Mustafa Sönmez

Ülke gelirini paylaşmada insaf sınırını aşıp insanların, “Yuh, oha, çuş!…” gibi  tepkiler göstermelerine neden olan birçok dünya ülkesinden söz edebilirsiniz. Afrika’da, Orta Doğu’da , birçok Asya ve Latin Amerika coğrafyasında vardır böyle ülkeler. Ama, yüksek gelirli 33 “uygar” üyeden oluşan, kısa adıyla,  OECD, yani  İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı isimli kulüpte bu ayıplı ülkelerden varsa ve bunların biri ülkeniz ise ne dersiniz?

Evet, Türkiye, OECD içinde, bölüşümde adaletsizlik sıralamasında ikinci olma ayıbından yıllardır kurtulamıyor ve bu gidişle kurtulacağı da yok.

Ülkelerin gelirlerini ne kadar eşitsiz ya da adil dağıttıklarını ölçmede kullanılan katsayının adı “Gini”. Tekniğine girmeye gerek yok. Sıfır  ile başlayan 1ile biten milimetrik bir cetvel düşünün. Ülkenizde gelir ne kadar adaletsiz dağılıyorsa katsayınız 1’e yaklaşıyor, adaletli bölüşümle 0’a yaklaşıyorsunuz. OECD’nin 33 üyesinin gini, yani eşitsizlik katsayısı ortalaması 0,31. Türkiye’ninki ise, 2009 için açıklananı dikkate alınırsa, 0,42 dolayında.

Kaynak:OECD

 OECD liginde gelir eşitsizliğinin şampiyonu Meksika’yı takip eden Türkiye, girmek için yanıp tutuştuğu AB’nin gini oranından hayli  geride. Bölüşümü görece adil ülkeler, sosyal devlet geleneğinin güçlü olduğu İskandinav ülkeleri ve reel-sosyalizm deneyimi yaşamış bazı Doğu Avrupa ülkeleri.

 Aslına bakarsanız, bütün ülkelerde gelirin ilk paylaşımında oldukça adaletsiz bir tablo var. Ama, bizde olmayan onlarda olan şey şu: Onlarda devlet, vergi ve harcamalarla hemen geliri yeniden bölüştürüyor ve sonuçta kabul edilebilir bir farkın büyümesini önlüyor. Örneğin, gelir piramidinin tam ortasındaki ailenin (medyan) gelirinin yüzde 60’ının altında geliri olanlar, “göreli yoksul” sayılıyor ve devlet desteği öncesi, bunların sayısı, Türkiye’de nüfusun yüzde 26’sı, AB(27)’de ise nüfusun yüzde 42’si tutarında. Çarpıcı değil mi? Ama bakın ne oluyor? Bizde devletin sosyal transferleriyle,  göreli yoksul sayısı,  nüfusun ancak yüzde 24’üne (17,1 milyon kişi) indirilebiliyor. Yani en fazla 2 puan azaltılabiliyor. Buna karşılık AB’deki devletin sosyal yardımları ile, nüfusun yüzde 42’sine ulaşan göreli yoksul nüfus, yüzde 16’ya kadar düşürülüyor. Görebiliyor musunuz, gerçek ve sahte “Robin Hood”luğu

 İşte en önemli fark, yoksulluğa, adaletsiz gelir bölüşümüne devletin yaklaşımında. Onlarda olan, bizde olmayan, “sosyal devlet”…Bizde, özellikle AKP iktidarının neoliberal uygulamalarıyla, işi olan ücretliler (14 milyon) sendika ve toplu sözleşme haklarını kullanamadıkları için, bölüşümde söz sahibi ve pazarlık gücüne sahip değiller. İşi olmayanlar, evden çıkamayanlar, her tür sosyal güvenceden yoksun olanlar tamamen kaderlerine terk ediliyorlar ve iktidar, hem yeterince vergi toplamıyor, vergi kaçaklarına göz yumuyor hem de ekonomik gücü zayıflardan devşirdiği vergileri harcarken yoksulu değil, varlıklıları gözetiyor. Faiz harcamalarına, baskıcı devlet aygıtlarına gidiyor bütçeler; buna karşılık sosyal yardımlar hep geride kalıyor. İşte bunun sonucudur ki, bölüşüm iyileşemiyor ve Türkiye, yüz karası bölüşüm tablosuyle, adaletsizlik liginin zirvesinde yer alma ayıbını taşıyor.

Written by Mustafa Sönmez