Seçimler yapılacak mı? (20 Nisan BirGün)
Türkiye’de ana gündem, 7 Haziran genel seçimlerine odaklanırken, seçime bir kriz ortamında girildiği çok açık.…
31 Mart 2024 seçimleri, 10 ay önce tecelli etmesi gereken sonuçların gecikmiş tezahürüdür. Bu gecikmenin nedenleri üstünde ayrıca durulabilir, ama şimdi önemli olan geleceğe bakmaktır. Seçmen, uzun yıllar sonra, CHP’ye çok değerli bir şans kapısı aralamış durumda. Bir yandan merkezi iktidara yüksek bir motivasyonla hazırlanma imkanı, bir yandan da yerelde iyi belediyecilik yapma ve böylece merkezi iktidarı alınca neler yapılabileceğinin somut örneklerini sergileme fırsatı CHP’nin önündedir.
Zafer sarhoşluğunu bayram tatilinin sağladığı fırsatla da atlatması beklenen ana muhalefet CHP’nin, merkezi iktidara karşı bir alternatif programla çıkıp seçmene nasıl daha özgürlükçü, eşitlikçi, adil, hukuka dayalı bir iktidar sunulabileceğini göstermesi gerekiyor, hem de hiç vakit kaybetmeden.
Öte yandan da başta İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana gibi büyükşehirlerde, yeni atılımlar, yeni icraatlarla yerelden, iyi yönetimin örneklerinin hızla sergilenmesi, merkezi iktidara, yereldeki iyi örneklerin nasıl teşmil edileceğinin gösterilmesi, seçmenin buna inandırılması gerekiyor.
Acı reçete ve alternatif
Türkiye’nin yakın geleceğinin ana gündemini ekonomi oluşturacak. Seçim sonuçlarına da damgasını vuran geçim sorunu, önümüzdeki yılların da en önemli meselesi olacak ve seçmenin en çok konuşacağı konuyu oluşturacak. AKP’nin seçim ertesi doludizgin uygulamaya başladığı program, en az iki yıla uzayacak bir “Acı reçete”yi oluşturuyor. Yüzde 80’leri bulan bir enflasyonla hem ekonomik hem siyaseten yol alınamayacağını bilen Saray rejimi, önümüzdeki en az iki yılda enflasyonu düşürmeyi önceleyen bir sıkılaştırma politikasına öncelik verecek. Bu, para politikasından maliye ve gelir politikalarına kadar farklı düzlemleri kucaklıyor.
Özü, toplam talebi bastırmayı içeren bu program, öncelikle gelirleri, yani ücret, maaş ,emekli gelirlerini baskılamayı, geçim cambazlığı yapan kitlelerin bankalardan borçlanmalarının önünü kesmeyi, böylece talebi gerileterek fiyatları terbiye etmeyi ana hedef olarak önüne koymuş durumda.
TL faizlerini yükseltmek, bu hedefin ana aracı. Bunun yanında yapabildiği kadar vergileri artırmak, kamu harcamalarında da hane halkı transferleri, eğitim, sağlık gibi sosyal nitelikli harcamaları öncelikle budamak yoluyla, talep daraltılmak isteniyor.
Stagflasyon tehlikesi
Bu operasyonun enflasyonu ne kadar gerileteceği bilinmez. Çünkü, arz eksikliğinden kaynaklanan gıda enflasyonu, kira enflasyonu, talebi bastırmakla değil, arzı artırmayı gerektiren sorun yumakları. Dolayısıyla, talebi budayarak belki biraz mesafe alınabilir ama arz kaynaklı enflasyona bu önlemlerin yetersiz kalacağı açık. İktidarın, arz yönlü enflasyon programı yok ve bu ayağı umursamaz halde. Bu da enflasyonun direnmesi demek.
Öte taraftan faiz aracı ile soğutulacak ekonominin ağır bir işsizlik dalgası getireceği de kesin. Bu da direnen gıda ve konut enflasyonu ile birlikte artan işsizlik demektir ki, buna stagflasyon belası demek yanlış olmayacaktır.
AKP’nin muhatap kalacağı stagflasyon, yani hem direnen enflasyon hem baş kaldırmış azgın bir işsizlik belası karşısında bocalayacağı ve iktidara karşı yeni hoşnutsuzlar yaratacağı açık. Yaşanacak bu duruma karşılık CHP’nin kitlelere bir programla çıkması gerekiyor. Bu programda da seçmen, fiyatları nasıl terbiye edileceği sorusunu soracaktır. CHP’nin de öncelikli bir dezenflasyon programı olmalı ama AKP’ninkinden ayrışmalı.
Merkezden program
CHP; Erdoğan enkazı enflasyonu yok sayamaz, onun da ilk vaadi bu yangını söndürmek olmalı ama programında yangının yükünü alt sınıflara değil, gücü yeteceklere yönlendirerek bunu yapmalı. M.Şimşek ve TCMB yönetimi, asgari ücret artışına gidilmemesini isteyerek sınıfsal tavırlarını belli etmiş durumdalar. CHP, soruna gelirleri bastırmakla değil, savurgan devlet harcamalarını kısmakla başlayabilir. Gücü yetip vergi vermeyen, vergi kaçıran, vergiden kaçınanlardan vergi toplayarak enflasyonla mücadelede maliye politikalarını önceleyebilir.. Enflasyonu geriletmek için geçici bir soğuma yaşanırsa, bundan etkilenecek alt sınıfları sosyal önlemlerle koruyacaklarını vaat edip buna ilişkin önlemler sıralayabilirler.
Daha önemlisi, arz eksikliğinden kaynaklanan gıda ve kira enflasyonuna karşı özel tedbirler düşünüp geliştirebilirler. Özet olarak, CHP, vakit kaybetmeden enflasyonu gerileten üretken sürdürülebilir çevreye saygılı, dış rekabet gücü olan, kamuculuğu savunan, dış yatırımcıya, özellikle doğrudan yatırıma gelme niyeti olanlara güven veren bir ekonomik programın hazırlıkları için vakit kaybetmemeli. Bu konuda meslek odalarından, sendikalardan, bağımsız sosyal bilimcilerden destekler almalı, ortak akla dayanan sektörel, bölgesel politikalar üstünde çalışmalı.
Yerel icraat ve program
CHP, merkezi iktidara yürüyüş yolunda merkezi makro politikalar üretmenin yanında, 31 Mart’ta seçimin kazanıldığı ve nüfusun neredeyse üçte ikisini oluşturan kentlerde iyi yerel yönetim örneklerini sürdürmeli, geliştirmeli; buradan sağlayacağı seçmen güvenini pekiştirmeli, merkezi iktidara yürüyüşün basamağı yapmalıdır.
AKP rejiminin acı reçete dönemi boyunca, yerel yönetimler de kemer sıkmaya zorlanacaktır. Daralan ekonomi başta KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin tahsilatını azaltırken, merkezde toplanan vergilerden gelirlerini sağlayan belediyelerin de bütçe gelirlerinde düşüş, dolayısıyla harcamalarında azalma kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda CHP belediyelerinin yerelden kaynak üretme imkanlarını sonuna kadar zorlama ve kaynak tasarrufuna gitme yönünde yaratıcılık geliştirmeleri gerekiyor.
Özellikle AKP’den alınan belediyelerdeki savurganlığı teşhir ederek azaltma, kentsel ihtiyaçların tedarikinde alt sınıfları önceleme yoluna gidilmeli, Saray’ın engelleme çabalarına rağmen, dışarıdan kaynak bulma yolu denenmelidir. AB’nin yerel yönetimlere dönük kaynaklarını azami ölçüde kullanma, hatta doğrudan yabancı sermayeli firmalarla yaratıcı, üretken yatırımlara gitmenin yolları araştırılmalı. Gıda ve kira enflasyonuna karşı yerelden yapılabileceklere ağırlık vermek yine belediyelerin programlarında yer almalı.
Kentsel arazilerin etkin kullanımı ile özellikle İstanbul’da etkin bir kentsel dönüşümün, depreme hazırlığın somut sonuçları seçmene gösterilebilmeli. Çevreye duyarlı üretimde yerelden yenilenebilir kaynaklarla enerji üretimi de denenmeli, bunun yolları araştırılmalı.
Katılım ve erken seçim
Merkezi makro program üretmede olduğu gibi, yerelde de belediyeler, mesleki odalar, sendikalar, dernekler ve bilim insanları ile kolektif çalışmalar, ortak akla dayanan programlar üretmede işbirliğine açık olmalı. Böylece yerelde alt sınıfların ihtiyaçlarını önceleyen, kent hakkına saygılı, imkansızlıklar içinde bile iyi belediyecilik örnekleri sergileyebilen yerel yönetimler, seçmene, merkezi iktidarda başarılı olabileceklerinin güvenini de vermiş olacaklardır.
Merkezde ve yerelde başlatılması gereken program çalışmalarının geciktirilmemesi ve sosyalist, demokrat tüm bileşenlere açık tutulması, işbirliklerine davet çıkarılması beklenir.
Bu doğrultuda atılacak adımların eşliğinde, iktidarın acı reçetesinin sonuçları etkin bir biçimde, alternatifler gösterilerek Meclis ve meclis dışında eleştirilmeli, Türkiye’nin daha ağır kayıplara uğramaması için erken seçim çağrısı eksik edilmemelidir.