Mustafa Sönmez

Bir dokun, bin ah işit diye tanımladığımız sorunların başında gelir, eğitim. Neresinden tutsanız, elinizde kalır. Okul öncesi ihmaldir, ilköğretim kaostur, ortaöğretim ile yükseköğretim tam bir mengenedir. Hoş, eğitim maratonunu tamamlayıp bir baltaya sap olma ayrı bir serüvendir ya, onu dışarıda tutalım.

 

Eğitime erişim ayrı bir sorundur, eğitimin kalitesi ayrı…Erişim sorunu kapsamında okullaşma oranları ve bölgeler, cinsiyetler arası eşitsizliklere ne kadar isyan edilse azdır.  Kalite sorunu kapsamında ise altyapı yetersizlikleri, müfredatın demodeliği, öğretmen yetersizliği, niteliksizliği, eğitim materyallerinin müfredatla uyumsuzluğu az mı can sıkıcıdır ?..

Oysa eğitime, hem devletin, hem ailelerin harcadığı para az buz değildir. Mayıs’ın ikinci günü Mümtaz Soysal Hoca, eğitim harcamalarının araştırılmadığından, hele ki ailelerin cebinden çıkanın bilinmezliğinden yakınıyordu. Var aslında, eğitim harcaması araştırması. 2002 için yapıldı, 2006’da açıklandı. TÜİK ile DPT işbirliğinde yapıldı(*). İzleyen yıllarda tekrarlanmadı. Belki de yapılıyordur.

2002 için eğitim harcamalarımızın özeti şöyle: Milli gelirimizin yüzde 6’sı kadar eğitim harcaması yapılıyor. OECD ortalamasının 1-2 puan altında da olsa, az değil. Ama bunda bile bu bütçenin yerli yerinde kullanılıp kullanılmadığıdır esas sorun…

 ***

Eğitim bir yurttaşlık hakkı ve  bir kamu hizmeti olarak bedelsiz verilmesi, erişiminin engelsiz  olması gerekir. Oysa, birçok şey gibi hızla metalaşıp ticarileşiyor. Kamunun eğitim kalitesinin düşüklüğü, birçok aileyi özel okullara, kaliteli az sayıdaki okula giriş için özel dershanelere yönlendiriyor. Sadece varlıklı aileler değil, orta sınıftan aileler de dişinden tırnağından biriktirdiğini çocukları için eğitim yatırımı yapıyor, özel okullara, dershanelere harcıyor. Öyle ki, vardığımız  özelleşmiş eğitimde, devlet 2 harcarken buna 1 de özel harcamalar, yani aile harcamaları ekleniyor. 2002’nin eğitim harcamalarını bugüne projekte edince, 2010’da 22 milyarı ailelerden olmak üzere 64 milyar TL’ye yakın eğitim harcaması yapıldığını tahmin ediyoruz .

2010’da milli gelirin yüzde 6’sı kadar eğitim harcaması yapıldıysa, bu yaklaşık 44 milyar dolarlık eğitim harcaması demek ve bunun yaklaşık üçte biri, 15 milyar doları ailelerin cebinden çıktı. Aileler, aynı yıl, temel bir hak olan sağlık için ceplerinden 10 milyar dolar , yine temel bir hak olan eğitim için 15 milyar dolar harcadılar.

***

 Bunca harcamada akıl dışılık ön plana çıkıyor. Akıl dışılık eğitim aşamalarına kaynak tahsisinde. Eğitime  hem kamunun , hem ailelerin yaptığı harcamayı analiz ettiğimizde, öğrenci sayısına göre, en çok harcamanın üniversite için yapıldığını görüyoruz. Türkiye’de yükseköğretim kademesindeki öğrenciye yapılan kamu harcaması, ilköğretim kademesindeki öğrenciye yapılan kamu harcamasının 5, ortaöğretimdekinin 4  katıdır. Ortaöğretimde, yani genel lise ve meslek liselerinde öğrenci sayısı, yükseköğretimdekinden 1 milyon daha fazla . Gelin görün ki, ortaöğretimin bütçesi,  yükseköğretim bütçesinin ancak yüzde 60’ı.

Tüm eğitim kademelerine yapılan kamu eğitim harcamaları, OECD ve AB ülkeleri ortalamalarının çok altında. Eğitimin temel kademeleri ile yükseköğretim kademesi arasındaki dengesizlik ise akıl dışı. Sayılar,  Mümtaz Hoca’nın şu saptamasına  hak veriyor:

“Aile özverileriyle ve yönetim hatalarıyla yanlış kanallara akıtılan paraları doğru havuzlarda biriktirmek ve ortaöğretimi daha doğru, etkin ve yararlı biçimde düzeltme işi için kullanmak sağlanabilse fena mı olur?”

 

(*) TÜİK,Türkiye Eğitim Harcamaları Araştırması.2002, Yayın tarihi 2006.Yayına elektronik ortamda ulaşılabiliyor.

Written by Mustafa Sönmez