Bursa’da kaynayan eylem kazanı, bir anda Türkiye’nin gündemini de değiştiriyor. Otomotivi, yan sanayisini ve öteki metal sektörünü içeren işkolunda, özellikle iki büyük otomobil fabrikası Tofaş ile Renault’da işçiler ayaklandı. Tepki, işverene, sendikaya, son yapılan toplu sözleşmenin tatmin etmeyen maddelerine…Yani ağırlıkla ekonomik. Ekonomik tatminsizliğin öfkesi, Türk İş üyesi Türk Metal’e de patlamış durumda. Buna, “Gecikmiş bir isyan” diyorum ve sonrası için de “bekle-gör” demeyi yeğliyorum. Önce neden “gecikmiş”?
Metalin sırrı
Metal işkolundaki sanayiler, öteden beri Türkiye’nin en yüksek katma değer ve kâr üreten sektörleridir. Türkiye burjuvazisinin koç başı Koç’un birçok sektörü terk ederken neden hala bir ayağının metalde olduğunu sorgulayınca da , bunu anlarsınız. Daha çok 1970’li yıllarda kurulan ve gelişen otomotiv ve öteki metal sektörlerinde Koç’un kurdurduğu en militan işveren sendikası MESS, yine o yıllarda yükselen işçi hareketi başını ağrıtmasın diye, işyerlerine sendika sokmamak yerine, Türk-İş üyesi Türk Metal’in sektöre yerleşmesi için gayret içinde oldu. Turgut Özal’ın MESS başkanlığı yaptığı dönemde bu özellikle bir politika olarak izlendi.Yeni kurulan DİSK Maden İş’in sektöre girmemesi için yoğun çabalar gösterildi. En çetin mücadeleler hep metal işkolunda oldu. MESS, İstanbul, Bursa, Kocaeli, Ankara ve Ereğli ağırlıklı metal işyerlerinde merkez sağ ve MHP’li yöneticileri olan Türk Metal ile sendikal arenayı kontrolünde tutmaya çalıştı. Zaman zaman çatlaklar yaşasa da bunu 12 Eylül 1980’e kadar taşıdı. 12 Eylül sonrasının anti-sendikal ortamında DİSK Maden İş kıyıma uğrayınca meydan iyiden iyiye Türk Metal’e kaldı ve işçiler, zaten güdükleşen sendikal iklimde Türk Metal ile hayırhah bir üyelik ilişkisine razı göründüler.
AKP’li yıllar
AKP’nin iktidar olduğu ve yoğun dış kaynak girişine dayalı büyüme yıllarında, büyük metal işyerlerindeki işçiler de , sayısı 17 milyona ulaşmış ücretliler içindeki 1 milyon sendikalı-toplu sözleşmeli işçilerden olmanın “ayrıcalığı” ile, verilene pek itiraz etmediler. İç pazara dayalı büyüme ile işveren iyi kârlar ediyor hem de Avrupa’daki Fiat ve Renault ana firmalarından aldığı sipariş işlerle çarkını döndürüyordu. AKP’li yılları başta otomobil firmaları ve yassı çelik üreticisi Ereğli mutlu-mesut geçirdi. 2008-2009 krizi ile tökezledilerse de izleyen iki yılda, özellikle emeğin sırtına basarak durumu toparladılar. Ancak 2012’den bu yana piyasa durgun. Otomotiv kredisi kullanımı hızla azaldı. Dış siparişlerde yavaşlama var. Buna bağlı olarak MESS, sözleşmeleri 3 yıllık ve grup sözleşmesi olarak yapmaya, dalını budağını da kırpmaya başladı, işçileri esnek çalışmaya mecbur tuttu. Sarkuysan gibi büyük işyerlerinde örgütlü DİSK Birleşik Metal İş’in grevini “erteleme” adıyla yasaklatarak işçileri iyice köşeye sıkıştırdı. Patlama beklemiyorlardı. Sonuçta, “Metal işçileri, ayrıcalıklı sendikalı-TİS’li işçilerdi ve birçok sektöre , işyerine göre, nisbeten iyi ücret de aldıkları söylenebilirdi”…
Kıvılcım…
Oysa metal işçileri aynı hissiyatta değildi. Onlar da birçok yurttaş gibi, AKP döneminin ürünü bankalarca boca edilen tüketici kredisi ve kredi kartı tuzağına yakalanmış, konut kredisi, ihtiyaç kredisi derken 350 milyar TL’yi bulan hanehalkı borç yükünün bir kısmını onlar da üstlenmişti. Şimdi, eldeki ücretler, borç taksitlerini çevirmeye de yetmiyordu. İş güvencesi istikrarsızlık kazanmıştı. Geçim çemberi daralıyor, sendika ise doğru dürüst sözleşmeler imzalamıyordu. Yangın için kıvılcım beklenirken Bosch işyerindeki sözleşmenin gerisinde kaldıklarını görünce pimi çektiler ve zincir boşaldı. Eylemler başladı…Sözleşmeye, sözleşmeyi bağıtlayan sendikaya ve işverene tepki çığ gibi büyüdü. Hem de 7 Haziran seçimlerine 3 hafta kalmışken…
Maskeler düştü
Her işçi eylemi turnusol deneyi gibidir, gerçek yüzleri açığa çıkarır. MESS, yayımladığı bildiride şöyle dedi; : “Bilinmelidir ki imzalanan grup toplu iş sözleşmelerinde herhangi bir değişiklik yapılamayacağı hususu MESS Genel Kurulu tarafından da teyid edilmiştir. Oyak Renault’taki yasadışı eylemin de bir an önce sona erdirilerek, çalışanlarımızı sağduyu ile hareket etmeye, işlerine sahip çıkmaya, işyerlerine ve milli ekonomiye zarar veren yasadışı eylemlere derhal son vermeye davet ediyoruz” İki yüzlülük…Yapılan sözleşme yenilenmezmiş! Oysa 2009’de Ereğli’de, “Ya tenzilat, ya tensikat” cenderesine sokup işçileri, yapılmış sözleşmeyi rafa kaldırmıştı aynı MESS…
Asıl maskesi düşen Türk Metal oldu. İşçilerin neden gecikmiş isyankârlar olduğunu şu sözleri duyunca da anlayacaksınız. Bursa’nın yerel gazetesi A gazeteye 15 mayıs’ta konuşan Türk Metal Başkan Yardımcısı “Gezi fobisi”ni dışa vuruyordu… Mesut Gezer’e göre, bu eylemler uluslararası güçlerin eseriymiş. Fabrikalar yatırım kararı alma dönemindeymiş. Dış güçler, “Türkiye’yi baltalamak için görünmez elleri harekete geçirmiş.” “Dış güçlerin Taksim Gezi provokasyonları Bursa’da yaşanıyor” imiş…
Nereye evrilir?
Gecikmiş işçi isyanının nereye evrileceğini henüz bilemeyiz. Gezi fobisi ile topa, Bursa Valisi de girmiş, arabulucular ile yatıştırmaya yönelmişler. Benim bildiğim MESS, bu işte geri adım atmaz. İsyanı cezalandırmak isteyecektir. AKP ise, seçim arifesi diye, ateşin büyümesini önlemek isteyecektir.
Sınıf önemli bir momentte, büyük burjuvaziyi ve seçim sınavındaki AKP’yi adeta, işçi terminolojisiyle , “testislerinden” yakalamıştır…Bu sınıf muharebesini bir sınıf kazanımına dönüştürüp dönüştürememe , yine sınıfın kendi elindedir. Momenti heder de edebilir, sıçrama tahtası da yapabilir. Bu ekonomik muharebenin siyaset ile bağlarını doğru kurarsa, kazanma şansı yüksek olur. Geçici uzlaşmalara kanar ve ekonomizm çemberine hapsolursa, bir kez daha kaybeder ve yazık eder.
Gezi ruhu, Haziran ruhu, bu momente hakim kılınmalı ki, yazık olmasın…

Written by Mustafa Sönmez