AKP, ne kadar daha, kriz savabilir ?
Sıkça karşılaştığım sorulardan biri şöyle; ekonomi kırılgan, bağımlı, dış kaynak ile büyüyor, balon yapıyor…Balon…
Ak faşizmi özetleyecek ana kavram, hukuksuzluğu. Ben yaptım oldu, biz yaparız olur, hukuk arkadan yaptığımıza uydurulur, anlayışını adım adım yerleştiren Ak faşizmin bu tutumunun zirve yaptığı yer, RTE’nin işgal ettiği kaçak saray…
Cumhurbaşkanı’nın ikamet ettiği Çankaya’yı yeni rejimin sembolü olarak Atatürk Orman Çiftliği’ne yaptırılan ve adı “Beştepe” olarak tescillenmek istenen alana, görgüsüzlük abidesi olarak inşa ettirilen binaya taşıtma fikri, belli ki RTE’nin çok öncesinde kafasında vardı. Çünkü bugün adına tuhaf bir ifade ile “Cumhurbaşkanlığı külliyesi” denilen kaçak yapılanma, kamu yatırım kayıtlarına, “ Başbakanlık hizmet binası” olarak geçti, 2012’de… Yani RTE, Başbakan iken. Bunu Başbakanlık hizmet binası olarak yaptırıp sonra Cumhurbaşkanlığı ve kursağında kalan Başkanlık binası olarak kullanmak isteği o zamanlardan beri kafasında varmış demek ki….
Bu sorunlu yapının hem imar hukuku, hem kamu maliyesi hem de uluslararası itibarsızlık ile ilgili yanları var ve hep sorun olmaya devam ediyor. Bakalım, kurulmak istenen koalisyon hükümetinin pazarlık masasında bu ucubelik nasıl yer alır…
Kent suçu…
Kaçak saray başından beri bir kent suçu. 2014’te TMMOB’ye bağlı odalar, Atatürk Orman Çiftliği Alanları Nazım İmar Planı ve 1.Derece Doğal ve Tarihi Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planının yürütmesinin durdurulması talebiyle açtığı davada Ankara 5.İdare Mahkemesi, imar planlarının yürütmesini durdurdu. Ankara 11. İdare Mahkemesi Tarihi sit statüsünün kaldırılması kararını iptal etti. Ankara 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu da 03.04.2014 tarih ve 1409 karar sayılı kararı ile mahkemenin yürütmenin durdurulması kararlarına uyulmasına karar verdi.
Mahkeme kararları ve yürütmeyi durdurma kararı, başlangıçtaki adıyla Başbakanlık Hizmet Binasının olduğu alanın, kamu hizmet binaları alanı olduğunu göstermiyor. Dolayısıyla TOKİ tarafından “kamu hizmet binası” proje adıyla üstlenilen ve açılan ihalenin daha o gün hukuka uyularak iptal edilmesi gerekirdi, edilmedi. Mimarlar Odası, TOKİ’ye resmi yazı ile ihalenin iptal edilmesi konusunda uyarı yaptı. Ama RTE’ye bağlı TOKİ dinlemedi, ihaleyi açtı ve 595 milyon TL bedel ile Rönesans Holding’e bağlı REC Uluslararası İnş.Yatırım San.A.Ş.’ye verildi iş. Ne yasa dinlendi, ne Anayasa…
Maliyeti meçhul…
Kaçak saray ile ilgili bir başka sorun alanı maliyeti, harcamaları…Kalkınma Bakanlığı kamu yatırımları listesine göre bu bina 2012 yatırım programına alındı ve “650 milyon TL proje bedeli” yazıldı karşısına. TOKİ projelerinde 595 milyon TL’ye ihale edelidiği yazılıyor Rönesans’a. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Candan, bu işe kafayı takıp kalem kalem maliyet çıkardıkça inşaatın telaffuz edilen rakamlara çıkamayacağı, hele ki içine yapılan harcamaların milyar, milyar TL’leri bulduğu iddia edilince Maliye Bakanı Şimşek, 4 Kasım’da TBMM’de proje bedelinin toplam 1 milyar 370 milyon lira olduğunu açıkladı. Bunun üzerine CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal sarayın 1 milyar 370 milyon liraya mal olduğu bilgisinin gerçek maliyeti yansıtıp yansıtmadığını bir soru önergesi ile sordu. Şimşek, soru önergesine 27 Ocak 2015’te verdiği yanıtta, aradan daha 3 ay geçmeden bu kez sarayın maliyetini bilmediğini bildirdi. Böyle cevap vermek zorundaydı, çünkü konuştukça batacaktı. Derken, Kalkınma Bakanlığı’nın 2015 yatırım programında projenin bedeli 650 milyon TL’den 1.400 milyon TL’ye çıkarıldı. Yani yüzde 115 artışla!…
Tespit davası
Ama bu mızrak, bu çuvala da sığmıyor. Mimarlar Odası’na davalar açtı Kaçak Saray. Oda ne yaptı? Maliyet tespit davası açtı, bilirkişiler saptasın, dedi. . Maliyet tespit davasının Kongre Merkezi, Camii, ek binalar, Konut , ana binayı da kapsadığını söyleyen Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan: “ Kaçak Saray yerleşkesinde 60. davamızı açıyoruz. Bu davamız bugüne kadar iddia ettiklerimiz ve söylediklerimizin delili olacak bir davadır. AOÇ gibi ulusal bellek alanı olan, 1. Derece doğal ve tarihi sit alanına, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına, Atatürk’ün vasiyetine ve şartlı bağışına rağmen vergilerimiz israf edilmiştir. Mahkeme bu israfın tespitinin yapılması için açılmıştır. Delillerin karartılmasını istemiyoruz. Hükümetler kamuoyuna şeffaf bir şekilde, nerede, nasıl harcadıklarını açıklamak zorundalar” ifadelerini kullandı. Bakalım neler olacak, ya da olamayacak…
Uluslararası itibarsızlık…
Kaçak sarayın bir de “itibar” kazandırayım derken, ülke imajını itibarsızlaştırma özrü var. RTE geçen hafta sarayında verdiği kalabalık iftarda, “Yabancılar buraya gelince, görünce ‘ha bu devlet büyük devlet’ diyorlar” diye konuşmuş. Hangi yabancılar? Yakın dostları, Sudan zorbası Ömer el Beşir’i veya Hamas’ın lideri Halit Meşal mi? Onlar demişlerdir, eminim. Ama Avrupalı liderler, onlar görünce ne diyorlardır? Beyaz Saray’dan 30 kez, Versailles dan dört kez büyük; görgüsüzlük…
Büyük olmanın ölçüsü, hukuksuz ama şatafatlı saraya sahip olmaksa, kaçak sarayın yanında mütevazi kalan Beyaz Saray’a , Versailles’a bakıp ABD’nin ve Fransa’nın, Türkiye’nin yanında, “küçük devletler” olduğu gibi absürd bir sonuca varılır.
Büyük devlet olmanın ölçüsü, büyük saray sahibi olmak değil. Büyük devlet olmak, her şeyden önce hukuka saygıdan, şeffaflıktan, hesap verebilirlikten, demokrasiye saygıdan geçiyor… Büyük devlet demek , büyük sarayı olan devlet demek değil; yurttaşların huzurunu dert eden, kutuplaştırıp düşmanlaştırmayan, geliri daha adil bölüştüren , yurttaş haklarına sahip çıkan, farklı kimliklere, renklere saygılı davranan, yolsuzluk iddialarını yargıdan kaçırmayan, güçler ayrılığına saygılı olanların yönettiği devlettir, büyük devlet…
Bunların hangisi RTE’de, onun yönettiği baskı aygıtında var?