Türkiye’nin cari açık sorunu malum. 2011’de 77 milyar doları bularak dünya rekoru kırdı. Bu yıl büyüme hedefi düşük tutulduğu için milyarlarca dolarlik açık, 70’lerle değil, belki 60’larla;  milli gelire oranı da yüzde 10’la değilse de yüzde 8 küsurla  ifade edilecek. Ama görünen o ki, cari açık en önemli sorunlardan biri olmayı sürdürecek.

Bu sorunun dehşetli  boyutlara ulaşması, elbette 2002 sonrası dönemde gerçekleşti. AKP iktidarının dış kaynağa dayalı ve döviz üretmeyen ekonomi politikası, 10 yılda Türkiye’nin döviz harcamalarını, döviz gelirlerinin çok ötesine taşıyınca cari açık da rekor boyutlara ulaştı. Öyle ki, son 10 yılda 964 milyar, ya da yılda ortalama 96 milyar dolar ihracat geliri elde eden ekonomi, bu 10 yılda 1 trilyon 351 milyar dolarlık ya da yılda 135 milyar dolarlık ithalat yaptı. Sonuç? 10 yılda 387 milyar dolarlık dış ticaret açığı.  Buna faiz, kar gibi yabancıların götürdükleri de eklenince, açık uçurumu büyüdükçe büyüdü. Allahtan  10 yıl sonunda cari açığı  294 milyar dolara indiren, turizm oldu.

 

AKP iktidarı döneminde turizmden 178 milyar dolar gelir elde edildi. Dış seyahat harcamaları ise (Hac seyahatleri dahil) 33 milyar dolarda kalınca, turizmin net döviz katkısı 145 milyar dolar oldu. “Döviz yumurtlayan tavuk turizm” dolduruşuna da fazla gelinmesin . Bu dövizi kazanmanın da Türkiye’ye büyük maliyetleri var. Turist başına 650-700  doları bulmayan “yoksullaştırıcı turizm” politikası ile,  döviz açığına biraz olsun çare üretilirken bütün sahillerin nasıl betonlaştırıldığının, çevrenin, doğal ve tarihi varlıkların bozuk para gibi nasıl harcandığının hepimiz tanığıyız.

Peki turizm dışındaki diğer sektörler ? Onların döviz üretme kapasiteleri ne? Net döviz kazandıran sektörler mi bunlar, yoksa onlar da döviz yutan sektörler mi?

Turizm dışı hizmet sektörleri içinde net döviz üreten sektör, inşaat.  Rusya, diğer BDT ülkeleri, Kuzey Afrika ,Balkanlar ve Orta Doğu’daki inşaat faaliyetlerinden çok büyük miktarlarda olmasa da Türkiye net döviz geliri elde ediyor. Hatta, yabancılara döviz koklatmıyor. Gideri, sıfır görünüyor.  Bununla beraber, yılda 1 milyar doları bulmuyor inşaat dövizi gelirleri…

 

***

Az da olsa, ikinci döviz kazandıran sektör ise taşımacılık.  Burada büyük bir döviz tasarrufu  imkanı var ama kullanılamıyor. Yük taşımacılığında yani navlunda Türkiye net döviz ödeyici, buna karşılık sivil havacılıkta döviz kazanan durumunda. Özellikle ithalatta, malın teslimi, yapılan sözleşmenin dayatmasıyla, ithalatçı firmanın istediği taşıma şirketine yaptırılıyor ve sonuçta taşıma hizmeti yerli kapasite ile değil, dış firmalara gördürülüp döviz harcanıyor. Sivil havacılıkta THY’nin büyütülen filosu, dış hat uçuş gelirlerinin  toplam cirodaki payını artırınca, döviz kazancı da yaratılmış oldu. Ama bu yine de THY’yi kar eden verimli bir şirket yapmaya yetmiyor.

Türkiye’nin bankacılık ve sigortacılık sisteminin de yurt dışı yatırımları var. Dışarıda alınmış, kurulmuş bankalar, açılmış şubeler…Ancak bu faaliyetlerden son 10 yılda 8 milyar dolar dolayında döviz geliri elde edilirken karşılığında finans ve sigortacılık hizmetleri için 16 milyar doların üstünde döviz harcandı ve bu altdaldan da son 10 yılda 8 milyar dolar dolayında döviz açığı oluştu.

Devletin hizmet ihraç ve ithalinden de Türkiye zararda. Son 10 yılda yurt dışından satın alınan müşavirlik hizmetleri, eğitim,  know-how vb. hizmetler için devlet 11 milyar doların üstünde döviz harcamış görünüyor. Buna karşılık çoğu Türk Cumhuriyeti ve diğer komşu ülkelere satılan hizmetlerden sağlanan gelir 3 milyar dolar dolayında kalınca, bu kalemden de 8 milyar dolar açık oluştu.

Özel hastanelerin döviz gelirleri, vakıf üniversitelerin yabancı öğrenci gelirleri, futbolcu transfer gelirleri, ihraç edilen dizi filmler, sinema filmleri, telif hakları vs… Tüm eğitim,sağlık ve kültür endüstrisinin  elde ettiği döviz gelirleri, yine bu alanlar için yapılan döviz harcamalarını karşılamaya yetmedi son 10 yılda ve toplamda yine bu alt kalemde 1 milyar doların üstünde açık verdi Türkiye…

 

Tıpkı sanayi ürün ihracı yarışında olduğu gibi, hizmet ürünü satışında da rekabetçi güce sahip değilseniz, avantajlarınızı iyi kullanamıyorsanız, sonuçta hizmet ürünlerinde de “pazar” durumuna gelirsiniz. Türkiye, turizm ve inşaat sektörleri dışında, ne yazık ki, net hizmet ithalatçısı ve oradan da gol yiyor…

Written by Mustafa Sönmez