İspanya, Portekiz ve biz…(1)
Bu sonbahar leyleği havada görmüş olmalıyım. Kurban bayramı için bir İspanya-Portekiz seyahat programımız vardı ama…
Geçtiğimiz yıl, bir özel yemekte CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na BDP algısını sormuştum. Kestirmeden, “Biz sosyal demokratız, sosyalist enternasyonal üyesiyiz, onlar değiller” demişti. 24. Kongresi geçtiğimiz günlerde Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Cape Town’da toplanan Sosyalist Enternasyonal(SI)’a Türkiye’den CHP tam üye, BDP ise gözlemci üye olarak katıldı . SI’nın başkanlığını Yorgo Papandreu yürütüyor. Ve 33 başkan yardımcısı arasında Kılıçdaroğlu da var.
24. Kongre’nin “Barış, Sürdürülebilirlik ve İşbirliği” başlıklı bildirisinde yer alan dünyadaki çatışmalar ve barışçıl çözüm önerileri konusundaki kararda Kürt sorununun çözümüne ilişkin şu ifade yer aldı: “İsrail ve Filistin sorununa benzeyen Kürt sorununa çok taraflı çözüm gerekiyor. Irak, İran, Türkiye ve Suriye’yi temsil eden partiler ve Kürt halkı, BM ve uluslararası kuruluşlar ile çok taraflı bir çerçevede çalışmalı. Kürt sorununun çözümüne, hakların korunmasına, Kürt halkının güvenlik ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik özel çalışma grubunun uluslararası yasalara göre yeniden kurulmasına Sosyalist Enternasyonal Kongresi’nce karar verilmiştir.”
Bu kongre kararı, başka bir taslağa CHP’nin müdahalesi ile, bu son halini almıştı. RTE, bunu da çarpıtarak CHP’ye yüklendi. RTE’nin en büyük endişelerinden biri CHP ile BDP’nin ittifakı, ortak tutumu. AKP rejiminin buna dönük en küçük bir araya gelişlere bile tahammülü yok. Anında müdahale edip bin bir türlü çarpıtmalardan kaçınmadan CHP’yi “BDP’nin stepnesi olmak, teröre destek vermek” ile eleştirip tabanını tedirgin etmeye oynuyor.
***
Fırsat buldukça bir araya geldiğim CHP ve BDP üst yönetimlerine sorular soruyor ve birbirlerini ne kadar doğru anladıklarını test ediyorum. Aslında bu, denekleri hem yöneticiler hem taban olan ve bir araştırma kuruluşuna yaptırılacak anlamlı bir anket çalışmasının konusu. Yine de kişisel gözlemlerimi aktarmama izin verin. Bir kere ikisi de kitle partisi. Dolayısıyla bünyelerinde, temelde bazı değerlerde mutabık da olsalar farklı yönelimleri olan öğeleri barındırıyorlar. Örneğin BDP içinde Marksistler de var sosyal demokratlar da, hatta az da olsa İslamcı öğeler ve sağcılar da. CHP içinde de sosyal demokratlar kadar Marksist gelenekten gelenler de , hatta merkez sağdan isimler de var…Ancak ortak yanları öne çıkaralım. İki parti de laisizm konusunda duyarlılar. İkisi de çalışan sınıflara, emeğe öncelik veren parti hüviyetindeler. İkisinin de emperyalizm, neoliberalizm konusunda hassasiyetleri var. 1 Mayıs’larda aynı alanlara çıkabiliyorlar. Bütün bunlar yine de iki partiyi birbirine yakınlaştırmaya yetmiyor. Bu kadar yakınken uzak durmanın asıl nedeni Kürt sorunu…
CHP’lilerin çoğu BDP’nin de bileşeni olduğu Kürt siyasetini “ayrılıkçı-bölücü” görme eğiliminde. Silahlı PKK ile BDP arasında bir mesafe görmemesi de CHP’nin yakınlaşmamasında en önemli etken.
Suriye ve Irak’ta yaşananlarla birlikte BDP’nin de “Büyük Kürdistan” kurma heves ve niyetinde olduğuna inanan CHP’li az değil. CHP içindeki Türk milliyetçisi damar, bu algının yerleştirilmesinde oldukça gayretli. Kürt siyasetinin, toprak bütünlüğü içinde farklı kimlik ve renklere saygı temelinde birlikte yaşama projesine yeterince ikna olmamış görünen CHP’lilere, BDP’liler, “Demokratik özerklik” tezlerini de anlatmada başarılı görünmüyorlar. CHP’lilerin önemli bir kısmı demokratik özerkliği, Güneydoğu illerinde uygulanacak ayrı bir yönetim biçimi, hatta ‘kopma öncesi bir federasyon girişimi’ biçiminde anlama eğilimindeyken BDP’liler bu yargıyı kıracak bir çabada da pek başarılı değiller. BDP programında yer alan, sayıları 20 dolayındaki demokratik özerk bölge idaresi ile tüm Türkiye’de demokratikleşme projesi, özellikle Kandil’den verilen demeçlerle bulanıyor. Kaçmaktan kovalamaya vakit bulamayan BDP, doğrusu, kendi kadroları arasında da bu konsept konusunda bir netliğe ulaşamıyor. Kendileri,”aslında öyle anlaşılmak istemiyoruz” deseler de BDP, Kürt sorunu odaklı bir parti olmanın üstüne pek çıkamıyor. Bir Türkiye partisi olarak Türk-Kürt tüm emekçilerin özgürlük, demokrasi, sosyal haklar mücadelesinde varlığını yeterince hissettiremiyor ama konu Kürt sorunu olunca bütün varlığıyla, her yerde bir parti görünümünde BDP…
***
CHP deyince birçok BDP’li siyasetçi için ise algı, “Militarist, inkarcı ve statükocu” Oysa, 1970’li yıllarda Güneydoğu’da Ecevit CHP’sine büyük sempati vardı. Erdal İnönü’nün Kürt siyasetinin parlamentoda temsili için gösterdiği çabalara da gönül borçları var Kürtlerin. BDP’liler, CHP içinde Kürt sorunu ile ilgili olarak “güvenlikçi-müzakereci” eğilimlerin çatıştığının farkındalar. CHP’nin kısa vadeli politik hesaplardan sıyrılarak bu konuda barıştan, müzakereden yana bir dilin öne çıkması geciktikçe, iki partinin yakınlaşması da zora giriyor. Bu durum da sonuçta AKP rejiminin işine geliyor.
Kanımca, iki partinin birbirini anlama ve birçok konuda ittifak yapmasının potansiyeli var.CHP’nin Kürt sorunu ile ilgili müzakere yanlısı tutumunun netleşmesi, BDP’nin de PKK’ya “sürekli çatışmasızlık” telkininde bulunması gerekiyor. CHP’nin 1 Haziran’da Meclis’e verdiği TBMM’de toplumsal mutabakat komisyonu ve TBMM dışında akil insanlar grubu oluşturulması önerisini içeren metnindeki şu saptama oldukça önemliydi; “ Güvenlik eksenli politikaların Kürt meselesini çözemediği acı tecrübelerle aşikar hale gelmiştir. Başka seçeneklerin hayata geçirilmesi, ertelenemeyecek bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktır. Bu bağlamda, siyasi alanın toplumsal barışı sağlayacak demokratik bir çözüm için yeniden düzenlenmesi ve yeni araçların devreye sokulması gerekmektedir.”
Bu saptamanın arkasında durmak, güçlendirmek, her şeyden önce CHP’nin kendi değerler sisteminin gereğidir ve partide bu barışçı dilin hakimiyeti, AKP karanlığına karşı güçlerin birleşmesinin, muhalefetin etkinleşmesinin de önünü açacaktır.