Mustafa Sönmez

Dolar, Merkez Bankası’nın tüm faiz rüşveti ve rezervden satış müdahalelerine rağmen tırmanıyor ve psikolojik eşik 1.90 TL’yi zaman zaman  aşıyor. Dolara bu rağbet neden? Birincisi, sıcak para çıkıyor. Türkiye’yi güvenli bulmadığından ve  daha karlı bir seçenek bulduğundan… Yeni bir şey mi bu? Değil. Korkut Boratav Hoca, Sol portaldaki son yazısında, 2011 yılı ikinci yarısının büyümesinin yol açtığı cari açığın, alışıldığı üzere, dış kaynaklardan çok,  Merkez Bankası rezervleri ile karşılandığını;  sıcak paranın çıkışının sürdüğünü ve büyüme çarkının, döviz rezervlerinin eritilmesi pahasına çevrildiğini gösteriyor bize.

Çekirge bir çeyrek sıçrar. Ya sonraki çeyreklerde ?

AKP iktidarının ekonomi politikasına iman etmişlerde umut tükenmiş değil. Radikal’de yazan Seyfettin Gürsel, 21 Aralık tarihli yazısında Avrupa’da büyümenin sıfırın altına düşmemesi halinde Türkiye’nin 2012’de öngörüldüğü gibi yüzde 4 büyüyebileceğini, bunun için gerekli dış kaynağın da dışarıdan geleceğini öne sürüyor. Neye dayanarak? Ali Babacan’ın argümanına dayanarak: Mali disiplin ve bankacılık sisteminin dayanılmaz cazibesi sayesinde dış kaynak girişi sürecekmiş…

Burada kritik mesele , ABD, özellikle de Avrupa’da 2012’de neler olacağı ile ilgili. AB’de, özellikle Avro alanında, beklenen küçülme ne boyutta olacak, mali krizi aşmak için bulunan “çare”ler işe yarayacak mı? Bulunan çözümler, Türkiye’ye dış kaynak akışını nasıl etkileyecek? Umut bağlanan iki can simidinden birinde baş rolü  Avrupa Merkez Bankası, diğerinde IMF oynuyor.

İngiliz düşünce kuruluşu Open Europe, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) “PIIGS” olarak adlandırılan  Portekiz, İrlanda, İtalya, Yunanistan ve  İspanya’ya şimdiye kadar 705 milyar avro para aktardığını bir raporla açıkladı.  ECB’nin yeni kredi hamlesi ise, zaafiyet geçiren bankaları fonlamak için. ECB’nin yüzde 1 faizli, 3 yıl vadeli kredisine 500 milyar avroya yakın talep geldi bankalardan. Özellikle Güney Avrupa ülkelerinde kredi batırmış Fransız, Alman, Hollanda bankalarının sermaye artırma ihtiyaçları var. Ama ECB kredilerini sermaye artırmada kullanmak söz konusu değil. Avrupa’nın  doymak bilmez kamu açıklarının yanı sıra, bankaların kaynak ihtiyaçları, kurtarma fonu EFSF’nin fon ihtiyacı, Türkiye gibi ülkelerin umudunu bağladığı sıcak para için yelken açılacak yeni denizler demek.

Avrupa’nın kafasını suyun üstünde tutmasına yarayacağı umut edilen ikinci can simidi,  IMF eliyle kullanılmak isteniyor. Avro Bölgesi maliye bakanları, 8-9 Aralık’ta IMF’ye 200 milyar Avro aktarmayı kararlaştırmışlardı. Ama bugüne kadar cebe uzanan pamuk eller, ancak 150 milyar Avro vaat edebildiler. Katkı, daha çok Almanya ve Fransa’dan gelecek. Biraz da İtalya ve İspanya’dan.  İngiltere ise zirvede  IMF kaynaklarının artırılmasına katkıda bulunmayacağını açıklamıştı. Kaynak kullandırma ama kemer sıktırma işi de IMF’ye havale edilmektedir.

 IMF’nin kaynak havuzuna yapılan taahhütler de,  Türkiye gibi yükselen ülkelere akabilecek kaynakların yön değiştirmesine yol açabilecek.

Avrupa’dan söz konusu olabilecek yeni kaynaklar bir yana, Türkiye’nin reel sektör ve bankalarının Avrupa kaynaklarından kullandıkları dış borçların döndürülmesinde de sorunlar yaşanabilecek.

***

Avrupa, 2012 için pek umut vermezken ABD kaynaklı bir likidite genişlemesi ve Türkiye’ye akmasa da damlaması, söz konusu mu? Hatırlayın; 2010’da ve 2011’de Türkiye’nin cari açığını (döviz ihtiyacını) karşılayan paranın kaynağı, ABD’deki çok düşük faiz oranı ve FED’in basıp bol kepçe dağıttığı paraya dayanıyordu.  Eylül ayındaki toplantı sonrasında FED, yeni bir parasal genişlemeye gitmeyeceğini açıkladı. Geçtiğimiz hafta yapılan son toplantı bitiminde de bu duruşun korunacağı anlaşıldı.

Bu durumda, 2012’de Türkiye’deki ekonomik gelişmeleri büyük ölçüde belirleyecek ABD ve AB kaynaklı dış kaynağın girişi, fazla umut vermiyor. Beklenen yüzde 4’lük büyüme hedefi, yüzde 1’lere kadar düşerse, şaşırmamak gerekiyor.

Written by Mustafa Sönmez