Bir Maniniz Yoksa, Komünizm Gelecek
Mustafa Sönmez Tarih 21 Ağustos 2011. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan televizyon ekranında. Türkiye'nin temellerinin…
Mustafa Sönmez
Tahminlerin üstünde, yüzde 58 olarak gerçekleşen referandumdaki “Evet” oyları, abartılı bir zafer havası yarattı. Bu sonuca dayanarak 2011 seçimleri cepte keklik görülüyor. RTE, 23 Nisan çocuğuna söylediği gibi, “Astığı astık, kestiği kestik” ruh haline kendini iyice kaptırdı. RTE, Başkan, olmadı, Bakan Nihat Ergün’ün sakınmadan ifade ettiği gibi müstakbel cumhurbaşkanı ilan edildi bile.
Erken öten horozlar, bu gazla, “icraat”a hemen başlayacaklar. Yargıda yaşanacakları, 12 Eylül günü Süheyl Batum, Cumhuriyet’teki köşesinde, daha referandum sonucu belli olmadan, ihtimal olarak yazdı. Dedi ki, 15 – 20 gün içinde Anayasa Mahkemesi’nin tüm oluşumu değişmiş olacak. Ve 17 üyenin en azından 10 tanesinin iktidar yanlısı olması hemen gerçekleştirilmiş olacak. Petrol Yasası gibi, ABD’nin baskı yaptığı tüm yasaların Meclis açılır açılmaz hemen çıkartılması sağlanmış olacak. Hemen ardından HSYK’nin oluşumu da değiştirilecek, sekretarya yine tamamı ile Adalet Bakanı’na bağlı olacak. HSYK’nin başında yine Adalet Bakanı ve Müsteşar yer alacak. Yönetim, atama taslaklarının hazırlanması, özlük dosyaları, yine tamamen Bakan’ın elinde olacak. Tüm yetkiler, yargıç ve savcıların soruşturulmalarına izin verme yetkisi yine Bakan’da olacak. Ve göreceksiniz, çok kısa bir sürede tüm yargıç ve savcıların “dönüştürülmesi” sağlanmış olacak Neye dönüştürülmesi mi? F-Tipine…
Bu gazla emek cephesinde neler olacağını da dostum Atilla Özsever, 16 Eylül günü Cumhuriyet’te yazdı: Bundan böyle Anayasa Mahkemesi, Danıştay gibi yüksek yargı organlarının Tam Gün Yasası, sosyal güvenlik, 4/C, muayene katkı bedeli gibi konularda karar vermesine hukuki engeller çıkacağını, yandaş sendikacılığın pekişeceğine dikkat çekti.
***
Referandumda ortaya çıkan zafer fotoğrafına, izleyen günlerde , “ekonominin parlak karnesi” eklendi; büyüme, istihdam, bütçe verileri ile “başarılar” sergilendi. Verileri doğru dürüst analiz etmeden, AKP’nin zaferinin ekonomi ile taçlandırdırıldığı, sağladığı “istikrar” ile seçmen gönlünü fethettiği ilan edildi.
Unutulan bir şey var: Bu coğrafyada, istikrar en az dayanıklı şeydir, hele ki sıcak paraya yaslanan bir istikrarsa… Bütün hüsran havasına rağmen, yarının nelere gebe olduğunu kimse bilemez. Şemsiyesi her an ters dönebilir bu memleketin. Önce, farklı bir optikten bakalım referanduma.
52 milyon seçmeni olan Türkiye’de yaklaşık 14,5 milyon sandığa gitmemiş. Güneydoğu oylarını tahlil ederseniz yaklaşık 4 milyon oyun “boykotçu” olduğuna hükmedebiliriz. 10,5 milyon ise –şu ya da bu nedenle- gitmemiş sandık başına. Bu iki kategori yüzde 28 demek. Buradan bakınca Evetçi oylar yüzde 42’yi, “hayır”cılar yüzde 30’u buluyor. Mutlak rakamlarla 22’ye 16 milyon gibi bir sonuç var. 6 milyon “evet” farkı az mı? Tabii ki değil.
13 Eylül Pazartesi hocam Güngör Uras, Milliyet’te, referandumda ekonomik değil de ideolojik- kültürel etkenlerin rol oynadığını vurguladı. Saflaşma, gerçekten de, siyasal İslam muhafazakârlığı ve sol liberal- tükenmiş “yetmez ama evet” in oluşturduğu kesimle, Cumhuriyetçi ve sosyalist kesim arasında oluştu. Bu “hayat tarzı” ekseninde gerçekleşen saflaşmada BDP nerede olurdu? Herhalde ağırlıkla Hayırcılar safında. Dolayısıyla Hayırcılar ve potansiyel hayırcıların oranını daha çok dikkate almak gerek.
***
Evet/hayır haritasını da yeniden gözden geçirmek gerek. AKP’nin “kaleleri” arasında gösterilen büyük iller, gerçekten ne kadar “evetçi”? İstanbul’da 3,6 milyon evete karşı 3 milyon hayır, az şey midir? Yine Evet ağırlıklı Ankara, Bursa ve Kocaeli’deki Evet-Hayır farkı 2,8 milyona karşı 2,2 milyondur.Özetle bu 4 büyük ilde 6,4 milyon evet varsa, 5,2 milyon da hayır var. Sonuç oransal olarak yüzde 55’e karşı yüzde 45’tir ama, hiç de kapanmayacak bir fark değildir bu.
Bu 4 büyük ilde, önümüzdeki seçimlerde gerçekleştirilecek etkili bir çalışma, CHP’yi iktidara getirebilir. Bu, tabii ki, CHP’nin, MHP hakkındaki hissiyatını gözden geçirmesine, kiminle kol kola girmesi gerektiğini fark etmesine bağlı. CHP ve Kürt siyasi hareketi birbirini “anlama” becerisini gösterebilirse, referandumda ihmal edilen “teğetin ekonomik yıkımı” kitlelere iyi anlatılabilirse, bütün hesaplar şaşabilir, seçimlerde, erken öten horozlara da bir güzel dersleri verilir.