Mustafa Sönmez

1980’li yılların sonlarına değin, TL aşırı değerlenip cari açık büyüyünce krize girilir, açığı finanse etmek için IMF’ye gidilir, IMF de hazırladığı “reçete”nin ilk sırasına “Devalüasyon”u yazardı. Sonra, Türkiye 1989’da kambiyo rejimini libere etti. Güya, devalüasyona gerek kalmadan piyasa rüzgarları TL’yi olması gereken yere taşıyacaktı. Ama, büyüme için sıcak parayı kullanma öne çıkınca, sıcak parayı çekmek için döviz kurunu para politikalarıyla “kontrol” altında tutmak gerekirdi ki, sıcak para sakin sularda olduğundan emin olsun. “Yüksek faiz-düşük kur” aralığı ile sıcak para çekip çarkı döndürme hastalığı 1990’lar ve sonrasına hakim oldu. Bu düşük kur, enflasyonu terbiye etmeye de yarıyor diye, Merkez Bankası’nın da açık ya da örtülü, politikası oldu.

***

Ne var ki, düşük kur, ithalatı pompalayıp ihracatı geriletiyor, döviz açığını büyütüyordu.  Artan açığı gören sıcak para kaçınca, kur da kendiliğinden yükseliyordu. Bu tehlikeli oyunu yeniden yaşamak yerine, kuru zıplatmanın yeni yolu olarak RTE ve kumpanyası, “Demeç ile Devalüasyon” oyununa başvurdular. “Beklentileri” etkilediler, çeşitli demeçlerle kuru zıplattılar. Dolar kuru, Temmuz ayında Ali Babacan ve Bülent Gedikli’nin demeçleriyle 1,50’lerden 1,60’lara, oradan hızla 1,70 TL bandının üstüne sıçradı.  Fazla sıçramış olmalı ki, Zafer Çağlayan’ın karşı demeçleri ve finalde RTE Usta’nın esaslı çıkışıyla dolar, 1.70 TL’nin altına indi. Bu demeç itip kakmasıyla kur, sonuçta kıvrılıp kaldığı yerde değil, ama uçmuş da değil. İhracatçıın hamisi Çağlayan, “1,60’ın üzeri bizim için iyidir”, diyerek “kıvam”ı tarif etmiş bulunuyor.

 MÜSİAD’cılar, MB’nin rezervlerini yoklayıp “yeterli cephane” var diyerek cemaati teskin ettiler. TOBB ve TÜSİAD ise – kendileri de pek inanmadan- “ihracat, ihracat” diye inleyip, malum “mikro politikaları (ki içinde esnek çalışma ve kıdem tazminatını badem etmek de var) talep etmeye devam ettiler.

 ***

  Bu tuhaf oyun nereye varır bilinmez, ama keşke her şey birkaç demeçle hallolsa…Öyle olmayacak elbette. Ne içerisi o kadar kontrole müsait, ne dışarısı güllük gülistanlık. Tersine, içerisi, ne kadar kuyruğu dik tutmaya çabalasa da , kırılgan mı kırılgan!…Ağustos ve Eylül’ün sakin geçmesi halinde bile,  üçüncü çeyreğin dolar kurunu 1,70 TL ortalama ile  kapatması muhtemel. Bu kur artışı, tabii ki, 2008 sonbaharında yaşanan “şok” etkisinde değil. O dönemde, dolar kuru 1,20 TL’den bir anda 1,50 TL’ye çıkmıştı. Hatta 2009’un kışında 1,70 TL dolaylarına oturmuştu. Açık pozisyonu olanın canı yanmıştı.. Herkes içine kapanınca, “Alın, satın, ekonomiye can katın” vodvilleri sahneye konulmuştu. Dışarıdan kaynağı bilinmeyen milyarlarca dolar içeri sokularak şok yatıştırılmıştı. Sonra da sıcak para girişiyle dolar kurunun 1.45-1,55 TL bandında  2 yıl kadar kalması sağlandı. Ama bu kez de düşük kur, sıcak parayı çekerek yeniden büyüme sağlarken,  cari açığı uçurttu!…

Kaynak: TCMB veri tabanı, 3 aylık ortalamalar. 2011,3. çeyrek ,  tahminidir.

Demeç üfürmesi ile tırmandırılan dolar kurunun yeni dengesi, derde derman olur mu? Nafile, olmaz. 2011’in üçüncü çeyreğinde dolar kuru yüzde 9 değer kaybı ile 1,70 TL’ye yerleşse bile, ihracatçıyı sevindirmez. O ihracatçı, net ihracatçı değildir çünkü. Neredeyse her ihraç ürününün üretiminde yüzde 50-60’a ulaşan ithal girdi var. Bu, bazı sektörlerde yüzde 90’a kadar çıkıyor. Zıplamış kur, ihracatın iştahlanmasına yetmiyor, kursağında kalıyor, “Şimdi bu dolar fiyatıyla  ithalatın altından nasıl kalkarım?” kaygısı öne çıkıyor. Dış borç stoku 300 milyar doları geçti ve üçte ikisi özel sektörün. Hem de dörtte biri kısa vadeli. Bu kadarlık kur zıplaması bile bazı bünyelere ağır gelecek.

Sözün özü; döviz kurunda “demeç devalüasyonuyla” yeni bir basamağa sıçrandı. Geriye gidilmez. Bu yeni basamak dolarda ister 1.65 TL,  ister 1.70 TL ya da üstü olsun, yeni bir basamaktır. Herkesi şimdi buna uyum sağlamak durumdadır. Önümüzde sancılı bir süreç vardır. Sancı, alt ve orta sınıflarda daha çok hissedilecek, önlem alınmaz, özsavunma yapılmazsa,  olan, yeni işsizlik,yeni yoksulluk olarak aşağıdakilere olacaktır.

.

Written by Mustafa Sönmez