Dış borç kamburu 318 milyar doları aştı
Ortalık, “mucizevi büyüyen Türkiye” şamatasından geçilmezken Hazine, 2012, Mart sonu itibariyle Türkiye’nin dış borç stokunu…
12 Eylül’ün maşaları Evren-Şahinkaya ikilisinin vodviline “12 Eylül’ün yargılanması” ahmaklığıyla bakanlara, AKP rejiminin mimarları kıs kıs gülmeye devam ediyorlar. Sadece onlar değil, 12 Eylül darbesinin asıl failleri, Washington’a , “Bizim çocuklar yaptı” diye bildirenler de…
12 Eylül 1980 darbesinin esası, sermayenin emeğin üstünde tahakküm kurmasıdır, yoksa askerin sivili devirmesi değil. Bakın Demirel, “Niye müdahil olmadın?” diyenlere, arkadaşımız Utku Çakırözer’e konuşarak, ne güzel cevap vermiş; Ben hesaplaştım, diyor, 12 Eylül ile hesabım kalmadı, diyor. Haklı. 12 Eylül, Demirel’i, başlattığı 24 Ocak Kararları’nı tamamına erdiremediği ve o günün ekonomik, politik şartlarında erdiremeyeceği anlaşıldığı için, sen kenara çekil, biz tamamlayacağız, diyenlerin darbesiydi. Demirel’in iddiası ise , bırakın ben başladığımı tamamlarım idi. Demirel alınmış rolünü 1987 referandumunda yeniden elde edince , üstüne iktidar da olunca, hesaplaşması bitti. 12 Eylül’ün sivil-asker hesaplaşması bundan ibaretti. Burası tamam. Ama 12 Eylül’ün esası “sermaye-emek” hesaplaşmasıydı, bu ise hiç yapılmadı. Evren cuntasının başlattığı emek kıyımı, anti-sendikal düzen, 1982 Anayasası’na nakşedildi. Onu, “sivil” Özal aldı tepe tepe kullandı. Demirel aldı, tepe tepe kullandı. Hatta işçi dostu bilinen Ecevit bile virgülüne dokunmadı. Son olarak o mirası yiyen ,üstünde tepinen RTE ve AKP rejimi…
***
Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde, diyordu TİSK Başkanı Halit Narin, 12 Eylül’ün ertesinde ve çok özlü biçimde 12 Eylül darbesinin esbabı mucibesini özetliyordu. 12 Eylül’ün işkencehaneleri, zindanları neden dolduruldu, idam sehpaları neden kuruldu? YÖK düzeni neden oluşturuldu? Hepsi ama hepsi, tıkanmış sermaye birikiminin önünü açmak, sermayenin emek üstünde yeni bir hegemonya tesisi içindi. 1982 Anayasası’na konulan ve bugüne kadar korunan yüzde 10 seçim barajı ne içindi acaba? Elbette emeğe yakın partilerin parlamentoda çıkıntılık yapmamaları için. 1982 Anayasına girmiş ve yetmez ama evetçilerin arkasında durdukları 12 Eylül 2010 referandumunda da kılına dokunulmayan sendika barajlarına sebep nedir acaba? Elbette emeğin örgütlenmesinin toplu pazarlık yapmasının ve greve çıkmasının önünü tıkamak için.
12 Eylül rejiminden AKP rejimine, tüm sivilleşme , askeri vesayete, yargı vesayetine son verme teranesinini ardından değişmeyen tek şey var; emeği zapturapt altında tutmak. Emeğin örgütlenmesinin , grev ve toplu sözleşme hakkını kullanmasının önüne geçmek. Yine 12 Eylül’den AKP rejimine muktedirlerin birbirlerine devrettikleri en önemli kazanım, hegemonya işte budur; emeğe karşı kazanılmış tahakküm. Bunun en önemli göstergesi de grev hakkının geride kalan 32 yılda ne hale geldiğidir. Hiçbir şeye gerek yok, grev hakkını kullanmada nereden nereye gelinmiştir, buna bakarak değişeni ve değişmeyeni, adı değişen ama özleri değişmeyen rejimleri kıyaslayabilirsiniz.
Kaynak:Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,TİSK
1980 öncesinin DİSK’i yerli ve yabancı sermayenin kabusuydu. Özal’ın yönettiği MESS, en militan işveren sendikasıydı ve DİSK’in defterini dürmek ana hedefleriydi. İşçi hareketi, sosyalist mücadelenin dinamosuydu. Demirel iktidarı, 24 Ocak 1980 Kararları’nı müsteşarlığa getirdiği Turgut Özal ile hayata geçirmeye başlamıştı, IMF’den takdir ve destek almıştı ama alt edilemeyen tek şey, emek hareketiydi, sendikal mücadele ve 85 bine ulaşan grevci işçi direnişiydi. Demirel’den rolünü elinden alanlar, bu grevleri sindiremeyenlerdi. Darbeyi yapar yapmaz da ilk işleri grevleri yasaklamak oldu. DİSK kapatıldı, yöneticileri işkenceden geçirildi, Türk-İş iğdiş edildi ve ortalık birden dikensiz gül bahçesine döndü. O düzen, o günden bugüne değişmedi. Zaman zaman 1990’daki saman alevi gibi parlayan işçi hareketleri dışında sınıf, kendini toparlayamadı. Sınıf toparlayamayınca sol siyaset de ayağa kalkamadı.
12 Eylül’den AKP rejimine kalan da bu mirastır. O günden bugüne nüfus 75 milyona , ücretli nüfus 15 milyona ulaştı ama toplu sözleşme hakkını kullanabilen sayısı 500 bini bulmuyor, grev hakkını AKP rejiminde kullanabilen sayısı ise 2010 yılında 1000’i (evet bini) bile bulmadı, 800’lerde kaldı…
12 Eylül, ancak emek tahakkümü rejimi ile yargılanabilir ve bu tahakküm kaldırılmadıkça onunla hesaplaşılmış sayılmaz. AKP rejimi, bu tahakkümden vazgeçer mi? İşte yeni çıkarılan memur toplu sözleşme yasası ortada. Grev hakkı nerede bu yasada. Yok. Sözün özü de budur işte…Gerisi lafı güzaf…