Komşu’da 5 Temmuz’da yapılan referandumdan çıkan, “Troyka dayatmalarına hayır” oyunu arkasına alarak borç krizi masasına dönen iktidardaki sol koalisyon SYRIZA (Yunanca: 2YPIZA), lideri Çipras, 17 saat süren görüşmelerin ardından bir ön anlaşma sağladı.
Çipras’ın hangi koşullarda, hangi  taktik hazırlıkla masaya oturup ve masadan ne çıktığını doğru dürüst analiz etmeden, Türkiye medyasının kimi “kanaat önderleri” makale başlıklarına ağırlıkla şöyle yazdılar: Teslim oldu… Ne gerek vardı referanduma… Rehin alındı. Duyunu Umumiye’ye boyun eğdi.. .vs…
Durum kritik

Biliyoruz ki, Yunanistan ekonomisi oldukça kritik durumda. Özellikle – de kamu maliyesi perişan, kamu borç yükü milli gelirin yüzde 60’ı olması gerekirken yüzde 180’i boyutunda. 11 milyon nüfuslu Yunanistan’ın 550 milyar dolar dış borcu var, 78 milyonluk Türkiye’nin 400 milyar dolar…Ekonomi, küresel krize yüksek kamu açığı ve yüksek borç yükü ile yakalandı ve bir yandan küçülürken bir yandan kamu yükümlülüklerini yerine getirmek için borçlandıkça borçlandı. Bugün büyüyemeyen ve işsizliği yüzde 27’yi bulmuş bir Yunanistan gerçeği enkazı var.
Bu yıkıntıyı iktidardaki SYRİZA yaratmadı, önceki merkez sağ ve merkez sol partilerin döneminde oldu bunlar… SYRIZA, bu çıkmaza çare olma iddiasıyla iktidar oldu ve şimdi miras aldığı bu sorun yumağını nasıl çözerim diye çabalıyor.
Arjantin ?
Yunanistan halkı, Avro alanından, AB üyeliğinden çıkmak istemiyor ama, hep kendine yontan küresel bankaların ve onların sesi Troyka’nın iliklerini sömürmelerine daha fazla izin verilmesini de istemiyor. SYRIZA, bu beklentiyi karşılamak gibi çetin bir misyon yerine getirmeye çabalıyor.
Çipras, 2001’de Arjantin ile Türkiye’nin benzer borç krizi karşısındaki tutumlarının arasında bir seçeneği uygulamaya çabalıyor. Arjantin, 2001’de IMF’ye rest çekmişti. Reçetesini uygulamamış, borç geri ödemelerini de, alacaklıların dikte ettiği ağır şartlara göre değil, kendi belirlediği bir ödeme takvimine göre düzenlemişti.
Arjantin’ini bu restini küresel kapitalizm koca ülkeyi kara listeye alarak, aforoz ederek karşıladı. Dış kaynak, dış yatırım kesildi Arjantin’e… O da geri adım atmadı, dik durdu, dert etmedi yerel parasını devalüe edip tarım ve hayvancılık, gıda endüstrisi ağırlıklı ihracat ile büyüdü, istihdamını artırdı. Bu yolla ihtiyacı olan dövizi kazandı ve kısa sürede cari açık meselesi kalmadı, ama küresel kapitalizmin asi çocuğu olmayı göze alarak…
Türkiye?
Yunanistan, Arjantin’in yaptığını yapabilir mi? Borçlarını bildiği gibi bir takvime bağlayıp alacaklılara rest çekebilir mi? Avrodan çıkıp ulusal parası drahmiye, onu devalüe ederek ihracata dönük bir büyümeye yönelebilir mi? Yapamaz, yapamıyor. Bunu Yunanistan halkı da istemiyor. Çünkü öyle drahmi ile ihracatı coşacak, büyümesi katlanacak bir ekonomisi, potansiyeli yok. Biraz turizm, biraz zeytinyağı, biraz da ithal ham petrolü işleme endüstrisinden ihracat geliri ve denizcilik… Bunlarla çarkın döneceğine inanmıyor Yunanistan halkı.
Ayrıca, sadece ekonomik değil, siyasi ve kültürel bir proje olan AB’den kopmak da istemiyorlar. Az darbe, cunta zulmü görmedi Yunanistan. AB, bu darbeli dönemlere dönüşe karşı da bir sigorta onlar için…
O zaman bu kriz koşullarında ne yapılmalı sorusu karşısında, geriye örnek alınacak model ülke, 2001 Türkiye’si kalıyor. O deneyimin de tamamen teslimiyetçi, hiçbir pazarlık ve direnç içermediği hatırlarda.
Kemal Derviş’in paraşütle indirilmesinin ardından krizin ana müsebbibi IMF’den hiç hesap sormadan, onun uzattığı acı reçeteye kayıtsız şartsız itaat…Bu da değil komşunun örnek almak istediği…Ya ne? ikisini, Arjantin ile Türkiye deneyiminin arası… Gönlü Arjantin gibi olmakta ama imkânları elvermiyor, göze alamıyor, Türkiye gibi de olmak istemiyor. Onun sonraki siyasi maliyetinin Ak faşizm olduğunu, onlar da öğrenmiş olsalar gerek…
Ara yol…
Peki ne yapıyor Çipras? Ara yolu deniyor. Teslim olmadan, pazarlıkla en az bedeli halka ödemek, reçetenin yükünü adil dağıtmak ve zamana yaymak, ülkeyi yeniden büyüyebilir duruma getirmek ve anomalileri sindirerek temizlemek, normalleştirmek…
Çipras için bir kalemde “Teslim oldu” kanaati üretmek kolay Oysa insaflı olmalı, hiç de kolay değil komşunun işleri.
Bir kere kamu maliyesi krizini aşmak, her adımında bir sınıftan alıp ötekine vermektir. En yalın ifadesiyle vergi alıp, kamu varlığı satıp, borç ödeyecek, harcama için para bulacaksınız. Kamu varlığı, herkesin ortak varlığı bunu satmakla toplumu mülksüzleştiriyorsunuz.Herkes bir varlıktan mahrum kalıyor. Vergide adalet, herkesten gücüne göre almaktır. SYRIZA bunu yapmaya çalışıyor. Harcamada, kimden keseceksiniz? Burada da sınıfsal öncelikler var. Asker-polis harcamasından mı, eğitim-sağlıktan mı? Bunların hepsini pazarlık masasına getiriyor Çipras; gözü kapalı, siz ne diyorsanız o doğrudur, demiyor.
Yeni paket…
Pazartesi sabahı nereye varıldı? Seksen küsur milyar avroluk bir krediye tamam demiş Troyka. Bir de 50 milyar avroluk fon kullandıracak. Ama bu fonun karşılığında Yunanistan’dan özelleştirmeye uygun kamu varlığı istiyor ve bunu bir Fon’a yönettirecek.
50 milyar avroluk özelleştirme yapılmış gibi bu fondaki paranın yarısı borç yükümlüklerinde kullanılacak, yarısı da bankalara sermaye olarak konulacak. Çünkü bankaların içi boşalmış.
Böylece fon, bankaların ortağı olacak, belki de hâkim ortağı. Bizde de öyle olmadı mı 2001’de ? IMF, verdiği 30 milyar dolarlık kredinin yarısından çoğunu batık 20 bankanın kurtarılması için kullandırtmadı mı?
SYRIZA, bu kredi ve fon modeli ile ilgili yasaları meclisinden geçirmek zorunda iki günde. Meclis direnir mi?
Sanmıyorum. Direnirse, istifa gelir.
Hem avroda kalalım, hem de hiçbir şey yapmayalım, olmaz. SYRIZA’nın halkı ezdirmediğine ve ezdirmeyeceğine, her aşamada pazarlık masasında dik duracağına güvenerek reçeteyi sırtlanacaklar. Reçetenin yükü içeride her sınıfın gücüne göre paylaştırılırsa, yol alınır ve iktidar güç kazanır.
Yok, bizim 2001 ‘deki gibi vur abalıya yapılıp alt ve alt-orta sınıfların canına okunur, batık banka sahipleri adeta ödüllendirilir, kimi sermayedarlar kayırılır ve akbabalar için leş sofralarına imkân verilirse, çıngar çıkar, büyük güven kaybeder sol iktidar…

Written by Mustafa Sönmez