Yoksulluk genişliyor, derinleşiyor (Al Monitor, 27 Ocak 2021)
Türkiye'de sayıların ifade ettiğinin ötesinde yaşanan yoksullaşma pandemi koşullarında yatay ve dikey olarak ilerledi, derinleşti.…
Mustafa Sönmez
Mart ayının sanayi üretim endeksi de açıklandı. Son 4 yılın en yüksek sanayi büyümesi var görünürde. Bırakın geçen Mart’ı, kriz öncesinin yani 2008 Mart’ının yüzde 5,5 üstünde bir büyüme var. Alt sektörler itibariyle baktığımızda, beyaz eşya, elektronik, otomotiv sektörünün dahil olduğu dayanıklı tüketim malı üretiminde ve ara malı üretiminde artış, 2008’e göre yüzde 7 arttı. Bu iki alt sektörde üretim, kriz yılı 2009’un mart ayında dörtte bir oranında geriledi, hem ihracat pazarı AB’den, hem de iç tüketimde şiddetli bir düşüş yaşandı. İzleyen dönemde ihracattaki kayıp kısmen Kuzey Afrika ve Orta Doğu pazarlarından telafi edilmek istense de, telafiye yetmedi. İç talepteki azalma ise, AKP iktidarının bazı vergisel teşvikleriyle hafifletilmeye çalışıldı. Talep canlanması, bankaların tüketici kredisi ve kredi kartına taksit uygulamaları ile de kamçılandı. Özellikle TOKİ eliyle pekişen konut yatırımları, sanayinin birçok dalının çarklarını döndürdü. Bankaların hızlandırdıkları konut kredisi hacmi, sanayinin canlanmasında etkili oldu, oluyor.
***
Buraya kadar anlatılan, sanayi üretimin hikayesi. Genelde kriz öncesine göre yüzde 5,5, hele ki dayanıklı mal ve ara malda yüzde 7 üretim artışının sevindirmesi gerekir, değil mi? Bir ülkenin sanayisi, Mart ayında, bir önceki mart ayına göre yüzde 10,5 büyümüşse, işler yolunda sanılır. Ama, tek yüzlü madalyon nerede var? Madalyonun öte tarafında, sanayi büyüdükçe dış ticaret açığının da büyüdüğü gerçeği var. Bu nal gibi ortada ve AKP iktidarının ekonomi dümenini elinde tutanların uykularını kaçırıyor. Sanayinin büyümesinin hiç keyfini çıkaramıyorlar. Çünkü hemen ortaya sanayi büyüdükçe büyüyen ithalat ve dış ticaret açığının tatsız görüntüsü var. Evet, dışa bağımlı sanayi, kapasite kullanımını artırıyor, üretimini artırıyor ama bunu ancak ithal enerji, ithal ara madde, hammadde kullanarak yapabiliyor. Yeni yatırım için, makine-teçhizatı, ancak ithalatla karşılıyor.
Sanayinin büyüme eğrisi ile dış ticaret açığının eğrisini yan yana koyduğumuzda net fotoğraf ortaya çıkıyor.
Kaynak:TÜİK, sanayi üretim ve dış ticaret veri tabanı
Sanayi üretimi, 2008 Martından 2009 Martına dibe vurmuş, bunun etkisiyle ithalat, dolayısıyla dış ticaret de gerilemişti. Ama 2010’da toparlanma ile sanayi üretimi kriz öncesine yaklaşırken dış ticaret açığı da aynı ölçüde kriz öncesine yaklaştı ama esas patlama, 2011’de yaşandı: Mart ayında sanayi üretimi 2008’dekinin yüzde 5,5, geçen Martın yüzde 10,5 üstünde. Ya dış ticaret açığı? İşte o dudak uçuklatıyor. Çünkü, açık, geçen marta göre yüzde 91 artmış durumda…
İşte bunun sonucunda, cari açık , yani döviz açığı 2010 sonunda 48,5 milyar doları ve milli gelirin yüzde 6,6’sını bulmuştu. 2011’in Şubat’ından 2010 Şubatına açığın 55 milyar dolara fırladığı görülüyor. Bu, sanayi soğutulamazsa, cari açığın milli gelirin yüzde 8’inin üstüne çıkacağı, bunun da sürdürülemeyeceği gerçeğini teyit ediyor.
Bu endişelendiren sanayi büyümesinin ortaya çıkardığı cari açık sorununun nasıl sıkıntılar yaratacağını bilen Merkez Bankası, bir süredir bazı önlemler geliştiriyor. Faizler düşürülüp büyümenin rüzgarı olan sıcak parayı –güya- caydırmaya çalışılıyor ve bankaların munzam karşılık oranları artırılarak kredi hacimlerini düşürmeleri isteniyor. Ama, bugüne kadar ortaya çıkan sonuç, hedefe pek yaklaştırmıyor. Bankalar, tüm çatık kaşlara karşın, olabildiğince kredi kullandırmaya devam ediyor. Sanayi, talebi gördükçe ithal etmeye ve üretmeye devam ediyor. Çark yavaşlamadıkça dış ticaret açığı, ona bağlı olarak cari açık büyümeye devam ediyor.
Bu sanayi büyümesi sonrası, bu hafta açıklanacak Mart ayı cari açığı karşısında bakalım Merkez Bankası ne yapacak…