AKP’ye Bir Darbe de Ekonomiden…
Yeni yılla birlikte seçim düzlemine girdikçe, yolsuzlukların sandıktaki etkisi de daha çok konuşulmaya başlandı. Tüm…
Şu fakir yazarınız, 1970’lerin başlarında solculuğa, yazıp çizme merakına kapılmadan önce, acar bir futbolcuydu. Hem fiziğini hem topçuluğunu Arjantinli Mario Kempes’e benzetirlerdi(!). Hâlâ, kulağında hocasının kulübeden yükselen şu çığlığı yankılanır; “ Hep mi defans, sol kanat!..Çıksana kardeşim!…”
Futbol ile sınıf mücadelesi arasında hep paralellik kurarım. İyi takım, iyi örgüt değilsen, hep defansa çekilirsen, baskıyı yersin. Bizim Türkiye sol siyasal kanadının karakteri de defansif. İnsana hep, “Çıksana kardeşim” dedirtiyor. Hep savunma halinde, başkalarının oyunlarına karşı kendini koruma, tuzağa düşmeme, gol yememe üzerine kurulu bir siyaset anlayışı…Gol yedikten sonra bile beraberlik için atak yapmak yerine, fark yememek için yine defansa çekilme zaafı var bizim takımın…Hiç mi kendi oyunun yok ? Hiç mi sen oyunu karşı sahaya yıkıp karşı defansı bunaltmayacaksın? Ne zaman oyun kuran, inisiyatifi ele alan sen olacaksın? Ne zaman gol atacak, maç alacaksın, ne zaman ?
“SÜREÇ”İN DEFANSÇILARI
Alalım şu meşhur “Barış süreci” meselesini…Bir yanda, AKP’nin dolmuşuna binmeyi alışkanlık haline getiren, kudurmuştan beter alışmış sol liberal takım var. ‘Yetmez ama evet’ten sonra, şimdi de ‘her şeye rağmen evet’e hazırlar. Süreci sorgulayanların da şu soruyla zıplatıyorlar sinirlerini; “Ne yani, barışa karşı mısın?”… Lâhavle çekmekten bir hal oluyor insan…
Bu alışmıştan beter kudurmuşların öbür ucunda da katı defansçı kanat var.‘Bu, bir AKP-PKK (hatta ABD) prodüksiyonudur, tuzaktır, uzak durulmalıdır’, diyenler… Sürekli bir komplo kokusu alırlar, hep bir “Büyük Kürdistan komplosu” ile Kürt fobisi besler ve yayarlar. Sorsanız, onlar da Kürt sorunu diye bir sorun olduğunu kabul etmektedirler ama her nedense PKK’yi Kürt siyasetinin temsilcisi olarak zinhar kabul etmezler. Peki kiminle çözülmelidir, konuşulmalıdır sorun, diye sorarsanız, “Bu memlekete komünizm gerekirse onu da biz getiririz” diyen Ankara Valisi Tandoğan’a bile rahmet okuturlar…Bu memlekette Kürt sorunu çözülecekse, onu Kürtlerin siyasi temsilcileri ile değil, neredeyse kendi kendilerine çözmeye hazırdırlar. Nasıl? Görmezden , inkardan gelerek herhalde…Bunca yıl yaptıkları gibi…
CHP’DEKİ DEFANS…
Bu kısır, defansif zihniyet, tehlikeli biçimde, sadece solun bir kesiminde yerleşik ve boy atmakta değil; merkezde, CHP’nin bir kanadına da hakim. Kürt sorunu ile ilgili bir çözüm planı, bir “oyun kurgusu” olmadığı gibi, Kürt siyaseti ile görüşmeyi bile zul addedenler, CHP’yi de felçli hale getirmiş durumdalar. CHP için, ‘çözüm ile ilgili hiçbir şey üretemeyen parti’ algısının müsebbibi bu defansif kanattır ve partinin büyüyüp gelişmesi önünde adeta bir tıkaçtır bunlar. Dahası, bu defansif kafa, özellikle Batı illerinde bir Kürt düşmanlığının, toplumsal kutuplaşmanın değirmenine, istemeyerek de olsa, su taşımak gibi ağır bir sorumluluğun altına girdiğinin de farkında değil.
HANGİ KÜRT SİYASETİ?
Sormadan edemiyor insan; Kürt siyaseti, AKP’nin müzakere çağrısını karşılıksız mı bırakmalıydı? Belli hedefleri olan hangi hareket bunlara ulaşmak için masaya oturmaz? Ama masaya oturmak, ille de AKP rejimine teslim mi olmaktır? “Ver Kürdistan’ı, al başkanlığı” anlaşması yapılmışmış !…Kim, nasıl inanıyor böyle şeylere, akıl alır gibi değil.
Gelgelelim… Kürt siyasetinde de bu fobiyi, kuşkuyu, soğukluğu besleyen davranışlar, beyanlar yok mu? Ne yazık ki, var. Bir kısmını taktiğe verelim ama bir kısmı da Kürt hareketine bulaşık liberallerin, dincilerin, Kürt milliyetçilerinin marifeti. Birçok kez ifade ettim; Kürt siyaseti de, birçok siyasi parti ve hareket gibi “pür” bir hareket değil;bir koalisyon. İçinde dominant olmasa da Barzanicisi , gizli AKP’lisi, Türk burjuvazisinin müttefiki toprak ağası, işbirlikçi tüccarı da var. Onların da kendilerine göre hesapları var. Ama Kürt siyasetine hakim olan, sol-sosyalist damardır. Türkiye solunun dayanışacağı da bu ilerici kanattır. Üretici, çözümcü bir CHP’nin de, sol-sosyalist parti ve hareketlerin de yan yana durmaları gereken bu Kürt hevallerdir. Onların demokratik taleplerini, Türkiye’nin genel demokratik programının bir parçası olarak anlamamız, iş, aş, özgürlük mücadelesinin, ortak mücadelemiz olduğunu kabul ederek omuz omuza olmamız gerekmez mi? Kürt hevallerimize karşı kuşku ve mesafe, onları AKP karşısında güçsüzleştirirken Kürt siyasetine bulaşık sağ eğilimlere alan açmaz mı?
Geniş anlamda, demokrat, sol kanadın, Kürt fobisinden kurtulması şart. İlerici, demokrat Kürtlerle, onların asgari programını da sahiplenen ofansif ,oyun kurucu ve oyununu karşı sahaya yıkan bir eylemlilik, güçler ittifakı, hele ki bugün, çok daha acil ve önemlidir.