Mustafa Sönmez

22.02.2010,Pazartesi
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “Bir tek derdimiz var; TEKEL işçilerinin talepleri artık uzatılmadan çözülsün, diyalog, yeniden sağlanarak bu süreç sonlandırılsın” demiş.

Çelebi’ye, bir iyi, bir kötü haberim var. Önce kötü haber: Tütün işçilerinin 4/C cenderesine dönük hedeflerini bu hükümet karşılamaz; bu hükümet sendikalara “iktidar dersi” vermeye hazırlanıyor, bıçağını bileme safhasında… Dahası kamudaki bu esnek istihdam ya da köleleştirmenin beteri, TÜSİAD-TİSK ikilisi tarafından AKP desteklenerek tesis edilmek isteniyor. Çalışma yaşamını “katı” bulan sermaye, “esnek”leşme talebini karşılayacak AKP ile iyice yakınlaşıyor. Yani büyük taarruz daha yeni başlıyor. Diyaloğa değil, saldırıya hazırlanıyorlar. Şimdi de iyi haber: Sermayenin bu toplu taarruzuna karşı, sırtı duvara dayanan emekçi sınıf hızla bütünleşiyor, saldırılara karşı barikat savaşına hazırlanıyor. Bu mücadelede Çelebi’den bayrağı devralacak yepyeni militan bir genç işçi kuşağı geliyor.

***

AKP ve sermaye, sayıları 5,5 milyonu bulan işsizlere şu tehditle yaklaşıyorlar; Ya daha çok işsizlik ya da esnek çalışma, yani “güvencesiz çalışma”ya boyun eğmek…Patronları bu noktaya getiren, Asyalaşma modeli. Yani, çoğu ihracata dönük sanayi malı üreten Asya ülkelerinde geçerli olan ucuz emeğe dayalı model. Emeği ucuzlatan, rakibinin önüne geçiyor. Özellikle 2000’li yıllarda AB’nin dayanıklı-dayanıksız tüketim malı üreticisi olmaya başlayan Türkiye’nin de abandığı rekabet aracı, ücretler. Varsa yoksa, en az istihdamı en ucuza mal edip rekabet gücü edinmeye çalışıyorlar. Nitekim, 2004’ten 2008’e, yılda yüzde 7’yi bulan ortalama büyümeye rağmen, istihdamın pek artmadığı görüldü. Küresel krizin etkisi altına girilen 2009’da da sanayide istihdam yüzde 7 azaltıldı ve 314 bin sanayi işçisi işsiz kaldı. Üstelik aynı dönemde sanayide reel ücretlerin yüzde 7 geriletilmesine rağmen, tensikattan vazgeçmemiş işverenler…

Sanayide en az işçi ile iş çevirmenin bahaneleri arasında vergi ve prim yükü var. Ama, bu Asyalaşma modelinin önemli bir parçası olan döviz kuru politikası da istihdamdan caydırıcı nitelikte. Çünkü çark, sıcak para girişi ile dönüyor. Sıcak para çekmek için düşük kur-yüksek faiz politikası uygulanıyor. Düşük kur ise sanayide emek-makine bileşiminde , makineye göz kırpıyor, işçiyi işsiz bırakıyor. Dahası, düşük kur, ithal girdiyi cazip kılarak yerli ara malı sanayisini ve işçisini işsiz bırakıyor. Sanayideki bu durum inşaat ve hizmetlerde de farklı değil. İnşaattaki teknoloji gözler önünde. Koca gökdelenler en az işçi ile bir-iki ayda dikiliveriyor. Hizmet sektöründe devlet, 2,5 milyon dolayındaki istihdamı bile çok görüp 4/C tuzakları kuruyor çalışanlara. En az maliyete en küçük devlet!..Neoliberal devletin hedefi bu. İstihdam, 2009’da finans sektöründe artmış ve 150 bin kişi işe alınmış. Reel sektörü batan bir ekonomide finansın yükselişi iyi haber olabilir mi? Tarımdaki 2008 ve 2009 istihdam artışları ise büyüme ile ilişkili değil. Tarımın milli gelirdeki payı yüzde 8’in bile altına düşmüş iken, ucuz döviz, tarım ithalatını kamçılarken, artan istihdam, ancak yoksulların sofrasının kalabalıklaşması demek…

Özetle, dış kaynakla dönen, yoğun ithalata bağımlı Türkiye kapitalizmi, içeride ve dışarıda rekabet gücü bulabilmek için, çarkını, en az istihdamı en ucuza mal ederek döndürmek zorunda. Bunun için de artan işsizliği , çalışan sınıfa karşı tehdit aracı olarak kullanıyorlar. “Katı”yı “esnetmek” isteyen sermayeye ve iktidarı AKP’nin bu saldırısına karşı çalışanlara söylenecek son söz şudur; Esneme, katı kal, daha da katılaş…
Bir kez esnedin mi, liğme liğme olursun..

mustafasnmz@cumhuriyet.com.tr
http://mustafasnmz.blogspot.com

Written by Mustafa Sönmez