Küresel krizin yıkıcı etkisine 2008 son çeyreğinde giren Türkiye kapitalizmi, 2009 yılının tamamını yüzde 4,8 küçülme ile kapamıştı. Ancak 2009’un ikinci yarısından itibaren çıkan sıcak paranın geri dönüşü, kamu maliyesi üstünden iktidarın krizi yönetmesi ile büyüme yeniden başladı ve 2010 ile 2011 yıllarında ortalaması yüzde 9’a yaklaşan büyüme gerçekleşti. Gelin görün ki, bu büyüme, ancak ve ancak dış kaynak girişi ile gerçekleşti ve ithalata dayalı bir büyüme yaşandı. Yüksek büyüme madalyonunun öteki yüzünde milli gelirin yüzde 10’una, bir dünya rekoru olarak vuran ve toplamı 77 milyar doları bulan cari açık vardı.

Bu ölçüde bir cari açığın sürdürülemez olması nedeniyle Orta Vadeli Program’da büyüme hedefi 2012 için yüzde 4, 2013 için yüzde 5 olarak belirlendi. ‘Yumuşak iniş’ adı verilen bu ekonomiyi soğutma hedefi ne ölçüde gerçekleşti? TÜİK’in Pazartesi açıkladığı  ikinci çeyrek büyüme verilerine göre, yılın ilk 3 ayında yüzde 3,3 olarak gerçekleşen büyüme, ikinci çeyrekte yani Nisan-Haziran döneminde biraz daha yavaşladı ve yüzde 2,9’da kaldı. Bu, 6 aylık büyümenin yüzde 3,1 olarak gerçekleşmesi demek.

Yüksek büyüme yıllarında iç talepten özel yatırımlardan büyük destek alan büyümenin yelkenleri , 2012 yılında bu iki cepheden artık rüzgar almıyor. Yılın ilk çeyreğinde yüzde sıfır büyüyen iç talebin ikinci çeyrekte yüzde yarım gerilediği görülüyor. Özel yatırımların da yüzde 8 gerilediği dikkat çekiyor. Yüzde 3’lük büyümenin asli taşıyıcısının ihracat, bir ölçüde devlet harcamaları olduğu gözleniyor.

Yılın ikinci yarısında büyümenin seyri, ilk yarıdan farklı olabilir mi? Hedeflenen yüzde 4 büyüme, bu dönemde gerçekleşebilir mi? Bazı göstergeler bu konuda fazla umut vermiyor. Başta ihracatın Temmuz’dan itibaren hız kestiği AB pazarlarına ihracatın toplamdaki payının yüzde 34’e kadar gerilediği, , Orta Doğu , BDT gibi coğrafyalardan bu ihracat kaybının  telafi edilemediği anlaşılıyor. Keza sanayi üretiminde, tahıl üretiminde, beklenti anketlerinde büyümeye dönük işaretler çok zayıf. Güvenilen dağ, kamu maliyesi, genel bütçe idi. Orada da açıklar hızlandı. Dolayısıyla kamu harcama ve yatırımlarını artırarak büyümeye ivme vermenin de imkanları daraldı. Böyle olunca 2012 büyümesinin yüzde 3’ü geçemeyeceğine ilişkin yorumlar ağırlık kazanıyor.

Düşük büyüme, beraberinde düşen cari açığı getirdi. Biliniyor ki, ekonomi ithalat ile büyüyor. Ekonomi küçülünce ithalat, ithalat azalınca dış kaynak ihtiyacı da azaldı. Böylece azalan ithalat, dış ticaret açığını, dolayısıyla cari açığın azalışını getirdi. Ocak-Haziran döneminde yüzde 3 büyüme ile yetinen ekonominin cari açığı da 31 milyar dolara düştü. 2011’in ilk 6 ayında cari açık 45 milyar dolardı. Bu durumda 14 milyar dolarlık bir açık azalışı söz konusu. Ancak, buna rağmen 2012’nin ilk yarısında 376 milyar dolar olarak ifade edilen milli gelirin yüzde 8’i kadar bir carı açığı var Türkiye’nin. Bu, geçen yıl yüzde 10 dolayındaydı. İki puanlık bir gerileme var ama bu yine de Türkiye’yi cari açık derdi büyük, cari açık rekortmeni ülke olmaktan çıkarmış değil.

Dün açıklanan Temmuz 2012 cari açık verileri, ilk 7 ayda gelen yabancı kaynağın 44 milyar doları bulduğunu gösteriyor. Geçen yıl, 50,3 milyar dolardı. Yani toplamda 6 milyar dolarlık bir dış kaynak azalması var. Ama, bu arada, dışarıya götürülmüş sermayenin de geri getirildiğini, dolayısıyla net kaynakta yüzde 9 artış olduğu görülüyor. Peki giren kaynak neden aynı ölçüde büyümeye yansımamış? Bu sorunun yanıtı detaylarda görülüyor. Anlıyoruz ki, dış kaynağı kullananların başında devlet var. Kamu borç senetleri, sıcak para tarafından büyük ilgi görmüş. Yine dışarıdan içeriye yabancı mevduat aktığı görülüyor. Bunun hem güven hem de faizin cazibesi ile ilgisi var. Aynı ilginin önümüzdeki aylarda sürüp sürmeyeceği, AB’deki yeni tahvil programının uygulama sonuçlarına da bağlı görünüyor.

TÜİK, İran’a 6 ayda “ihracat “ olarak gösterilen 6,2 milyar dolarlık altın ödemesinin, büyüme hesaplarında dikkate alınıp alınmadığını açıklamadı. Türkiye hem dış ticaret, cari açık hem de büyüme verilerinde bir altın  şaibesini sırtında taşıyor. Bu da kayıtlara geçsin.

 

 

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez