Yerel seçimlerin yapılacağı Mart 2014 yaklaştıkça, seçim stratejileri, aday belirleme çalışmaları da ilerliyor. AKP, otoriter anlayışının sonucu, merkezi yönetimi,  iyice tahkim etti, yereli resmen hadımlaştırdı. AKP rejiminin , topladığı vergi ve sigorta primine ek olarak özelleştirme gelirleri ve borçlanmalarla yaptığı kamu harcamaları, milli gelirin yüzde 35’ini buluyor. Ne var ki bu harcamaların ancak onda 1’ini yerel yönetimlere yaptırıyor. Kamu personelinin sadece yüzde 10’u yerel yönetimlerde. Bizdeki yüzde 90’a yüzde 10 biçimindeki anti-demokratik uçurum, geçtiğimiz hafta ziyaret ettiğim G.Afrika’da, yüzde 40’a yüzde 60 biçiminde yerelden yana. Merkezden kamu harcamaları  yüzde 40’da kalırken kalan yüzde 30’u 9 özerk bölgeye ayrılmış “province”lar yani bölge yönetimleri, yüzde 30’u da irili ufaklı belediyeler kullanıyor. Varın, farkı siz anlayın.

AKP İNİŞTE

Hem bu otoriter yapıyı dönüştürmek , demokrasiyi yerelden geliştirmek açısından, hem de  AKP rejiminin çöküşünü hızlandırmak açısından Mart yerel seçimleri önemli. Seçime, AKP, bütün zırhlarını kuşanarak giriyor. İçeride büyük kavgalar var, bu biliniyor. Sadece yerelle başlayan ama arkasından Cumhurbaşkanlığı ve 2015 genel seçimi ile sürecek maratonda post kavgası sanıldığından da büyük. Dış dünya, özellikle ABD, RTE’den soğumuş durumda ve RTE’siz bir alternatifin beyin fırtınaları  durmaksızın yapılıyor. Bu konuda TÜSİAD gibi geleneksel egemen çevrelerin yanında “nurjuvazi”yi, yani yeni yetme burjuvaziyi  müttefik olarak bulursanız şaşırmayın. İklim, rüzgar  birkaç yıldır AKP’den yana değil. Düşüş başladı. Gezi direnişi, inişi hızlandıran en önemli dinamik ve kırılma. Bunun yanında ekonomide balayı bitti. Bol kepçe yabancı kaynağın girişi duruyor, oluşan kambur ile manevra alanı iyice daralmış durumda. RTE’nin Gezi ile birlikte dış imajı yerle bir oldu.

GEZİ BİLEŞENLERİ

Bütün bu dezavantajlı durumuna karşın AKP’yi yerel seçimlerde alt edebilmenin yolu, CHP’nin Kürt siyaseti ve sokak muhalefeti ile işbirliğinden geçiyor. Lamı, cimi yok, hayat Türkiye’yi böyle bir yere getirmiş bulunuyor. Gezi direnişi sırasında hayatın bir araya getirdiği bu üçlü bileşenin yerel seçimlerde, Gezi deneyimi yaşanmamış  gibi davranmalarından daha büyük bir yanlış olamaz. Ama ne yazık ki, bu iki bileşenden ne CHP, ne de BDP yerel seçimlerde, hiç olmasa bazı bölge ve illerde ittifak, dayanışma, ortak aday vb. konularında bir arayış , bir çaba içindeler.

Hâlâ anlaşılmamış olamaz; Türkiye’de halkın önemli bir kısmı, Gezi sürecinden etkilendi ve oradan yükselen direniş ruhunu, yenilenmeyi, umudu sürdürecek bir şeyler yapıyor, susmuyor, direniyor ve yeni mevziler istiyor. Orada hiçbir zaman bir araya gelemeyen sosyalist, Kemalist, Türk-Kürt özgürlükçüsü bileşenler, bu sınavın ardından yeni kazanımlar bekliyor. Yerel seçimlerde bu kesimleri temsil eden aktörler  arasında bir dayanışma yerine çekişme yaşanması, Gezi’deki kazanımlara yazık eder.

İSTANBUL

Yerel seçimlerde İstanbul, kritik bir önemde. AKP’nin İstanbul’da alacağı bir yenilgi, devrilmesinde en önemli etken olacaktır. Bunu herkes biliyor. CHP, Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu 2009 yerel seçimlerinde bile az farkla kaybetti seçimi. Kürt siyaseti ile bir yakınlaşma söz konusu olsaydı o seçimleri CHP’nin alması işten bile olmazdı. Peki bugün? Bugün, tüm Türkiye’de olduğu gibi, İstanbul’da da Gezi ruhuna hiç uymayan bir süreç yaşanıyor yerel seçimlerle ilgili olarak. CHP, aylardır abesle iştigal etmektedir. Medyadaki bazı kalemler Sarıgül’ün adaylığının mutlak zafer getireceğine adeta kefil olmuşlardır. Sarıgül isminde Gezi ile ilgili ortak ne bulursunuz ? Sarıgül, Türkiye’de demokratikleşmede nasıl bir başarı öyküsüne sahiptir Şişli Belediyesinde ki, bundan sonrasına vekalet verilsin?  Sarıgül ‘tehditi’ne karşı CHP’den yükselen Gürsel Tekin ismi, Gezi’nin beklentilerine ne kadar uygundur, tartışılır.  

CHP, Kürt siyasetinin ve sosyalistlerin de destek vereceği bir aday çıkarmakta neden bu kadar kısır kalmaktadır ? Üç bileşenin üzerinde mutabık kalacağı bir aday, hatta bir kadın aday için neden bir çaba yoktur? CHP için söylenenlerin aynısını Kürt siyaseti için de söylemek gerek. BDP ve HDK, tek başlarına İstanbul’da başarılı olamayacaklarını bile bile, içe kapanık bir seçim sürecine kapılmış izlenimi veriyorlar. Sosyalistler, sokak siyaseti ise Gezi’de gösterdiği hüneri , inisiyatifi bu bahiste gösteremez haldedir.

AKP’nin kafası hâlâ Gezi sürecinde. Gezi’ye ait mahkeme dosyalarına taraf olarak katılmak, oradan mağduriyet uydurup yıldırma, sindirme peşindeler. Polise , hakim, savcı yetkisi verip keyfi gözaltılarla sindirme peşindeler.

Tarih, önemli bir kavşağa taşımış bulunuyor hepimizi. Gezi direnişi ile yükselen dalgayı yerel seçimlerde somut bir kazanıma dönüştüremezse anti-faşistler, demokratlar, sosyalistler, yurtseverler, tarih önünde büyük bir vebal altında kalırlar. Bu sorumluluk içinde, yerel yönetim sürecini Gezi sürecinin devamı biçiminde algılayıp ilerletmek gerekiyor.

Written by Mustafa Sönmez