Siz bakmayın esip gürlediğine, sırtında o kadar büyük kamburlar var ki, kimseye karşılık verecek hali yok AKP iktidarının. Suriye, arkasındaki Rusya,İran, hatta Çin,  bilmez mi kamburları ? Bilmese cüret edebilir mi Suriye, RF-4’ü kuyruğundan vurmaya? Bu “kuyruk acısı” ile bir başına, güvendiği ABD’nin, NATO ortaklarının kayıtsızlığına hayıflanıp karizmayı çizdirmekle  kalacağa benzer RTE.

Bu kuyruk vurgunundan sonra, ineğe öykünen kurbağa misali boşa şişindiğini anlar mı, sırtındaki kamburları nihayet fark edebilir mi, bilmem. Evinin içi savaş yeri gibiyken dışarıya karşı yek vücut olunamayacağını anlamış mıdır, bilmem.  Ama sırttaki kamburlar hatırlanmalı…

AKP rejimi, 12 Haziran 2011 seçimlerinde aldığı oy desteğinin hep arkasında olduğunun, hatta desteğin büyüdüğünün inancında. Ama kazın ayağı öyle değil. Daha seçimin hemen ertesinde başlatılan Kürt siyasetine KCK operasyonları ile kıyım hareketi, evin içindeki yangını yatıştırmak yerine büyüttü. Ardından, muhalifleri, gazetecileri, Oda Tv, Şike, Ergenekon, Balyoz operasyonları ile sindirmede hız kesilmedi. Politik kıyım, dur durak bilmiyor. Son darbe  KESK’e vurulmak isteniyor. Bu kıyım, hem içeride hem dışarıda AKP imajında hızlı bir erozyona yol açmış durumda.

İçeride, AKP’ye hem 12 Eylül 2010’da , hem 12 Haziran 2011 seçimlerinde destek veren “yetmez ama evet”çi zevat, politik kıyımcı, hızla otoriterleşen, hızla tutuculaşan AKP icraatı karşısında büyük hayal kırıklığı yaşadı. Liberalleri ve  etkiledikleri çevreyi AKP’den uzaklaştıran bu icraattan, AKP pek de vazgeçecek gibi görünmüyor. Daha milliyetçi bir dili, daha muhafazakar ve “Milli görüş”çü bir gömleği tercih ettikçe, yol ayrımı da hızlanıyor.

İçerideki liberallerin derin hayal kırıklığı,  dışarıdan AKP’ye destek veren, çoğu AB çevrelerinde de gözlendi. Militarizmle , askeri vesayetle mücadele verdiği için “sivilci” Batı’dan destek gören AKP rejiminin yavaş yavaş gerçek yüzü fark edilmeye başlandı ve o cepheden de destekler azalmaya başladı.

Son bir yılda, evin içinde başka bir çatlak daha belirdi. Kuruluşundan beri AKP-Cemaat koalisyonu biçiminde ilerleyen iktidarda “paylaşım kavgası” baş gösterdi. Nalıncı keseri gibi RTE’nin hep kendine yonttuğundan şikayetçi olan Cemaat kesimi, etkin olduğu polis ve yargı gücünü kullanarak AKP’ye haddini bildirmeye kalkınca kılıçlar da çekildi. Bu kılıçlar, kısmi sulh çabalarına karşın kınına sokulmuş değil. Polisteki operasyonlarla Cemaatçileri etkisizleştirme çabalarına Özel Yetkili Mahkemeleri etkisizleştirme girişimi eklendi ve şimdi bu mücadele sürüyor.

Evinin içinde Kürt siyaseti ile, gücendirip motivasyonlarını kırdığı askerlerle, kırık dökük muhalefet ile, ideolojik desteğini sağladığı liberaller ile,  koalisyon ortağı Cemaat ile, rehin alınmış büyük burjuvazi ile, rehine medya ile limoni AKP’nin, bunca kambur ve  huzursuzluk ile “Bölgesel güç” olma iddiası ne kadar mümkün ? İçeride kendi halkını, aidiyet, kimlik ve kültür ekseninde kutuplaştıran, dışlayan, ayrımcı davranan bir iktidarın, dış politikada umduğu “birlik, beraberlik”e ulaşması mümkün olabilir mi? İneğe öykünmüş kurbağa misali , kifayetsiz muhteris bir dış politikayla komşu ülkeler ile “sıfır sorun” iddiasından, “herkesle sorun” noktasına gelmesi,  sırttaki kamburlarla her iktidarı zayıf kılar.

***

Sırttaki kamburların eli zayıflatması  ekonomik cephede de geçerlidir. İçeriye ve dışarıya verilen “güçlü ekonomi” şişinmesinin aslında kof bir iddia olduğu, özellikle savaş ihtimali uç verdiğinde hemen ortaya çıkar. En ufak gerilim, sermaye çıkışına ve/veya giriş niyetlerinin ertelenmesine , bu  da hemen döviz kurunun yukarıya doğru seyrine yol açıyor. Merkez Bankası’nın bütün faiz ve rezervden döviz pompalama operasyonlarına rağmen, kurun başını yukarı çevirmesi , bir dizi dengede çatlama, patlamaya yol açar. Ekonomisi sıcak para ile dönen, toplam dış borç yükü 310 milyar doları bulan ve dörtte biri kısa vadeli borç, üçte ikisi de özel sektör borcu olan bir ülkenin, böyle bir kambur  ile ne kadar ve nasıl sonuçlanacağı bilmediği bir savaşa heves etmesi kolay iş değildir.

Cari açık rekortmeni bir ülkenin, bu kamburunun da etkisinde “yumuşak iniş”e mecbur kalarak büyüme hızını düşürmesi, AB’de artan resesyon,  içeride şimdiden artan işsizlik, piyasanın durulması , inşaatta balonlaşma, aile borçlarının geri ödenememesi gibi sorunlar yaratmış durumda. Ekonomik memnuniyetsizlikler artma eğiliminde. Anti-sendikal saldırılara direnişler artıyor.  Kürtaj, sezaryan, içki yasakları, muhafazakar eğitim politikaları ile toplumun önemli bir kesimini tedirgin etmiş iktidarın bir de ekonomide su kaynatmaya başlaması, elini iyice zayıflatıyor. Böyle bir bagajla Suriye sınırına yolculuğa gönül rahatlığıyla çıkmak  kolay mıdır?

Bir de düşman ilan ettiğiniz Suriye’nin açık-örtük müttefiki ülkelere bağımlılığınızı hatırlatalım. İthalatın dörtte biri enerji ürünleri ise ve onu da Suriye’nin yanındaki Rusya ve İran’dan ithal ediyorsanız, kantarın topuzunu kaçırdığınızda , kime efelendiğinizi hatırlatırlar .

Hülasa, bunca kutuplaştıran, ayrıştıran ev içi kavgalarla,  sırttaki kamburlarla, ekonomideki defolar, kırılganlıklarla savaşa heves etmek pek inandırıcı değil. RTE’nin bugünkü hali,  sevgili Can Yücel’in,  Em. Org. Gürler’ için yazdığı dizelere denk düşüyor;  ‘Kara kaşlı bir bulut geldi… / Gürledi ama yağmadı değil / Yağmadı ama gürledi gitti’…

Written by Mustafa Sönmez