Reyhanlı katliamında kaybedilen 50’den fazla can için “Bölgesel güç olmanın maliyeti” nitelemesinde bulunan Cengiz Çandar  ve onu onaylayan Ali Bayramoğlu gibilerin başlarını, kifayetsiz muhteris bakanları Davutoğlu okşar elbette. Sadece bunlar mı? Kimi üniversitede, iş dünyasında, kimi üst bürokraside, medyada, öyle çok var ki bunlardan…Türkiye’yi gerçekten bir bölgesel güç zannederler…Bu gazla Orta Doğu’yu fethe kalkarlar, ‘Yeni Osmanlıcılık’ taslarlar…Etine buduna bakmadan, sırtlarındaki kamburu görmeden öyle dolduruşa getirilirler ki…

EL PARASIYLA…

Oysa, son 10 yılda “bölgesel güç” olduk dedikleri, el parasıyla semirip gerisinde dehşetli bir borç yükü bırakma beceriksizliğidir aslında…2008 küresel krizi öncesinin ikliminde dış kaynak çekmeyi, sonrasında durgunlaşan dünyada para bulmayı büyük başarı sandılar. O para da “yatırım” olarak değil, sadece faiz karşılığı borç olarak geldi ve bununla göz boyayan inşaatlar yapmayı başarı öyküsü diye sattılar. Ardından da , o gazla Orta Doğu pazarlarını, Irak Kürt petrollerini fethe, Sünni müslümanların liderliğine soyunmaya kadar vardırdılar cüretlerini. Oysa gerçeklik o kadar farklı ki…

Dışarıdan giren kaynaklar büyük ölçüde “faiz” karşılığı gelen, “borç yaratan yabancı sermaye” ve karşılık olarak eldeki, avuçtaki varlıklar, bu toplam yükün ancak üçte birini karşılayabilecek durumda. Türkiye, milli gelirinin yüzde 54’üne tırmanmış döviz açığı kamburu ile “bölgesel güç” afra tafrasında…

10 YILDA BÜYÜK AÇIK

Her ülke, IMF’nin verdiği bir şablonla yurt dışındaki varlıklarını bir tarafa, yabancılara karşı yükümlülüklerini de bir tarafa yazıyor, buna “Uluslararası Yatırım Pozisyonu” deniyor. Dışarıya karşı açık veriyorsanız, eliniz avucunuzdaki ile bunun ne kadarını karşılayabilirsiniz sorusunun cevabını verir bu tablo.   Merkez Bankası her ay yayınlar bu tabloyu. AKP’nin ilk iktidar yılı olan 2003’te Türkiye, elindeki döviz rezervleri ve dışarıdaki yatırımlarıyla, yani varlıklarıyla  (74 milyar dolar), yaklaşık 180 milyar doları bulan  dış borç ve diğer yükümlülüklerinin yüzde 41’ini karşılayacak durumdaydı. Dolayısıyla açığı 105 milyar dolardı. Ya da milli gelirinin yüzde 34’ü dolayında döviz açığı vardı.

Kaynak:Merkez Bankası Uluslararası Yatırım Pozisyonu veri tabanı

İktidarının 10 yılı süresince borçlanarak, özelleştirme ile kamu varlıkları satarak, yerli banka ve firmaları satarak dış kaynak girişi sağlayan Türkiye’nin döviz varlıkları ise hep geride kaldı ve bugün  döviz açığı 426 milyar dolara, yani 2012 milli gelirinin yüzde 54’üne çıktı.  IMF, yüzde 40’ı aşan ülkeleri oldukça riskli olarak niteliyor. İşte bu tehlikeli döviz açığının kimyası, doğrudan yatırım yapanları da Türkiye’den uzak tutuyor.

YATIRIM YERİNE, BORÇ…

Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımın güncel değeri  184 milyar doları bulurken borç biçiminde giren para tutarı 457 milyar dolar. Yani yabancıların yüzde 70’i “faiz karşılığı” giriş yaparken elini taşın altına koyup risk alarak “yatırım” yapanların varlığı toplamın yüzde 30’u…Neden böyle ? Güven meselesi…İşte bu nedenle, Fitch, Moodys, S&P gibi kuruluşlar “yatırım yapılabilir ülke” notu vermeye kolay kolay yanaşmıyorlar Türkiye’ye…

Sırtında milli gelirinin yüzde 54’ü kadar bir “kamburu” olan kaç ülke var dersiniz ? IMF verilerine göre, bir tek İspanya var, yüzde 94 ile…İtalya’nın bile yüzde 25…Meksika, Brezilya, Endonezya…Hepsininki yüzde 40’ın altında…Arjantin ve Rusya’nın açığı değil, fazlası var; G.Afrika’nın açığı ise yüzde 10 bile değil…

Ama bunların hiç biri haddini bilmezlik etmiyor, kalkıp “bölgesel güç”lük taslamıyor…

Written by Mustafa Sönmez