Sadece  İstanbul , Ankara, İzmir, Bursa değil; neredeyse Türkiye’nin her yeri sanki bir inşaat şantiyesi. Son iki yıldır ekonomide yaşanan düşük tempolu büyümeye rağmen inşaat adeta canhıraş biçimde hayatını idameye çalışıyor. Dursa, düşecek sanki. arsanın kıt ve pahalı olduğu İstanbul’da bir yandan da , yenileme, yık-yaplar yoğunlaştı. Kat sahipleriyle yapılan anlaşmalarla, “Kentsel dönüşüm” çerçevesinde irili ufaklı birçok müteahhit, elindeki kadro, iş makinesi kapasitesini kullanmaya çabalıyor. Bir yandan da AKP rejiminin merkezi ve yerel idareleri, başta yandaş olanlar için kentsel yatırımlar; tüneller,viyadükler, yollar, köprüler, havaalanları, kamu binaları yapımı için pazar genişletiyorlar. İnşaat, neredeyse tek sığınak. Sanayiden tırsan, ihracatçı sanayiciliği gözü yemeyen, rekabet kaçkını, inşaata sığınıyor. Sonunun ne olacağını da pek bilmeden. Sadece inşaatlar dikiliyor. Satış ise ayrı bir macera..

1,3 MİLYAR METREKARE

Belediyelerce verilen  yapı izin belgeleri sektördeki patlamayı ve inşaata sığınmayı gözler önüne seriyor zaten. Alınan inşaat izinlerinde yüzölçümü üstünden gidilirse  konut” ruhsatlarının dörtte üçlük payı olduğu görülüyor. Geri kalanlar ofis, otel, AVM, mağaza, kamu binası, kamusal , halka açık yapıları, altyapıyı, fabrika yapılarını oluşturuyor.

untitled

Kaynak: TÜİK veri tabanı, 2013 verisi tahmindir.

 Yapı izinleri 2003’de 46 milyon metrekare iken, 2005’de 106 milyon metrekareye çıktı, sadece kriz yılı 2009’da tempo düştü, 101 milyon m2’ye indi ama 2010’da rekora, 176 milyon m2’ye fırladı ve 2012’yi de 153 milyon m2 olarak tamamladı. Bu yıl, yani 2013’ün ilk 9 ayında iştahın azalmadığı, ve 120 milyon metre2’yi bulduğu görülüyor. Bu, 2013’ün tamamının 160 milyon metre2 ile bulacağı yönünde güçlü bir işaret. Böylece, AKP Rejiminin 11 yıllık yapı ruhsatı bilançosu, 1 milyar 288 milyon metrekareye ulaşmış bulunuyor. Bu, tam bir inşaat çılgınlığı, bir betonlaşma !…

İSTANBUL YÜZDE 20

Bekleneceği gibi, inşaat furyasında İstanbul başı çekiyor. İstanbul’da inşaat yapmanın, kârlılığı daha yüksek. Alımgücü nedeniyle  talep daha güçlü. O nedenle, İstanbul’da bulunan her arsaya inşaat dikmek için yoğun bir yarış var. AKP rejimiyle beraber kamu arsalarının tasarrufunu ele geçiren ve tepe tepe kullanan TOKİ ile, sırf arsa imkânı nedeniyle iş yapmak bir ayrıcalık.

İstanbul böyle de, Ankara ne kadar farklı? Verilerden anlaşılıyor ki, yapı izinlerinin yüzde 20’si İstanbul’un , yüzde 13’ü de Ankara’nın. Gökçek Ankara’sının ne hale geldiği, yetiştirilemeyen altyapıdan belli değil mi zaten? Son 5 yılda İstanbul ile birlikte iç göçlerin  üçte birini çeken Bursa ve Kocaeli de toplamda yapı ruhsatlarından yüzde 5 pay almış görünüyorlar.  İzmir, toplam inşaat ruhsatlarından aldığı payda daha alçak gönüllü; yüzde 4…Bekleneceği gibi, Antalya, bir diğer büyük şantiye ve ruhsatlardan yüzde 5 pay almış bulunuyor. Böylece, bu 6 büyük vilayetin, AKP rejiminin inşaat furyasında kullandığı yapı ruhsatlarının toplamı yüzde 43’ü ya da 618 milyon metre2’yi bulmuş durumda.

STOKLAR?

Dağ-taş inşaat, özellikle konut inşaatı olunca, herkes, özellikle alamayanlar tabii ki, soruyor; satılıyor mu bunlar, kimler alıyor ? Şaşırtıcı ama gerçek olan bir şey var; Ne devletin TÜİK’inin, ne de inşaat sektörünün bir dizi örgütünün elinde, satışa amade yeni-eski ne kadar konut olduğunun bilgisi var…Her şey el yordamıyla ilerliyor. Her 3 ayda bir  yayımlanan konut satış istatistikleri bile güvenilir değil. Çünkü, tek kaynağı tapu daireleri. Oysa, tapusu alınmamış, daha proje üstünde yapılan ve başka tür satışlar da söz konusu. Kullanmak, oturmak için olduğu kadar, yatırım amaçlı, kira gelirinden yararlanmak için konut alımları da önemli yer tutuyor satışlarda. Faizlerin düşük seyrettiği, diğer yatırım alternatiflerinin riskli göründüğü koşullarda her projeden 5’er 10’ar daireyi, zamanı geldiğinde satıp değer artışından yararlanmak ve/veya bir emlakçıya teslim edip kira gelirinden yararlanmak üzere satın alanlar az değil.

Unutulan ise şu: Dış rekabetin soluğunu ensesinde duymasa da inşaat, kullandığı birçok girdi üstünden dışa bağımlı bir faaliyet ve iç talebe, iç pazara dönük. Çok arzulansa da dışarıdan alıcı sayısı fazla değil henüz. Böyle olunca, döviz kazanmaktan bana ne, ben işime bakarım, deyip inşaata gömülenler, döviz harcayıcı olarak hızla cari açığı da büyütüyorlar ve bu açık, hızla ekonomiyi küçültücü etkiler yaratıyor. Ekonomi küçülünce, daireleri satmak da, inşaatları bitirmek de, verilmiş kredileri toparlamak da büyük bir sorun yumağı olarak hem iktidarın hem inşaatçıların ve bankacıların kucağına oturmak üzere büyüyor.

 “Bize bir şey olmaz, bizde olmaz” diyenleri, RTE’nin kankası GYODER Başkanı Aziz Torun bile dün uyarmış; “Balon riski  var!” …Geçmiş olsun…

Written by Mustafa Sönmez