“Yeni Sol”un Nesi Yeni, Nesi Sol?
01.01.2010Parti kurma hazırlığı içinde olduğu söylenen “Yeni Sol” hareketi, “Çerçeve metin” isimli bir dökümanı kamuoyuna…
Mustafa Sönmez
Küresel krizin etkisiyle 2009’da yüzde 27 daralan Türkiye’nin dış ticareti, 2010’da yeniden eski hacmine ulaşmaya çalışıyor. İlk 7 ay itibariyle bakıldığında da 2010’un dış ticareti 2009’un aynı döneminin yüzde 20 önünde ama kriz öncesinin yani 2008’in ilk 7 ayının henüz yüzde 25 gerisinde. Küresel kriz, Türkiye’nin ihracat ve ithalat pazarlarında da bazı değişimler yarattı. AB-27 pazarı ile olan dış ticarette bazı değişimler yaşanıyor. AB7nin tedarikçisi rolünü üstlenmiş Türkiye’nin, 2007’nin ilk 7 ayında AB-27’ye ihracatının, toplamdaki payı payı yüzde 57 gibi önemli bir yerdeydi, diğer Avrupa ülkeleri ile birlikte oran tüm Avrupa için yüzde 68’e çıkıyordu. 2009 krizinde daralan AB pazarıyla, ihracat da düştü. AB’den siparişler azaldı ve Türkiye ihracatındaki payı yüzde 44’e kadar düştü.
2009’un ikinci yarısından başlayarak Türkiye ihracatı kendini toparlamaya çalıştı. 2010’un ocak-temmuz dönemi ihracatı 65 milyar dolara, yani 2009’un ilk 7 ayının yüzde 13 üstüne çıkmış durumda. Ama, AB pazarındaki kayıp yakalanabilmiş değil. AB-27’ye yapılan ihracat, toplamda payını ancak yüzde 46’ya çıkarabildi. İlk 7 ay itibariyle Türkiye, AB’ye 2007’de 33, 2008’de 40 milyar dolarlık ihracat yapabiliyordu. 2009’da bu tutar 25 milyar dolara kadar geriledi. 2010’un ilk 7 ayında da ancak 30 milyar dolara çıkmış ihracat. Yani AB pazarından kayıplar telafi edilebilmiş değil.
Türkiye, AB pazarından kayıplar verirken AB için pazar olma durumunda, yani ithalatta ne halde ? Türkiye’nin ithalatında AB’nin payı kriz öncesi ve sonrasında yüzde 38-41 bandında değişim gösterdi. 2010’un ilk 7 ayında ise AB ülkeleri Türkiye’ye 38,8 milyar dolarlık mal satmışlar yani 100 milyara yaklaşan ithalatın yüzde 38,8’ini gerçekleştirmişler. Peki Türkiye-AB arasındaki dış ticaret farkı nasıl seyrediyor. 2007’de Türkiye, AB’den yaptığı ithalatın yüzde 88’ini yine AB’ye yaptığı ihracatla karşılıyordu. İzleyen yıllarda durum böyle devam etmedi, AB’den ithalat daha az düşerken ihracat daha hızlı düştü ve Türkiye’nin, AB ithalatını ihracatla karşılama oranı yüzde 77’ye kadar düştü.
AB, Türkiye ithalatında yüzde 40 gibi bir payla ilk sırayı korurken Türkiye’ye enerji ve ara malları ihraç eden Rusya, İran, Çin, G.Kore gibi Asyalı ülkelerin ithalat payı yüzde 22’yi buldu.
Türkiye , AB’den ithalat oranını pek değiştiremezken ihracattaki kaybını başka bir pazardan telafi edilebildi mi?
AB pazarının bir kısmının, “Doğu”dan, yani, yakın ve orta doğu , bazı Afrika ülkelerinden ve diğer Asya ülkelerinden biraz da olsa kapatılabildiği görülüyor.
Başka bir ülke kategorisi ile bakıldığında İslam ülkeleri ile olan dış ticaretin kriz döneminde bir değişim yaşadığı görülüyor. İslam Konferansı Teşkilatı ülkelerine olan ihracatın Türkiye ihracatı içindeki payı 2009 ve 2010’da 6 puan dolayında artmış durumda. Yine bu ülkelerden yapılan ithalatın payında da 3 puan artış var.
Özetle, kriz sonrası, AB’den ihraç pazarı kaybı yaşandığını ama AB’den yapılan ithalatın pek tempo kaybetmediği görülüyor. Türkiye’nin AB tedarikçisi olma rolü, krizle az da olsa iddia kaybetmiş. Buna karşılık ihracatta, uğranılan pazar kayıplarının İslam ülkelerinden belli ölçüde telafi edildiği görülüyor. İslam ülke pazarlarından pay almada AKP’nin siyasi-diplomatik atakları ne kadar etkili oldu, bilinmez ama unutmamak gerekir ki, Türkiye’nin girmek istediği bu pazarlar, Çin, G.Kore, Hindistan gibi Asyalılarının da kapmaya çalıştığı pazarlar. Türkiye’nin rekabet gücü yeterli değilse, siyasi etkenler çok uzun süre etkili olmaz, buralarda kazanılmış görünen mevziler orta vadede kaybedilebilir.