Sormazlar mı eyyy RTE?
Bilinmiyor muydu? Biliniyordu. Ama "görüntü" eksikti. Vardı da, gün ışığına çıkmamıştı. İşte o Kaçak Saray'dakini,…
Hanehalkı işgücü anketlerinde yaşı 15’in üstündeki kadınlara soruyorlar; ‘ ‘Çalışmıyorsan, iş de aramıyorsan, ne yapıyorsun?’ Seçeneklerden biri, “Ev işleri ile meşgul”. İngilizce olarak da “Housewife” diye geçiyor TÜİK kayıtlarında. Nedense TÜİK, Türkçe’de “Ev kadını” deyimini kullanmıyor. Malum, “Kız mıdır, kadın mıdır, belli değil(RTE)” ilkel muhabbeti…
Kapitalist gelişme ile birlikte beklenen, kadının daha çok işgücüne katılımı ve “Ev kadınlığı”nın gerilemesi. Gelin görün ki, muhafazakar-neoliberal kapitalizmin Türkiye versiyonunda bu pek böyle olmuyor. Kadının işgücüne katılımı pek artmadığı gibi, kırdan göçün de hızlanmasıyla kadının tarımda bile istihdamdaki payı azalıyor ve “Ev kadınlığı” gerilemiyor, hatta zaman zaman artıyor. Evdeki bu yedek işgücü, ancak, yoğun kriz zamanlarında iş aramak için piyasaya çıkıyor, niteliksiz işlerde işgücü arzını artırıyor, patronlara ücretleri düşürme fırsatı çıkıyor, sonra da erkeklerden dirsek görüp eve dönüyor kadınlar…
***
Ekonominin hedef küçülttüğü 2012’de, “işsizlik yatay seyir izliyor” kerametini yumurtlayanlar, 15 yaş üstü nüfustan işgücü olabilecekken, muhtemelen de işsiz olarak kayıtlara geçerek işsizlik oranını çift haneye taşıyacakların, nereye gittiklerini araştırmamış görünüyorlar. Araştırsalar, son 12 ayda 500 bin kadının “işgücü” meydanı yerine “eve” yöneldiklerini, bunun da işsizlik oranını bir hayli düşürdüğünü göreceklerdi.
Ev kadınlığı, Türkiye için hiç göz ardı edilmeyip hem sosyal politikada, sosyolojide, hem siyasette bir hayli önemli bir kategori. Çalışan, yani istihdamdaki nüfusun yarısı kadar nüfus, ev kadını. Her 2 çalışana, 1 ev kadını düşüyor. 12.2 milyondan, yani sivil nüfusun yüzde 17’sinden, 15 yaş üstü nüfusun yüzde 23’ünden söz ediyoruz. Seçmen olarak tek bir partiye oy verseler, şaka değil, ortaya CHP cesametinde bir ev kadınları ana muhalefet partisi çıkar !..
Ev kadınlığı, tutucu AKP’nin beslediği bir rol. En az 3 çocuk yapacak, erkeğin ve çocukların beklentilerine cevap verecek bir rol. O nedenle de “Eve yöneliş”lerin hiç önünü kesmiyor AKP rejimi. Sayı da pek gerilemiyor. Yıldan yıla, daha çok kadının işgücü piyasasına çıkması beklenirken 2012 Mart’ındaki ev kadını sayısı 2006’dan pek geride değil. Hatta, 2006’da her 10 aile efradına 4,5 ev kadını hizmet verirken, sayı 2012 başlarında 5’e çıkmış. Ev kadınının “iş yükü” artmış, anlayacağınız.
***
“Ev kadınlığı” ağır işçiliktir. Sekiz saatin çok üstünde bir işçilik. Bilmeyen yoktur. Gelin görün ki, “karşılığı ödenmemiş emek”tir harcadığı. Karşılığını, evin beyi,oğlu,çalışan kızı vb. değildir ödemesi gereken, aslında onları çalıştıran patronlarıdır. Yani ev kadınının karşılıksız emeğini de sömüren aslında evdekilerin patron sınıfı, ya da işveren ise, devletin kendisidir. Çünkü, yemek evde hazırlanmasaydı, dışarıda daha pahalıya yenilecek, çamaşır pahalıya yıkatılacak, evde hayatın yeniden üretimi, otelde, dışarıda daha pahalıya mal olacaktı. Bebeğe, küçük çocuğa, yaşlıya bakım hizmeti dışarıdan alınacaktı vs…Çalışan da, bu mal ve hizmetlerin bedelini patrondan isteyecek, daha yüksek ücret talep edecekti. Çünkü, çalışanın ücreti, işgücünü paydos sonrası yeniden üretip , yiyerek, dinlenerek ertesi gün patronun hizmetine sunmanın bedeli olduğuna göre, bu neye mal oluyorsa, patronun da onu ücret olarak karşılaması gerek. Dışarıdan almak yerine, bu “yeniden üretim” hizmetlerini, evde, ev kadının emeği ile ucuza mal edince, bundan kim yararlanır? Tabi ki patron. İşte, burada ev kadınının karşılıksız emeğini sömüren patrondur.
Öyleyse ne olmalı? Bunu tek tek patronlardan almak mümkün değil. Ama, devlet, patronlardan aldığı vergiyi yükselterek, ev kadınının bu karşılıksız emek gücünün “ücret”ini tahsil edebilir. Sonra da bunu, “ev kadınları”na bir sosyal ücret olarak ödeyebilir,ödemelidir.
Dolayısıyla, eve kıstırılmış kadınların, genç kızların, devletten böyle bir sosyal ücreti talep etmeleri haklarıdır ve bunun için örgütlenmelidirler. Ama öncelikli olan ve gerekli olan, kadınların işgücü meydanına daha çok çıkmaları ve “işgücüne katılmalarıdır”. Bugün yüzde 28’i ancak bulan işgücüne katılma oranını, kadınlar, Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi yüzde 60’lara kadar çıkarmalı ve iş talep etmelidirler. Ama, eve mahkum ediliyorlarsa da, evdeki mesainin karşılığını devletten “ev kadınlığı maaşı” olarak almalıdırlar. Bu maaş, asgari ücretten aşağı olmamalı, hatta, her yıl bütçede tartışılmalı ve bunun için örgütlenecek ev kadınları sendikası ile toplu pazarlık usulü belirlenmelidir.