Büyüme Yelkenine Rüzgar Kalmadı
Bu yılın ilk yarısında , yani iki çeyreğinin ortalaması olarak büyüme yüzde 3 gerçekleşti. Geçen…
Uzun yıllardır döviz kazanan yatırımlar yerine kolayca borçlanılan dövizi hovardaca harcayan sektörlerin özendirildiği Türkiye’de parti bitti. Arkasında devasa bir dış borç yükü —466 milyar dolar— biriktiren İslamcı AKP’nin yönettiği ülkede beklenen oldu ve ekonomi ağustos başında sert bir biçimde kayaya çarptı, krizden kaçamadı.
Kronik cari açık, yükselen enflasyon ve azalmayan işsizliğe ek olarak son zamanlarda büyük kamu açığı da veren, bundan dolayı kredi derecelendirme kuruluşlarının “yatırım yapılamaz” notuyla etiketledikleri Türkiye ekonomisi, bütün bunların üstüne bir de ABD ile diplomatik gerilimler yaşayıp bazı yaptırımlara maruz kalınca hızla türbülansa girdi ve 10 Ağustos’ta tam bir “Kara Cuma” yaşadı.
Henüz durdurulamayan bir kanama yaşayan Türkiye ekonomisinde daha şimdiden zarar-ziyan hesapları yapılırken havlu atacak ya da atmak zorunda kalacak firmaların hangileri olabileceği, daha çok da bunlar arasında AKP rejimine yakın olanların olup olmadığı, varsa bu karambolde de kayırılıp kayırılmayacağı konuşulmaya başlandı.
Patlayan kriz “yandaş,” “tarafsız” veya “AKP karşıtı” hiçbir sermayedarı teğet geçecek bir kriz değil. Herkes az ya da çok yıkımdan nasibini alacak gibi görünüyor. Belki de yandaş olanlar daha çok topun ağzında.
Kara Cuma’ya götüren büyük türbülansta tabii ki ABD ile yaşanan gerilim ve gelen yaptırımların etkisi var ama ABD gerilimi denkleme dâhil olmadan da göstergeler iyi değildi. Enflasyon yıllık olarak temmuzda yaklaşık yüzde 16’yı buldu. Cari açığın yıllık tutarı 57 milyar doların altına inmedi, milli gelirin yüzde 7’sine ulaştı. Mevsimsellikten arındırılmış işsizlik, dopingli büyüme çabalarına karşın gerileme değil artış gösteriyor. Kamu maliyesi alışılmışın dışında önemli açıklar veriyor, mali disiplin bozulmuş durumda. Türkiye’nin risk primi (CDS) tüm yükselen ülkelerden iyice ayrışmış biçimde 320’lerdeydi. ABD ile gerilim bu iyi olmayan tabloyu daha da dibe itecek bir etken oldu o kadar.
Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin yapıldığı haziran ayı dolar kuru ortalaması 4,63 TL idi. Seçim sonrası belirsizlik ortadan kalktı umuduyla kurda gerileme bekleniyordu ama olmadı. Rejime olan güven sorunu dolar kurunu yine yukarı itti ve temmuz ayı ortalaması 4,75 TL olarak gerçekleşti.
10 Ağustos Kara Cuma’ya giden serüven ise 1 Ağustos’ta başladı. Ağustos ayının ilk gününde ABD’nin uzun süredir tutuklu bulunan rahip Andrew Brunson nedeniyle adalet ve içişleri bakanlarına yaptırım kararı almasının ardından TL karşısında yukarı yönlü atağa başlayan dolar, günü 4,90 TL ile kapadı.
3 Ağustos’ta açıklanan enflasyon verisinin de etkisiyle 5 TL’nin üzerine çıkan dolar kuru, takip eden günlerde ABD ile uzlaşma sağlanma ihtimalinin zayıfladığına dair inanç artınca tırmanmaya devam etti ve 5,50 TL eşiği de aşıldı. Kara bulutlar cuma sabahı önce Asya piyasalarında toplandı ve Türkiye’de etkisi erken saatlerde görüldü, anlık yüzde 10-15’e varan dalgalanmalarla doların fiyatı 6 lirayı aştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bayburt mitinginde “Onların doları varsa bizim de Allah’ımız var” gibi ajitasyon ifadeleriyle meydan okurken damadı Berat Albayrak güven vermek telaşıyla içi fazla da dolu olmayan bir ekonomik sunum yaptı. Aynı esnada ABD Başkanı Donald Trump’ın Twitter üzerinden “Türkiye ile ilişkilerimiz iyi değil” açıklaması yapmasıyla bir ara 6,87’den dönen dolar kuru, kapanışı 6,43 TL ile yaptı. Böylece 10 Ağustos itibarıyla doların fiyatı yılbaşına göre yüzde 70, bir ay öncesine göre yüzde 37, son haftada yüzde 27 artmış oldu.
Türkiye’nin risk priminin Kara Cuma’da vardığı düzey ise dudak uçuklatıcı: 437! 1 Ağustos’ta 333 idi.
Böylesi sert döviz darbesiyle dibe vuruldu mu, kanama durdu mu? Bunu söylemek için erken. Her an yeni kanamalar, yeni sıçramalar görülebilir. Bunun, artık krize doğru koşar adım bir gidiş olduğu tartışma götürmüyor. Hızlanan döviz fiyatlarının daha sıçramalı bir enflasyon getireceği, enflasyonun reel gelirleri eriteceği, firmaların bu kurlarla baş edemeyip yeni yatırım bir yana kapasite düşürecekleri, istihdam azaltacakları çok açık. Bu da toplamda milli gelirde gerileme, sert bir küçülme ve kriz demek.
Krize giderken topun ağzında öncelikle hangi firmalar ve gruplar var? Elbette net döviz açığı olanlar kriz ateşine en yakın olanlar.
Merkez Bankası verilerine göre mayıs ayında finans dışı firmaların net döviz açığı 217 milyar dolar. Bu açık, özellikle son yıllarda gerçekleşen borçlanmalarla hızla arttı. Daha 2010 yılında döviz açığı 74 milyar dolar iken özellikle 2013 sonrasının özelleştirmeleri ve başlatılan kamu-özel işbirliği (KOİ) projeleriyle hızlandı, 2018 mayıs ayında 217 milyar dolara ulaştı.
Net döviz açığı olan firmaların bir kısmı imalat sanayii firmaları ama Merkez Bankası’nın yaptığı araştırmalar borçlanan ve net açık verenlerin çoğunun altyapı, enerji, ulaştırma alanındaki KOİ projelerine giren firmalar olduğunu söylüyor. Kimler bunlar? Dünya Bankası’nın envanterine bakılırsa, ilk sırayı Limak Holding, ikinci sırayı Cengiz Grubu alıyor.
KOİ proje yatırımı sıralamasında 43 milyar dolar yatırımı olan Limak Holding ilk sırayı, 40 milyar doları bulan Cengiz ikinci sırayı, yaklaşık aynı büyüklükteki Kolin üçüncü, MNG ise 18 milyar dolarlık yatırımla dördüncü sırayı alıyor. Bu dört firma, Kalyon ile birlikte üçüncü havalimanını da yaparken önemli ölçüde dış kredi kullanmış durumdalar. İstanbul Boğazı’nda üçüncü köprüyü inşa eden ve başka yatırımları da olan IC Grubu’nun da 16 milyar dolarlık yatırımı bulunuyor. Enerji sektöründe yatırımları olan ve son günlerde AKP’ye sempatisini gizlemeyen Sabancı Grubu’nun da kamu-özel işbirliği projelerinde 5 milyar dolarlık yatırımı bulunuyor.
Önemli kısmı dış kredi temini ile sürdürülen bu işleri de üstlenen “yandaş” firmalar, kriz ateşinin uzağında değiller. Aynı firmaların çoğu 2013 sonrası gerçekleştirilen elektrik dağıtım özelleştirmelerini de alan firmalar. Dolarla yapılan bu özelleştirmelerin çoğu dışarıdan borçlanmalarla gerçekleşti.
İstanbul’un rantı yüksek kamu arsalarının üzerine prestijli siteler, gökdelenler, alışveriş merkezleri, iş merkezleri, sağlık kampüsleri diken büyük inşaat firmaları ile filosunu dış krediyle genişleten Türk Hava Yolları’nın net döviz açıklarının da hatırı sayılır boyutta olduğu tahmin ediliyor.
Kriz ateşine en yakın firmalara aracılık etmiş bankaların ise keyfi çok kaçık. Merkezi Avrupa’da olan bazı bankalarla da ortaklığı olan Türk bankalar, aracılık yaptıkları projelerden büyük zararlar görebilirler.
Kriz ateşi büyük ve daha ne kadar büyüyebileceğini kestirmek kolay değil.