(Diyarbakır’dan)-

Sonbahar İstanbul’da  bütün haşmetiyle boy gösterirken Diyarbakır’da kavurucu bir sıcak var ve Amed kavurucu siyasi günlere de gebe. Mimarlar Odası’nın düzenlediği sempozyuma katılmak için gittiğim Diyarbakır’da , aynı gün bir başka telaş vardı. BDP ve demokratik kitle örgütlerinden oluşan ‘Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’ bileşenleri, hükümetin ‘demokratikleşme paketi’nde hangi taleplerin yer alması gerektiğini bir tutum belgesiyle açıkladılar. Bugüne kadar dile getirdikleri taleplerini listeledikten sonra anadilde eğitim talebine kayıtsızlığı bir haftalık okul boykotu ile protesto için hazırlıklarını da tamamlamışlar.  

Amed sokaklarında halk, genci, yaşlısı, 7’den 70’e kendisini demokratik eylemlere hazırlamış durumda. Silah,şiddet değil, kepenk kapama, taş, molotof değil, demokratik sivil itaatsizlik eylemleri bir çığ gibi büyüyecek gibi görünüyor Güneydoğu’da.

  RTE’nin yine ayranı kabarmış, diye konuşuyorlar aralarında; Adıyaman’da yaptığı konuşmayı dinlerken öfkelenmeyen yok.  Mutad tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet vurgusu yapıyor RTE ve çileden çıkaran sözlerle devam ediyor;   “İkinci bir devleti isteyenler kusura bakmasınlar, onlar kendilerine nerede devlet buluyorsa, buyursunlar oraya gitsinler”…

 Kürt siyaseti, haklı taleplerinde ısrar ettikleri her an, inkârcı, tekçi iktidarın, onun liderinin, çevresinin, medyadaki yalakaların bu teranesiyle yüz yüze geliyor. İkinci devlet istiyorsanız….diye başlayan “bölme, parçalanma” paranoyası ile haklı konuma çekilmek…Bayat, bir o kadar da aciz bir tutum.

 GEZİ’DEN ÖĞRENİLEN…

Bugünden başlayarak Güneydoğu’da halk, RTE’ye ayları bulan oyalamasının, sözünü tutmamasının hesabını soracak. Öyle, birilerinin beklediği gibi silahla külahla değil, Gezi ruhuyla…Gezi deneyiminden Kürt siyaseti de bazı dersler çıkardığını beyan ediyor. Hürriyet’te Taha Akyol’un köşesine mektup gönderen Aysel Tuğluk şöyle yazmış; “Gezi sonrası hangi biçimde olursa olsun “Silahları patlatırız yine” demek kolay değil. Gezi’nin bir sonucu olarak, belli noktalarda yoğunlaşmış merkezi iktidar yapıları demokrasi yönünde evrilmek zorunda. Bazı çevreler –kimi Kürt siyasetçiler de dahil- Gezi’nin “çözüm süreci”ne olumsuz etkisinden söz ediyor. Bense olumlu yanıyla ilgiliyim. Kanımca, demokratik siyaset stratejisinin ciddi toplumsal zemini oluştu ve bu da az bir şey değil. Dahası da var; “silahlı siyasetin” yerine nelerin, nasıl ikame edileceği konusunda ciddi öğretici derslerle dolu bir süreç oldu”

Gezi sürecinden Kürt siyasetinin kendi içinde -didişerek de olsa- çıkardığı bu önemli dersin sonunda şimdi Gezi’den Lice’ye bağlanan bir köprüden daha rahat söz edebiliyoruz. Tuğluk, mektubunda bunun Öcalan’dan gelen bir saptama olduğunu da vurgulayarak şöyle diyor; Öcalan’ın özgürlükçü, sol ve Türkiye demokrasi güçleriyle stratejik ittifak yaklaşımını sezen hamasi Kürt milliyetçileri ve Kürt “siyaset sınıfı” şimdiden “mevzi savaşı” başlattılar. Ancak Öcalan stratejik durum ve konularda küçük siyaset peşindekileri aşar. Bu onun tarzı.Bundan sonrasını Gezi’den bu yana endazesi bozulan, kimyası çürüyen AKP rejimi düşünsün…

 ANADİL İÇİN PROTESTO …

Anayasa’nın 34. maddesinde yer alan protesto, gösteri yürüyüş hakkını kullanılmasına bile tahammülü olmayan rejimin bu hakkın kullanımını bile “terör, isyan,darbe” sözcükleriyle karalamaya kalkışması boşuna. Ne diyor Anayasa madde 34; “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Şimdi bu hakkı kullanıyor Batı’da ve Doğu’da yurttaşlar(eşit yurttaşlık isteyen yurttaşlar)…

Konferansın bileşenleri adına hazırlanan basın metnini okuyan DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, ‘anadilde eğitim’in mutlaka gündeme gelmesi ve hükümetin bu konuda olumsuz beyanatlardan kaçınması gerektiğini vurguluyor. Bu temelde Kürt halkının temel talebi olan anadilde eğitim talebinin gündemleşmesi için yapılacak bir haftalık eğitim boykotu ve Kürtçe derslerinin her alanda işlenmesi eylemine halkı davet ettiğini belirtiyor.

Anadilde eğitim, demokratikleşmenin, Kürt sorununda mesafe almanın en önemli ve en bütünleştirici adımı. Kimileri, ana dilde eğitimin bölünmeyi, parçalanmayı artıracağı görüşünde ısrar ediyor. Öyle olsaydı, bugün dünyanın birçok ülkesinde uygulanan anadilde eğitim o ülkelerde bu sonuçları yaratırdı. Belçika, İspanya, Kanada , İngiltere, Hollanda, İsveç, İsviçre…Bütün bu ülkelerde birden fazla dilde eğitim var kimse bölünüp parçalanmıyor.
Almanya, Fransa, İtalya, Danimarka, Avusturya, Finlandiya, Rusya, Hindistan …Bu ülkelerde de birden fazla kültür ve anadilde eğitim var, bu hakka saygı gösteriliyor ve kimse bölünmüyor. Tersine, bir gerilim, ayrışma unsuru, bu temel hakka saygılı davranılarak etkisizleştiriliyor, bütünlük, istikrar sağlanıyor…

 PRATİĞE GEÇİŞ..

Kürtçe anadilde eğitim denilince, Türkçe eğitimin olmayacağı saptırmasına vardırıyorlar işi.  Kürtçe anadilde eğitim, Türkçe asli dilin yanında rahatça uygulanır. İki dilli eğitimin dünyada sayısız örneği var; ilköğretimin diyelim 3. ve 4. sınıflarında iki dilli eğitim verilir. Çocuk, Türkçe’nin yanında anadilini öğrenir. Sonraki yıllarda egemen dil olarak Türkçe’ye ağırlık verilir, Kürtçe özellikle Kürt kültürünü öğrenme, geliştirme ile ilgili derslerde sürdürülür. Kürt öğrenci, böylece ülkesinde egemen dil olan Türkçe’den mahrum kalmaz ama anadilini ve kültürünü de esas tedrisata eklemlenmiş olarak öğrenir ve kimliğini özgürce yaşar. Bu, yine bazılarının öne sürdüğü gibi ne büyük bir maliyet ne bölünme, parçalanmaya yol açacak bir uygulamadır. Anadilde eğitim, çok kültürlü, çok kimlikli bir toplumda eşit yurttaşlar olarak barış içinde yaşamayı kolaylaştıracak, birbirimize yakınlaştıracak çok önemli bir adımdır.

Written by Mustafa Sönmez