Mustafa Sönmez

20 Ocak 2011’de TÜSİAD’ın 41’inci Genel Kurulu’na katılan Başbakan Türkiye’nin artık yerli otomobilini üretmesi gerektiğini belirtiyordu.  “Şu anda otomotiv sektörü içinde olan babalar burada” diyen RTE, şöyle devam ediyordu: “Bu işi halledin. Bir araya gelerek mi yaparsınız, yok ben bunu kendim de yaparım mı dersiniz. Nasıl arzu ederseniz. Artık yapalım. Türkiye’ye ve Türk’e bu yakışır ”.

AKP rejiminin bir “rüya”sı haline getirilen bu yerli araba işini “ustalık döneminin” Sanayi Bakanı Nihat Ergün kendine amaç edindi. Otomotiv Sanayicileri Derneği’nden rapor istiyordu. Bakan Ergün, Japonya’nın veya Çin’in ürettiği gibi birkaç  milyon otomobili bir marka altında üretme noktasında olmadıklarını, bugün itibariyle ilk 4 yılda 200 bin aracın üretildiği ve satıldığı bir modelin esas alacağınını bildiriyordu. “Yerli otomobil”,  B ve C segmentine, yani orta, alt-orta sınıfa satılacaktı.

***

Sektörün hakimi Koç Grubu ne diyordu bu işe? Rasyonel bulmadıkları belliydi ama RTE ile didişmek de istemiyorlardı. Ortakları Fiat ve Ford ile birlikte Türkiye’de bir yılda yapılan yaklaşık 1 milyon adetlik araç üretiminin neredeyle yarısını gerçekleştiren Koç Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç,  “Bu konu konsorsiyum halinde yapılabilir, konu şu an çok ham…Devlet işin içinde olmadan, bu iş olmaz…Burada ölçek önemli. Bugün bir modelden ancak 30 bin tane üretebiliyorsunuz, satabiliyorsunuz pazarda. Dünyada bütün mevcut markalar da burada. Dolayısıyla zor bir pazar. Herhangi bir şey söylemek için daha çok erken. Ama göründüğü kadar kolay bir iş değil” diye konuşuyordu.

Anlaşılan, yasama, yürütme, yargıyı kendinde tekelleştiren, üniversiteyi, medyayı, iş dünyasını yandaşlaştıran, TSK’nın bileğini “Balyoz”larla bir güzel ezerek rejimini tesis eden AKP, şimdi bu “yeni rejim”ini taçlandıracak bir projenin peşinde. Yüzde 70 ithal girdi ile otomobil üreten Türkiye’de, Türkçe bir marka ile yeni rejimi sembolize etmek… Aslında bu gayret, eski bir  rejime, 27 Mayıs’a öykünüldüğünü düşündürüyor.

***

Hatırlayın;  6 Haziran 1961’de Devlet Başkanı Cemal Ağa(Gürsel) tümüyle yerli üretim bir otomobil yapılmasını emreder ve görevin TCDD işletmesine verildiği bildirilir. O gün orada bulunan 23 mühendis bu emri “Türk insanının makûs talihine karşı bir meydan okuma” olarak algılar. Çalışma mekanı olarak Eskişehir’deki Cer Atölyesi seçilir. Ekibin Cumhuriyet Bayramı’ na kadar yalnızca 130 günü vardır. Türkiye’nin ilk yerli otomobili olacak eserin adı da konmuştur: “Devrim”.

Filmi de yapıldı; “Devrim otomobili projesi” serüveni ile ilgili tartışmalar muhteliftir. Buraya sığmaz, bu yazının amacı da değildir. Proje,  kimine göre, “çok kısıtlı bir sürede mali, teknik, personel ve makina açılarından eldeki bir çok eksikliğe ve engelleme girişimlerine rağmen başarıyla tamamlanmış, 129 gün gibi rekor sayılabilecek bir sürede 2 adet otomobil, 3 farklı tipte 4 motor üretilmişti. Üstüne üstlük 10 tane aracın da üretimi yarılanmıştı. Geri düşünce mağlup edilmiş, “Türkler otomobil yapamaz” zihniyeti yerle bir edilmişti”. Dönemin Sanayi Bakanı Fethi Çelikbaş’a göre ise, girişim göstermişti ki, “Bugünkü şartlarda memleketimizin otomobil üretmesi mümkün değildir.”. Yeni rejimle birlikte kurulan  DPT ise Türkiye’de otomobil üretimini bir “lüks” olarak görüyordu. Ne gam!…27 Mayıs rejimi halkı galayana getirmişti işte. Projeye katılan mühendislerden Kemalettin Vardar, gördükleri halk desteğini ise şöyle anlatıyordu: “Devrim ile Ankara-Sivrihisar ve Polatlı arasında deneme sürüşleri yapardım. Zaman zaman beni yoldan çevirip arabanın kaputuna sarılan ve ağlayanlar çok olurdu…”

Bu serüvende sonuç ne mi olur ? AKP, kamu kaynaklarını bol keseden harcayarak, alım garantisi , hovardaca teşvikler vererek yüzde 70-75 ithal girdi ile montajlanan ama,  her şeyin İngilizce etiketlendiği bu ülkede adı Türkçe  olan bir otomobil projesini  hayata geçirme ihtirasında ısrar edebilir.

Sıcak para bağımlısı, cari açık rekortmeni, sırtında 310 milyar dolar dış borcu olan ve tırmanan dolar karşısında dizleri titreyen bir iktidarın, Türkçe marka otomobil hırsını siz, kifayetsiz muhterislik olarak niteleyebilirsiniz, ama yeni rejimleri için yaparlar mı, yaparlar…

Written by Mustafa Sönmez