Mustafa Sönmez

Türkiye küresel krizden nasibini 2009’da yüzde 5’lik daralma ile aldı. Ama 2010’u yüzde 9, 2011’i de yüzde 8(en az) büyüme ile kapadı. 2012 için, başta IMF olmak üzere dış otoriteler, Türkiye’ye en fazla yüzde 2 dolayında büyüme şansı veriyorlardı. AKP iktidarı ise kısa adı OVP olan Orta Vadeli Plan’a hedefi yüzde 4 olarak yazmıştı. 2012’nin ilk 2 ayında, ekonomide pek de önemli tempo düşüşü yaşanmadı. Dahası, hem ABD’de, hem AB’de atılan  parasal genişleme adımları, Türkiye’nin bu yıl , sırtındaki yüzde 10’u aşan cari açık kamburuna rağmen, yüzde 5 dolayında büyüyebileceğine dair güçlü işaretler vermeye başladı. Nedir dışarıdaki gelişmeler ?

İlk genişleme adımını Avrupa Merkez Bankası (ECB) attı ve 21 Aralık 2011’de, ihale ile bankalara üç yıl vadeli 490 milyar Avro borç verdi.

Daha sonra ABD Merkez Bankası(FED) mevcut düşük faiz politikasını 2014’e kadar sürdüreceğini açıkladı. FED ayrıca, gerekirse yeni bir parasal genişlemeye gidebileceğini belirtti.

Avrupa Merkez Bankası geçen hafta da gerçekleştirdiği ikinci ihale ile bankalara   530 milyar Avro borç verdi.

Yaratacağı başka yan etkilere aldırmadan, atılan bu adımlar, likiditeye sıkışmış bankalara -geçici de olsa-nefes aldırdı ve 2011 aralık ayı sonundan bu yana finansal piyasalarda havayı yumuşattı. Bu 1 trilyon Avroluk enjeksiyon, elbette ki, Avrupa’daki temel sorunları çözmeyecek, sadece sorunu çözmesi gereken siyasilere zaman kazandıracak.

***

 Bu genişlemenin  Türkiye’ye yansımasına gelince… Aralık 2011’den bu yana Türkiye’ye , borsaya gelen sıcak para biçimindeki yabancı kaynakta  belirgin bir artış oldu. Bu girişlerle beraber  TL yeniden değerlenmeye başladı. Dolar kuru Aralık 2011’in son günü 1.90 TL’ye çıkmıştı. Merkez Bankası’nın müdahaleleriyle Ocak 2012 sonunda 1.77 TL’ye, Şubat sonunda da 1.73 TL’ye kadar düştü. Merkez Bankası, faiz yükseltmesinin yanında, rezervlerden de döviz satışı yaptı. Bunun da etkisiyle, Ağustos-Aralık 2011 döneminde döviz açığını finanse etmek için rezervden yapılan çıkışların 11 milyar doları bulduğunu görebiliyoruz. Bunun, ballandırılarak bir “TCMB başarı öyküsü” olarak pazarlanacağı  şimdiden görünüyor. Türkiye, aşırı değerli kuruna yeniden kavuştu. AB’deki Avro enjeksiyonları ile, şimdi gelsin sıcak para, dönsün yeniden ithalat çarkları ve ithalata bağımlı büyüme…Büyüme ile sürsün denk bütçe ve tek haneli işsizlik efsanesi(!)…2012’de  sıcak para destekli büyüme, yüzde 4’te kalmayıp  yüzde 6-7’ye kadar bir kaynama yaparsa, kimse şaşırmasın!…

Bu öngörüyü bozacak ters bir rüzgar ise eserse, yine Avrupa’dan eser. Yunanistan’ın Avrodan çıkışı, devamında İtalya, İspanya  ve Portekiz’de tökezlemelerin yaşanması, tatsızlık çıkarabilir. Bir de Avrupa Kurtarma Fonu (ESM) ve IMF “yangın tankı”na konulacak para meselesi var.  Onlar da ters rüzgara neden olabilir.

***

Türkiye, kendine özgü, “Yüksek cari açıkla büyüme” modeli ile 2012’de de dikkatleri üstüne toplayacağa benzer. OVP, 2012’de yüzde 4 büyümenin yüzde 8 lik cari açık/GSYİH oranı ile sürdürülebileceğini öngörmektedir. Yani cari açıkla büyüme at başı, yine sürdürülebilecek…İlginç olan şudur;  emsal ülkeler arasında yüksek cari açık vererek büyümeyi kesintisiz sürdürme cambazlığına  –serüven mi diyelim?- sahip ikinci bir ülke yoktur.

Kaynak:IMF,G-20 Raporları

(*) Orta Vadeli Plan hedefi, IMF’ninki yüzde 2,3

(**) IMF’nin,yüzde -6,9 tahmini tutmadı

“Yükselen ülke” olarak tanımlanan ülkelerden 7’sini analiz ettiğimizde, cari açığı milli gelirinin yüzde 10’unu aşmış Türkiye’ye en yakın G.Afrika’nın bile oranı, yüzde 4’ü bulmamaktadır. Rusya, Arjantin, Endonezya, hatta neredeyse Meksika , cari fazla vererek büyüyen ülkelerdir. Buna karşılık, bu ülkeler arasında Türkiye’yi  ayrı yere koyan düşük bütçe açığıdır. Bir tek Endonezya’nın bütçe performansı Türkiye’ninkine yakındır. Sıcak parayı çekmede bütçe  önemli bir göstergedir. Avrupa, kendi koyduğu, milli gelirin yüzde 3’ünün üstünde bütçe açığı verilmemesi kriterine uyamıyor. Yine AB’de milli gelirin yüzde 60’ı olan kamu borç yükü kriteri çoktan aşılırken Türkiye, milli gelirin yüzde 1,5’u açık, yüzde 35 kamu borç yükü ile “güçlü maliyesi olan ülke” güveni veriyor …

 Bu cazibenin nasıl yaratıldığına ise özellikle ana muhalefet partisi CHP pek kafa yormuyor, oyun bozamıyor. Formülün 3 ayağı var:

1-     Üçte iki ağırlığa sahip halka bindirilmiş dolaylı vergiyi sürdürüp, üstüne yeni vergiler eklemek,

2-      Özelleştirmeleri doludizgin sürdürmek, para eder ne kamu varlığı varsa, satmak,

3-     Kamu yatırımlarını azaltıp, kamu sosyal harcamalarını budamak.

Bunlara karşı etkili bir muhalefet olmadığına göre, “Durmak yok, yola devam…”

Bu formülle AKP, 2012’yi de kurtarmıştır, bilginize…

Written by Mustafa Sönmez