Türkiye, hizmette de döviz tüketicisi…
Türkiye’nin 2011′de 75 milyar doları bularak dünya rekoru kıran cari açığı, büyümenin yüzde 2’lerde…
Mustafa Sönmez
Cari açık 77 milyar dolara, milli gelirin de yüzde 10’unun üstüne çıkarak dünya rekoru kırdı ya, RTE’nin ekonomi ile ilgili bakanları cari açık ateşini düşürmek için gayret içinde görünüyorlar. Akılları şimdiye kadar neredeydi bilinmez, RTE, yanına ekonomi bakanlarını alarak “-cek ve –caklarla” süslü bir teşvik paketi açıkladı.
Bugüne kadar onlarcası açıklanan teşvik paketlerinden pek farkı yok bunun da. KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği, faiz desteği, yatırım yeri tahsisi, gelir vergisi stopajı desteği, KDV iadesi desteği…Bunlar, her pakette yer alır…İcad ettikleri yeni kavram “Stratejik yatırımlar”… Neymiş o? Otomotivden kimyaya, makinadan uzay endüstrisine kadar yüksek katma değer üreten alanları kapsıyor ve yatırım portresi büyük projeler. Hoş, bu tür yatırımlar halihazırda da var ve bunları yapınca umulduğu gibi, cari açığı daraltacak etkiler yerine, cari açığı büyüten sonuçlar da yaratıyorlar. Kimya tesisi kurulunca, sanıyorsunuz ki ithal edilen kimyasal ürün artık içeride üretilecek, ama bir bakıyorsunuz hammaddesi, ara malı ithal ediliyor ve sonuçta yine dışa döviz aktıan bir sanayi ortaya çıkıyor. Kısaca, stratejik tesis kurdum demekle, hemen ithalat ikame edilmiyor.
Aslına bakarsanız, Türkiye’de son iki yıldır yatırımlar rekor düzeyde.
Kaynak: TÜİK, GSYİH veri tabanı
Milli gelirdeki yıllık yüzde 9 büyümenin en önemli ayakları iç tüketim ile özel sektör yatırımları. 2009 krizinde milli gelirin yüzde 20’sine kadar gerileyen yatırımlar, çıkış yılı 2010’da yüzde 24’e, 2011’de de yüzde 26 gibi bir büyüklüğe ulaştı. Yani, yatırım yok değil, var. Ama bunlar öyle yatırımlar ki, sonuçta döviz kazandırmıyor, döviz harcatıyor . Sonuçta, 77 milyar dolarlık cari açık kamburunu yaratmış durumdalar.
Yatırımların ezici ağırlığını özel sektör yapıyor. Devlet, neoliberalizmin buyruğu ile yatırımcı olmaktan çıkarıldı. Varsa yoksa, ulaştırma yatırımı yapıyor ancak; duble yollar, havameydanları, GAP sulama yatırımları , kayıtlara girmeyen TOKİ yatırımları…Geri kalan yatırımları özel sektör yapıyor. Nereye, ne yapıyor ? Şöyle kafanızı bir kaldırıp bakın nereye ne yapıldığına; “İstanbul’a inşaat” tan başka bir söz çıkmayacaktır ağzınızdan . İstanbul rantına hücum, yatırımın yeni adı. Dağ taş , gökdelen, AVM, otel, konut sitesi yatırımları ile dolu. İnşaatlar yükseldikçe, özel sektörün imalat sanayii de inşaat malzemeleri üretmeye devam ediyor. Çimento, tuğla, cam, mermer, demir-çelik, seramik, armatür, ağaç işleri, alüminyum, elektrifikasyon, plastik, boru, boya, izolasyon…bütün bu sanayilere, inşaat, alan açıyor. Özel sektörün böylece ana yoğunlaşma alanlarını inşaat ve inşaata dönük imalat sanayii oluşturuyor. Tabii yeni binalar, konutlar, oteller yeni ev eşyaları, beyaz eşya, elektronik eşya, mobilya, otomobil demek. Onların da üretimi ve genişleme yatırımları sürüyor. Gelin görün ki, bunlar ağırlıkla iç talebe dönük ve döviz kazandırmak yerine harcatan yatırımlar.
***
Şimdi siz eğer döviz kazandıran alanlara yatırımları teşvik etmek istiyorsanız, bir kere mevcut yönelimlerden caydırmanız gerekir. Yani, İstanbul rantına üşüşmüş özel sektörü buradan uzaklaştırmanız gerekir . Bunu yapmadıkça, istediğiniz kadar teşvikler verin, bu kolaycı yönelişten uzaklaşılmayacaktır.
İkincisi, ihracata dönük yatırım, ihracatı özendirecek döviz kuru politikası ve kurulacak sanayiye dışarıdan gelecek yıkıcı rekabete karşı koruma ister. Peki nerede? Siz, döviz kurunu faizlerle ve rezervden döviz satarak düşük tutacaksanız, ithalatı cazip kılacaksanız, yatırımcı niye ihracata dönük yatırım yapsın? Siz, Gümrük Birliği kazığına karşı sanayiciyi Asya’nın yıkıcı rekabetine karşı korumasız bıraktıkça, yerli-yabancı sermayedar neye güvenerek stratejik yatırım yapsın?
Özetle, klasik önermeyi tekrarlayalım; Ekonomi bir küldür(yani bütündür). Yatırım teşvik politikası, döviz kuru politikasından, gümrük politikasından bağımsız belirlenemez. Cari açığı azaltıcı ithal ikameci politikalar, ihracatı teşvik edici kur politikası, yıkıcı rekabeti engelleyen korumacı gümrük politikaları olmadan işe yaramaz. Bu iki ayak eksik kaldığı için bunlar da öncekiler gibi, haybeye teşvik tedbirleri olmaktan öteye gidemeyeceklerdir…