An unpleasant first half for the tourism sector
Mustafa Sönmez - Hürriyet Daily News, July/06/2015 Tourism, the most important sector that earns foreign…
2012’yi yarıladık. Yani, 2 çeyrek yıl, geride kaldı. Veriler, biraz geriden geliyor, yılın yarısının ekonomi performansı olduğu gibi resmedilemiyor henüz.. En önemli gösterge, büyüme. Yani milli gelirdeki artış. Bu yazı 1 Temmuz Pazar günü yazıldığı için Pazartesi saat 10’da TÜİK’ce açıklanacak (açıklanan) ilk 3 ay verisini size yorumlamak, tabii ki mümkün değil. O nedenle tahminlerle ilerleyeceğiz, yılın ilk yarısına ilişkin…
2009’da yüzde 5’e yakın daraldıktan sonra 2010 ve 2011’in tamamında ortalama yüzde 9’a yakın büyüyen Türkiye kapitalizmi, beraberinde su kaynattı. Yani dış kaynak ile büyüdüğü, döviz harcamaları döviz gelirlerini çok geride bıraktığı için, milli gelirinin yüzde 10’u dolayında, (77 milyar dolarlık) cari açık verdi. Bir dünya rekoruydu bu. Açık ki, böyle devam etmek akıl karı değildi. Onun üzerine, bu kadar yüksekten uçmaya uygun bir ekonomi olmadığını-Allahtan!- fark ettiler ki, “yumuşak iniş”e karar verdiler ve 2012 için ‘yüzde 4 büyüme iyidir’, diyerek, bütün senaryoyu bunun üstüne bina ettiler. IMF başta olmak üzere, uluslararası otoriteler, yüzde 4’ü de çok iddialı buldular, bir-iki puan aşağısını öngördüler.
AKP iktidarının, Orta Vadeli Program’ında da öngörüldüğü gibi, 2012’nin tamamında ekonomide yüzde 4 büyüme hedefi gerçekleşmesine uygun politikaların gerçekleştirildiğini düşünürsek, bu oranda büyüme, aslında sadece kişi başına gelirin yüzde 2,7 artması anlamına gelecek. Önceki iki yılda ise kişi başına artış ortalama yüzde 7,5 olmuştu. Dolayısıyla, hedef gerçekleşse de, kişi başına büyümede üçte iki büyüklükte hız düşüşü yaşanacak.
Kaynak:TÜİK, Sabit Fiyatlarla GSYH veri taban.,2012 tahmindir.
Peki yüzde 4 büyüme hedefinin neresindeyiz ? Sanayi üretimi, dış ticaret, dış kaynak girişi gibi göstergeler, geçen yılın büyüme temposunda olmasa da, ekonominin birden bire inişe henüz geçmediğini, en azından ilk çeyrekte bunun fark edilir biçimde yaşanmadığını gösteriyor. 2012’nin Ocak-Mart dönemini, 2011’inki ile kıyaslamak gerekir. Kış aylarına denk gelen ilk çeyreklerde, yıllık pastanın ancak yüzde 22-23’ü üretiliyor. Eğer programda öngörüldüğü gibi, yüzde 4 büyümeye uygun seyrediyorsa her şey, o zaman ilk çeyrekte 2012 pastasının yüzde 23’ünün üretildiğini, bunun da yüzde 4-5 arası bir büyüme anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
Kaynak:TÜİK, Sabit Fiyatlarla GSYH, veri taban. 2012 tahmindir.
Aynı şekilde, eğer yüzde 4 büyüme hedefine uygun seyrediyorsa bütün göstergeler, milli gelir pastasının yüzde 24’ünün üretildiği ikinci çeyrek, yani bahar aylarında, bu kez ikinci çeyrekte ekonominin yüzde 4 dolayında büyümüş olduğunu kestirebiliriz.
***
Avrupa’nın, değil büyüme, küçülme derdi ile kıvrandığı bir dönemde, yüzde 4 milli gelir artışı, kişi sayısına vurulduğunda yüzde 7,5’ten yüzde 2,7 artışa düşüş anlamına gelse de, kimilerince başarı sayılıyor. Ama bu büyümenin arka yüzünü , yarattığı kırılganlıkları azaltıp azaltmadığını da anımsamak gerekiyor. Yüzde 4 büyüme, Türkiye’nin cari açığını ancak milli gelirinin yüzde 8’ine indirebiliyor, ki bu bile yine cari açıkta dünya rekortmenliği demek. Ekonomi hız keserken niteliksel,yapısal dönüşüm geçirmiyor. İhracatla,hizmet satışıyla döviz kazanan, buna karşılık ithalat azaltarak döviz kaybını azaltan bir dönüşüm yok ortada. Bu da cari açık kamburu ile yaşamak demek. Fitch, S&P gibi derecelendirme kuruluşları da hep bunu hatırlatıyor.
Yumuşak inişe geçmiş ekonomi, artan iş talebine de cevap verememekten malul. Resmi işsizlik oranı yüzde 10 gibi görünüyor ama, gerçekte, işgücüne katılım düştüğü için, özellikle kadınlar, eve yöneldikleri için, oran vahim görünümlü değil. Gerçekte ise, işsizlik çok daha yüksek boyutlarda.
2012’nin ilk çeyrek verisiyle yine birileri kasılacak, hamasi nutuklar atacak ama onlara hatırlatmalı:Cari açığı daraltamayan, istihdamı artıramayan bu büyüme, borç yaratıyor, dış borç kamburunu büyütüyor ve sektörel olarak da sorun biriktiriyor. Dış borç stoku Mart sonunda 318 milyar doları aşarak milli gelirin yüzde 40’ına dayandı. Büyüme iç pazara dönük. Ancak aileler borçlandırılarak ekonomi çarkı döndürülüyor. İstanbul rantına hücum, büyümenin temel sloganı. İnşaat, lokomotif sektör olarak kullanılıyor. Sanayi, ihracattan çok iç pazara, daha çok da inşaata çalışıyor. Ama bu inşaat odaklı birikim modeli oldukça sağlıksız ve yarattığı balonlaşma, sermaye değil, hızla gerilim biriktiriyor.