Dünyanın gündemini son yıllarda en çok işgal eden aktörlerden birinin Çin olduğunu biliyoruz. 7 milyarı aşan dünya nüfusunun tek başına yüzde 20’sine yakınını barındıran bir devden söz ediyoruz.

Nüfusu 1,4 milyara yaklaşan bu devin son 30 yılda nasıl bir değişim geçirdiği, dünya kapitalizmine “nevi şahsına münhasır” bir aktör olarak nasıl katılıp hem sistemi bir yanıyla dikey ve yatay olarak genişlettiği, hem de sistemde önemli bir güç odağı haline geldiğini hayretle, biraz da ürkerek izledik yıllar yılı…

Bir numara…

Bu sürecin sonunda, hele ki küresel krizde yaptığı ataklarla şimdi Çin, satın alma gücü paritesine göre 17,6 trilyon dolarlık ulusal geliriyle dünyanın 1 numarası, ABD’yi burun farkıyla geçerek…

Üstelik bu büyümenin müthiş yabancı sermaye çekerek ve ihracata yönelerek gerçekleştiğini biliyoruz. Çin’in büyümesinde ihracatın katkısı dörtte bire yakın. 1,3 trilyon dolar doğrudan yabancı sermaye stoku var Çin’de. İnanılmaz bir stok. Aynı Çin, dışarıya da doğrudan yatırım yapmış ve özellikle maden kaynaklarına dönük yatırımlarıyla dışa sermaye ihracı 600 milyar dolara ulaşıyor.

Doğrudan yabancı sermaye girişi ile ihracata dönük büyüyen Çin, borç yaratan sermayeye, sıcak paraya  ise burun kıvırmış. Bugün dış borç stoku sadece 900 milyar dolardan ibaret .Bu da milli gelirinin yüzde 5’i.  Bizdeki oranın yüzde 52 olduğunu geçerken hatırlatalım…

İş, iş…

Cari açık değil, cari fazla veren bir Çin var karşımızda… 2013 cari fazlası 183 milyar dolardı, 2014’te 220 milyar dolara çıktı. Yüzde 7 büyümeye burun kıvıran bir Çin’den, ABD’nin açıklarını cari fazlası ile finanse eden bir Çin’den söz ediyoruz artık…

İşgücünü , düşük ücretli de olsa, sürekli ekonomiye katan ve o devasa nüfusa iş üretmek durumunda olan bir dev… 15-64 yaş aktif nüfusu 1 milyar kişi!.. Bunun bugün 800 milyon kişisi  işgücüne katılmış ve bunun sadece yüzde 4’ü işsiz. Düşük ücretlerle de olsa neredeyse her yurttaşına iş üretiyor Çin ekonomisi. İşgücünün üçte biri henüz tarımda ama sürekli sanayiye , hizmetlere geçmek, daha iyi gelirle yaşamak istiyor. Bunu Çin yönetimi de istiyor. O nedenle büyüme yüzde 7’ye düşünce yüzleri buruşuyor, sorun olarak görüyorlar yüzde 7’nin altındaki büyümeyi…

Bu devasa ekonomiyi Çin bürokrasisi, ÇKP fena yönetmiyor, başlarına gelen irili ufaklı  krizlerle hemen baş etmeyi beceriyorlar. Arkadaşım Hayri Kozanoğlu 4 Ağustos BirGün yazısında son karşılaşılan borsa maceralarını güzelce hikaye etti. Okunmalı yeniden..

Büyümede sorun…

Bu yeni dünya gücü, özellikle son 1-2 yıldır büyüme ivmesi yavaşlamış bir ekonomi ve bu durumdan çıkma telaşında. Çünkü yüzde 4 işsizliğinin artmasını istemiyor, yeni işgücüne katılımlara alan açmak istiyor, yakaladığı büyüme temposunu düşürmek istemiyor. Bunun yolunu da yine ihracata dönük büyümede görüyorlar ve geçtiğimiz hafta üst üste devalüasyona gittiler.

Çin Merkez Bankası Yuan’ı ABD doları karşısında önce yüzde 1.9, daha sonra yüzde 1,6 ve dün de yüzde 1.1 oranında düşürdü. Devam eder mi bilinmez ama bu oranda bir devalüasyon bile, hem Çin için hem dünya ekonomisi için önemli, dikkat çekici.

çinBirçok inanışın tersine, Çin, son 12-13 yıldaki ihracata dönük büyümesini, parasını devalüe ederek değil, değerlendiği halde Kaynak:IMF  veritabanı

gerçekleştirdi. Örneğin 2006 yılında 1 ABD doları 8 yuandı ama izleyen yıllarda yuan değerlendi ve 2014’e kadar bu sürdü 6,2 Yuan 1 dolar paritesine gelindi. Buna rağmen, bu kur rüzgarı olmadan Çin ihracata dönük büyüdü. Bugün geldiği yerde ise , devalüasyona giderek 6,4 yuana çıkardı doların değerini ve ihracatçısını bununla da motive ediyor şimdi. 10 Ağustos’a göre yüzde 4,5 devalüasyon, çok şey demektir ihracatçı için. Şimdi bu rüzgarla dünya piyasalarında rekabet gücü biraz daha artmış bir Çin göreceğiz.

Bu devalüasyonun, Fed kararına da etkisi olacak, o kararın etkisiyle Çin’den kârlarını, sermayelerini transfer etmek isteyen yabancıların yeniden hesap-kitap yapmasına da…

Türkiye’ye etkisi

Çin devalüasyonun Türkiye’ye etkisi ne olur? Tabi ki, rekabet gücü artmış bir Çin ile rekabet daha da zorlaşacak, ama daha önemlisi Çin malları ile iç pazarda rekabet de zorlaşacak. Türkiye’nin Çin ile 2014 yılında 22 milyar dolar, 2015’in Ocak-Haziran döneminde 11,2 milyar dolar olan dış ticaret açığı, ileride  daha da açılır.  Türkiye’nin kırılganlık  zincirine alın yeni bir halka daha…Yeniden büyümeye geçen Çin, yabancı yatırımcıları biraz daha çekerken, bu durum,  yabancı bekleyen Türkiye için ayrıca nahoş bir haber…

Written by Mustafa Sönmez