Mustafa Sönmez

Avrupa’daki kriz ile ilgili gelişmeler iç açıcı değil. Neler oluyor? Avrupa’da olanlar Türkiye’ye nasıl yansıyacak? Avrupa’da olan biteni anlayabilmek için bazı sadeleştirmelere gidersek, bir yanda borçlu ülkeler, bir yanda alacaklı bankalar var diye bir ayrım yapmak yerinde olur.

Borçlular, özel kesimden çok, kamu kesimleri ve başını da Yunanistan çekiyor. Ama yanında Portekiz, İspanya, İtalya gibi diğer G.Avrupa ülkeleri var.  Güneydekiler dışında,  İrlanda, Macaristan gibi diğer Avrupa ülkeleri de var borçlular arasında. Bu ülkeler, küresel krize önemli bütçe açığı ve kamu borç stoku ile yakalandılar. Bütçe açıklarının, kamu borç stoklarının tutarı, AB kriterlerinin epeyi üstüne taşmıştı. Kriz patladığında görüldü ki, bu ülkelerin kamu maliyesinin durumu iç açıcı değil ve kamu borçlarını döndürmeleri güçleşti. Devlet tahvilleri gözden düşmeye başladı.

Avrupa borçlularının alacaklılarının ise Fransız, Alman, Avusturya, İngiltere bankaları olduğu görüldü. Borçlu İtalya ve İspanya bankaları da alacaklılar arasında. Borçlular, borçlarını döndürmekte zorlanınca AB’nin Merkez Bankası’na, bu amaçla oluşturulmuş kurtarma fonuna ve IMF’ye başvurdular. Borçlu ülkeler, banka üstü kurumlardan belli destekler aldılar almasına ama, bazı şartlar karşılığında. Neydi bu şartlar? Sıkıntınıza yardımcı oluruz ama kamu maliyenize çekidüzen vereceksiniz. Yani? Özelleştirmelere gidecek bütçeye gelir sağlayacaksınız. Gerekirse yeni vergiler salacak, vergi kaçaklarınızı azaltacaksınız. Kamu harcamalarını azaltmak için kamu personelini düşürecek, maaş artışlarını azaltacak, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik harcamalarınızı düşüreceksiniz. Vatandaşı, sokağı ayağa kaldıracak , bizim 2001 krizinde en tatsızını kabullendiğimiz, acı reçeteler…

***

Borçlular içinde iflasa en yakın olanı Yunanistan, 3 yıldır krizde ve büyüyemiyor. Aldığı desteklere rağmen, ekonomisi yeni bir büyüme patikası yakalayamıyor. 2014’e uzayan 54 milyar avroluk borçlarına yeni bir uzatma istediği Temmuz ayından bu yana pek anlayış göremeyince, resmi iflas senaryosunu düşünmeye başladı. Yunanistan’ın en büyük alacaklısı, Fransız bankaları. İkinci sırada Alman bankaları var. Yunanistan resmen iflas ilan ederse, bu bankaların zararları bilançolarına işlenecek ve bu an meselesi.

Borçlu ülkeler ile alacaklı bankaların parlak olmayan durumları derecelendirme kuruluşlarına da fazla mesai yaptırıyor. Her gün hem ülkelerin notları düşürülüyor hem bankaların.  Batık alacaklarının yüksekliğinden dolayı sıkıntıda olan Fransız bankaları Societe General ve Banque Agricole’un notu düşürüldü, BNP’ye şimdilik dokunulmadı. Alman bankalarına da bazı sinyaller gidiyor. İspanya’nın aralarında en zengin bölgelerinden Katalunya’nın da olduğu 5 bölgesinin notu düşürüldü. İtalya, yeni istikrar paketine rağmen, her an Moody’s’in notunun düşürülmesi haberiyle çalkalanabilir.

***

Borçlu ülkelerin ve onlara kredi açarak risk üstlenen alacaklı bankaları kurtarmanın formülü tam bulunabilmiş değil. Bugüne kadar, özellikle Yunanistan’a atılan can simitlerinin işe yaramadığı ve verdikçe yeni simitlere ihtiyaç olduğu ortaya çıkınca, “Bırakın iflas etsin” senaryosu ağırlık kazanmaya başladı. Almanya’nın Yunanistan’ın iflasının, avro içinde kalmasının ya da kalmamasının ne tür etkiler yaratacağı üstüne kozmik odalarda çalışmalar yaptırdığına dair haberler yalanlanmadı. Kurtarma operasyonlarına başta Almanya ve Fransa’nın vergi mükellefleri karşı. Çünkü kurtarılacak bankaların ve borçlu ülkelerin yükünün kendi ceplerinden çıkacağını biliyorlar. Belli ki, AB, “İyi günde, kötü günde birlikteyiz” ruhunu topluluk halkları arasında yaratamamış. Kriz günlerinde herkeste,  gemisini kurtaran kaptan, benden sonrası tufan anlayışı hakim. Merkel, Sarkozy gibi liderler de atacakları her adımın oylarını nasıl etkileyeceğini düşünmek zorunda kalınca ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranamaz haldeler.

 ***

 Peki ne olacak ? Ağırlık kazanan senaryo, darda olan ülkelere sınırsız tolerans göstermemek. Belki de Yunanistan’ı kendi haline bırakmak. Aksi durumun, daha fazla toleransın, borçlu diğer ülkelere de emsal olması, dolayısıyla ödenecek bedeli katlanılmaz boyutlara çıkarmasından endişe ediliyor. Yine de kaçınılmaz görünen fatura, banka batıkları, bu batıkların alacaklı ülke bütçelerince üstlenilmesi. Beraberinde finans sisteminin kendini kasması, kredi hacmini daraltması ve akabinde ne kadar süreceği belli olmayan uzun bir durgunluk…

AB’yi bu durumdan çekip çıkarmaya ABD’nin mecali yok, ABD ve AB’nin resesyonundan, ister istemez yükselen ülkeler, Çin ve diğerleri de etkilenecek. Ama bu kara kışta ciddi el değiştirmeler de yaşanacak. Krizin kuralıdır: Altta kalanlar, kuyruğu dik tutanların avucuna düşer, avı olur. Kriz dönemlerinde firmalar, bankalar hızla el değiştirirler, satın almalarla tekelleşme zıplar. Çin, G.Kore, Japonya, hatta Hindistan, Rusya, Avrupa bankalarını, büyük firmalarını ele geçirirler mi? Geçirirler…

Bize gelince…Avrupa’da finans ateşi bizim finansa sıçrar mı bilinmez, ama olacak en önemli şey, hızla girilecek durgunlukla birlikte, bu bölgeye ihracatın hemen daralacağı. Nitekim Ağustos’tan itibaren siparişler düşmeye başladı. Bu, içeriye, sanayi üretiminin düşmesi ve işten çıkarmalar olarak yansır. 300 milyar dolarlık dış borç stokunu döndürmek zorlaşabilir. ABD, yeni bir parasal genişlemeye gitmezse, beklenen sıcak paranın Türkiye’yi de G.Avrupa çanağında görüp uzak durması ve bunun da döviz kurunu daha da yukarı çekmesi ile, örneğin 1.80 TL’nin üstüne çıkmış dolar kuru ile yaşamanın ıstırabıyla, yüz yüze kalabiliriz.

Written by Mustafa Sönmez