokrasi bile ancak buna ayak uydurabildikçe iktidarda tutuldu.
Türkiye’de 12 Eylül askeri darbesi ve ardından Özal iktidarı, bu iklime geçiş için görevlendirildi. Merkez sağ ve sol, bu yeni devrin dingin atları olmaya yeltendilerse de ayak uyduramadılar, yıprandılar; eski aktörlerden milli görüş de bir dizi komplikasyona yol açarak şansını denedi, yeni formatla kan uyuşmazlığı yaşadı. Ama ondan türeyen AKP, neoliberalizmle tutuculuğu aynı potada yönetmeyi akıl etti. Şansları da yaver gitti. Hem içeride 2001 krizinin restorasyonu hem de dışarıdaki sermaye bolluğu işlerini kolaylaştırdı. Sistemin egemenleri tarafından da, kaynayan Orta Doğu’nun ılımlı İslam model ülkesi olması beklentisiyle desteklendiler, kollandılar. AKP bu korumayı, içeride kendi otoriter İslam düzen inşasının fırsatı bildi. Böyle 10 yıl yaşandı.
YENİ DÖNEM
2013’te yeni bir dönem başladı ve şimdi her şey yeniden kurgulanıyor. Bir dönem bitiyor. 2008 küresel krizinden derin yaralar alan merkez ülkeler ABD ve AB, yoğun devlet müdahaleleri ile, krize para pompalamasıyla çöküşü frenlediler, şimdi de dipten yukarı çıkma zamanı geldi diye düşünüyorlar. Buna çabalıyorlar. ABD, kriz yangınına sıktığı dolarların Türkiye gibi ülkelere saçılmış kısımlarını da toplayacak bir karar aldı. Yeni FED politikası, yeni dönemin de başlangıcı. Para geri çekildikçe, bundan nasiplenerek büyüyen Türkiye gibi ülkelerde de çölleşme, iklim değişikliği yaşanacak.
Bu süreç , Türkiye’de başladı. Sermaye geri çekiliyor. Otoriter islama başkaldırı, Gezi ile patladı. Kürt patlaması eşikte. AKP, özellikle ABD için haddini bilmeyip kifayetsiz muhterislikten malul ve ılımlı islamdan meyve vermemiş bir deneme. Kullanılma tarihi doldu diye bakılıyor.. AKP Türkiyesinin imajı hızla solup sararıyor.
Yeni dönemin para iklimi, AKP’yi gün geçtikçe sıkıştıracak. Bol kepçe para girişi üstüne kurulmuş bütün toplumsal ilişkiler, hegemonyalar iskambil kulesi gibi devrilecek; bu kaçınılmaz. Mega projeler hep yarı yolda kalacak.Türkiye en kırılgan ülke; çevrede çöküş Türkiye’den başlayacak.
AKP NE OLACAK?
Önümüzdeki zamanlarda ekonomi küçülecek, işsizlik artacak, refah gerileyecek. Buna direnme gücü yüksek değil AKP’nin. Çöküşün yaratacağı memnuniyetsizliğe karşı da elinde devlet şiddetinden başka bir şey yok. Ama onu geçmişteki gibi sınırsızca ve hunharca kullanmasına engeller var; İçeride Gezi-sokak muhalefeti, Kürt muhalefeti ve ağır da olsa toparlanan CHP muhalefeti ve dış kamuoyu-dayanışma. Dışarısı AKP’nin eskiden kalkanıydı, şimdi oku oldu. Dış tepkilerden ve ülke imajının daha da bozulmasından çekiniyor. Sıkışacak. İki arada bir derede kalacak ve koalisyon ortağı Cemaat ile daha da dalaşacak.
AKP’nin yetiştirdiği Nurjuvazi ile birlikte TÜSİAD burjuvazisi için tek yol yine AB çıpasına sarılarak fırtınadan sakınmak, yeni döneme böyle uyumu denemek. Ama buna çok geriden başlamak durumundalar, AKP’nin 10 yıllık icraatı Türkiye’nin kemik erimesine yol açtı. Hem de AKP’nin siyasi kimyası, bir avantaj değil, dezavantaj. Tek yolları kalıyor.AKP’yi değişime zorlamak, AKP’nin içinden yeni bir alternatif çıkarmak, belki de CHP’yi yeni dönemin koşulacak dingin atı durumuna getirmek.
Bütün bunlar “onların” opsiyonları. “Bizim” ne yapmamız gerektiği ayrı bir analiz konusu.