Kırılgan Ekonomiye Yunanistan Tekmesi
Yunanistan’da, kemer sıkma politikalarından yılan, bezen seçmenin bu politikaların uygulayıcısı merkez partileri terk edip Radikal…
Derecelendirme kuruluşu Standart&Poor’s (S&P), RTE’den ve ardından ekonomi bakanlarından işittikleri azarın bir yenisini de Türk matbuatının bazı güzide ekonomi gazetecilerinden yedi. Çarşamba günü yapılan toplantının ev sahipleri Standard & Poor’s Global Operasyonlar Başkanı Paul A. Coughlin, Türkiye Bölge Müdürü Zeynep Holmes ve Türkiye Baş Analisti Eileen Zhang’dı. Necip Türk gazetecilerinden bazıları, işi, S&P’den özür dilemeyi istemeye kadar vardırdılar. S&P’ciler, böyle bir şeyi bekliyorlar mıydı, bilinmez ama , hükümetin kulağına kar suyu kaçırmamaya da gayret göstererek, “not” vermediklerini, izledikleri diğer 126 ülke gibi, Türkiye ile ilgili olarak da sadece “görüş” bildirdiklerini anlatmaya çalıştılar.
Yine anlatmaya çalıştılar ki, kendi raporları, yatırımcılar için sadece kaynaklardan biriydi. Her yatırımcı, derecelendirme kuruluşlarının yanı sıra birçok yerden bilgi toplar, kendisi yatırım araştırması yapar ve öyle karar verirdi. O anlamda bir derecelendirme kuruluşu“not” u lüzumundan fazla ciddiye alınıyordu. Daha da ilginci şuydu; Biliyorduk ki, hükümet, kamu bankaları, THY gibi kamu kuruluşlarının yanı sıra Türk özel şirketleri, S&P’ye kendilerini değerlendirtiyor ve bir kontrat gereği avuç dolusu da para ödüyorlar. Verilen rapordan, “not” tan memnun olmayanın , bu kontratı iptal edip S&P hizmeti almaktan vazgeçme keyfiyeti de var. Ama o kadar kolay değil bu. Muhtaç olan Türkiye ve sızlanma sürüyordu. Türkiye’ye verilen BB-(durağan) notu, Portekiz’in hatta Karadağ’ın da notu ve Türkiye nasıl aynı kefeye konuyordu… (BB-) notu , yabancılara, Türkiye’yi yatırıma uygun olmayan ülke olarak takdim etmekti ve bu haksızlık değil miydi?
İyi de, S&P böyle görüş bildirdi diye, yabancı sermaye gelmemezlik mi ediyor acaba? Hayır. Türkiye, sırtındaki 77 milyar dolarlık döviz açığına ve yüzde 10’luk cari açık/GSYİH kamburuna rağmen, dış kaynak çekerek büyüyor… Nitekim, Türkiye’nin yüzde 5 küçüldüğü kriz yılı dışarıda bırakıldığında, 2007-2011 döneminde yılda ortalama 60 milyar dolar dolayında dış kaynak girişiyle büyüme gerçekleştirildi. 5 yılda 223 milyar doları bulan dış kaynak girişinin yanında, 24 milyar dolar da kaynağı belirsiz (net hata-noksan) yabancı para girdi Türkiye’ye.
Kaynak:Ödemeler dengesi veri tabanı
Her ne kadar gelen dış kaynağın çoğunu “borç yaratan” tür oluştursa da, doğrudan yabancı sermaye girişi de az değil .Yabancı kaynak, bilindiği üzere 3 kanaldan gelir. Birincisi doğrudan yabancı sermayedir. Ya yeni yatırım olarak gelir, ya da ülkedeki şirketlere ortak olur, satın alır. Dolayısıyla mal ve hizmet üretmeye gelir, iyi-kötü istihdam yaratır, vergi öder. Sonunda da karını alır götürür, ama diğerlerine göre, “eli taşın altında” sayılır ve diğer türlere tercih edilir.
İkinci tür yabancı kaynak, sıcak para dediğimiz borsaya ve devlet kağıtlarına gelen kısa vadeli akımdır. Bunlar da dolar, avro olarak gelip TL’ye döner ve hisse senedine yatırım yapar ya da cazip faizli devlet kağıdı alır, yani devlete borç verir. Bu tür, hem spekülatiftir, anında satar gider, hem de borç yaratır.
Üçüncü tür dış kaynak, banka kredileridir. Özel ve kamu kuruluşlarına kredi açan yabancı bankalardan gelen bu kaynak, “borç stokunu” da kabartır. Böyle bakıldığında , son 5 yılın toplamında gelen yabancı kaynağın üçte birini doğrudan yabancı sermaye oluştururken, borç yaratan dış kaynak girişi yüzde 60’ı geçiyor. Bunun sonucudur ki, Türkiye’nin dış borç stoku 2007’de 250 milyar dolar iken 2011 sonunda 310 milyar dolara yaklaşmıştır.
Son 5 yıla ait bu profil, 2012’nin ilk 3 ayında da değişmiş değil. Ocak-Mart döneminde 14 milyar dolara yaklaşan yabancı kaynak girişinin yine üçte biri doğrudan yabancı sermaye, yüzde 60 dolayındaki bölümü borç yaratan dış kaynak olmuş ve borç stokunu artırmıştır. Bu tabloyu, cari açığın finansmanında kalite düşüklüğü olarak da okuyabilirsiniz.
Özetle, makbul olan, hem cari açığı, yani döviz açığını, dolayısıyla dış kaynak ihtiyacını en aza indirmek, hem de açığı daha çok, doğrudan yabancı sermaye, daha az borç ile karşılamaktır. Türkiye bu noktadan hala uzakta ve fena halde kırılgan …