Neoliberalizm, ne kadar devleti küçültmek istese de sonuçta, mal alan, hizmet alan, altyapı yatırımları için harcayan bir devlet hep oluyor. Bu harcamalar için vergi, yetmeyince özelleştirme, yetmeyince borçlanma yine oluyor. Özet olarak, her zaman devletin hatırı sayılır harcamaları ve ondan nasiplenmek için devlete mal ve hizmet satan, devlet yatırımlarını üstlenen şirketler hep oluyor, olacak. Burada mesele, devletin bu alımları yaparken, işleri yaptırırken, kamu kaynaklarını en etkili bir biçimde kullanması, kayırmacılık yapmaması, rüşvetçi siyasetçi ve bürokratlara fırsat yaratmaması…

HARCAMALAR…  

Tarihte devlet var olduğundan bu yana, kayırma, yolsuzluk sorunu da hep var olageldi. Bugün de var hem de ziyadesiyle var. Rüşvet ve kayırmacılık, devlet geleneği güçlü ama denetim, demokrasi geleneği zayıf Türkiye için de hep olageldi.  Bugün Kamu İhale Kurumu diye denetçi bir mekanizma icat edilse bile, yine var.  Onu çalımlayıp müthiş bir rüşvet havuzu kurduğu anlaşılan AKP rejimi ile haydi haydi var…

Bütün devleti küçültme iddialarına karşın devlet, Türkiye’de önemli bir harcayıcı. Harcamalara göre milli gelir verilerinin 2010-202 dönemini alalım. 2010’da 114 milyar TL olan harcamalar(cari fiyatlarla), 2012’de 150 milyar TL’ye yaklaşıyor. Bu kaynağın yüzde 40’ı ile devlete mal ve hizmet alınıyor, yüzde 60’ı da yatırım harcaması görünüyor. Devlete satılan mal ve hizmet, yapılan işler, milli gelirin yüzde 10’unu geçiyor. Az-buz değil…

KAMU İHALE KURUMU

Kamu harcamalarında kayırmacılık, savurganlık azalsın diye, 2001 krizi sırasında, Kemal Derviş-IMF program paketinden bir de “Kamu İhale Kurumu” çıktı. Kurum’un  misyonu şöyle tarif edildi; “…kamu alımlarında saydamlık, rekabet ve eşit muamelenin sağlanması amacına yönelik esasları düzenleyen ve uygulamaları denetleyen bağımsız idari otoritedir.Kamu İhale Kurumu’nun vizyonu; Kamu alımlarında açıklık, rekabet ve eşit muameleyi esas alan, yenilikçi ve sürekli gelişen bir anlayışla uluslararası düzeyde yetkin  ve rehber bir düzenleyici ve denetleyici kurum olmaktır” Pek âlâ, pek güzel…Ama 2003’te kurulan bu kurumu, kısa sürede AKP rejimi kendine benzetmeyi bildi. Palazlanıp yerini genişlettikçe, Kamu İhale Kurumu’nu işlevsizleştirmeye, alanını daraltmaya, ihaleye konu mal ve hizmet alımı, yatırım kapsamını güdükleştirmeye başladı ve sonuçta bugün kamu harcamalarının yüzde 44’ü, ihalesiz, bir anlamda keyfi, denetimsiz, pazarlıksız yapılır, dolayısıyla daşvete, yolsuzluğa açık durumda. zz

Kaynak:TÜİK, Milli gelir ve KİK veritabanı

KAPSAMDAN KAÇIR…

İhale yasasının  istisna maddesi AKP rejiminde 31 kez değiştirildi. Kanunun 2. Maddesi olan kapsamda değişiklik ise daha önemli.  Yasanın ilk halinde kapsama dahil olan enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon KİT’leri, sonraki değişikliklerle kapsam dışı bırakıldı. Böylece DSİ’nin, Karayolları’nın, Devlet Demiryolları’nın, elektrik üretim ve dağıtım KİT’lerinin bütün yapım ve satınalma işleri kapsam dışına çıkarıldı. Sonuçta, bugün kamu harcamalarının yüzde 44’ünün KİK kapsamının dışına çıkarıldığı anlaşılıyor. 2010’da kamu harcaması 114 milyar TL ama KİK kapsamı 64 milyar TL’nin de altında. Böylece 50 milyar TL’lik harcama KİK dışı.

Geliyoruz 2012’ye; kamu harcaması 150 milyar TL ama KİK’in erişebildiği 84 milyar TL. Dolayısıyla  harcamaların yüzde 43’ünde KİK’in esamesi bile okunmuyor. Sadece bu 3 yılda 170 milyar TL’lik kamu harcamasının ihale sisteminin dışında kaldığını, yani yüzde 44’lük harcamanın denetim , açıklık ve rekabetin dışına taşındığını görüyoruz.

Kapsam daraltma ve işlevsizleştirmelerle  Kurum,  bugün daha çok, mağdurların şikayetlerini inceleyen bir organ halinde.  

 DEMOKRASİ…

Peki denetimsiz harcama oranının büyümesi kimin işine geliyor? Tabi ki açıklıktan, rekabetten, denetimden başı hoş olmayan,  bunu rüşvet ve yolsuzluk için bir fırsat gören iktidardaki siyasetçi ve bürokratların, bu işten nasiplenen yandaş sermayedarların işine…Bu KİK dışı harcamalara adam gibi bir denetim gelse, şaibeliler adil yargının önüne çıkarılabilse, kim bilir neler görürüz, neler…

Çalıp çırpmayı önlemenin, hiç olmadı azaltmanın yolu, KİK gibi kurumları daha işlevsel ama kendisi de denetime açık kurumlar haline getirmek, Sayıştay’ın işlevini yerine getirmesini sağlamak, Meclis’in, denetim işlevini yerine getirmesini sağlamak, bağımsız yargıyı yeniden tesis etmek.  Kamu meslek kuruluşlarını, sendikaları, kamu harcamalarını denetleme konusunda söz ve karar sahibi yapmak da, en az bunlar kadar önemli.

Kısacası, çözüm, yine dönüp dolaşıp demokratikleşmeye dayanıyor.

Written by Mustafa Sönmez