Konut stoku azaldı. Ya Sonra?…
İçeride ve dışarıda, 7 Haziran seçimleri sonrasında beklenen, istikrar ve bulutların dağılması değil, işlerin daha…
‘Türk filmi gibi, bir güzel haber…’ başlığıyla vermişti rehine medya cenahından Akşam gazetesi ve devam ediyordu; “ Bir zamanlar borç alabilmek için IMF kapılarını aşındıran Türkiye, ‘Kapında beklettiğin o genç adam vardı ya’ diyecek, IMF’ye 5 milyar dolar ‘avans’ verecek.” Bir başka rehine medya grubunun gazetesi Habertürk’ün başlığı ise şöyleydi;
“Nereden nereye!” ve devam ediyordu gazete; “Kriz kumbarasına Türkiye’den 5 milyar dolar! Bir dönem IMF’nin kriz reçeteleri önerdiği Türkiye, bugün Avrupa’yı yıkım noktasına taşıyan krizde taşın altına elini koyan kurtarıcı ülkeler arasında yerini aldı.”
Rehine burjuvazi geri kalır mıydı yağlamada ? O da kaçırmıyordu fırsatı. Dönemin rantiyelerinden Hüsnü Özyeğin, ne demişti; “11 Eylül sonrası Türkiye IMF’den 30 milyar dolar borç aldı. G20 zirvesinde IMF’ye 5 milyar dolar borç verilmesi onaylandı. Türkiye IMF’ye kredi veren, borç alan değil borç veren ülke haline geldi”
İktidara dalkavukluk fırsatının hiçbirini ıskalamayan rehine medya ve rehine burjuvaziden bu örneklerden sonra gerçeğe dönelim. Nedir IMF’ye Türkiye’nin borç verme efsanesi(!)nin aslı astarı ? Yağdanlık devlet kurumu Anadolu Ajansı’ndan bütün medyaya servis edilen haberin gerçeği şu; Küresel kriz ile birlikte ihtiyaç duyan ülkelere müdahale imkanını artırmak isteyen, bunun için de kaynaklarını çoğaltmak isteyen IMF, kendisine üye olan 188 ülkenin 37’sinden , ihtiyaç duyması halinde, kredi sözü aldı. Bu 37 ülke 456 milyar dolar kredi taahhüdünde bulundu. Ne demek taahhüt ? IMF, ihtiyaç duyduğunda bu ülkelerden, söz verdikleri krediyi faizine mukabil alabilecek. Hangi ülke , ne taahhüt etti ? Başta belirtelim; büyük cari açık veren ABD’den tık çıkmadı. Listede ABD yok. Buna karşılık, öncelikle krizden daha az etkilenen ve cari fazlası olan ülkeler taahhütte bulundular. Japonya 60, Almanya 55, Çin 43 milyar dolar borç verebilirim, dedi. Cari fazla vermese de, Fransa, 42 milyar dolar taahhütte bulundu. İşin tuhafı, krizden fena halde kıvrananlar “damdan düşenin halinden damdan düşen anlar” misali ciddi miktarda taahhütte bulundular. İtalya 31, İspanya 19 milyar dolar verebilirim, dedi. Şimdi bu toplamı 456 milyar doları bulan taahhüdün içinde Türkiye de yüzde 1’e yakın, 5 milyar dolar verebileceğini açıkladı. Ortada verilmiş bir borç yok, sadece ihtiyaç duyulur, kapım çalınırsa bende 5 milyar dolar kredi verebilirim, sözü var. Olay bundan ibaret. Oluşturulmuş bu havuzun toplamında yüzde 1’i ancak bulan Türkiye taahhüdünü, bir “başarı öyküsü” haline de ancak necip Türk medyası ve yağdanlık iş dünyası getirebilirdi, getirdi de.
***
Çarpıtan çarpıtana. Borç vermek-almak deyince, sadece IMF diye bir kurum varmış gibi, bir zamanlar borç alırdık, şimdi veriyoruz, türü gerçeklikle hiç ilgisi olmayan süfli şişinmeler, Türkiye’nin gerçek borç kamburunu kamuflaja çabalayan devekuşu zavallılıkları var ortada…
Türkiye’nin IMF’ye kalan borcu, 4 milyar dolar küsur ama T.C. devleti , IMF’ye değilse de Dünya Bankası’na, başka uluslararası kuruluşlara 30 milyar dolar borçlu. Bunun üstüne özel bankalara olan kamu borçlarını koyun, eder 40 milyar dolar. Bunun üstüne tahville yapılmış 50 milyar dolarlık devlet borcunu koyun, eder 90 milyar dolar. Bunun üstüne 10 milyar dolara yakın kısa vadeli kamu borcunu ekleyin, T.C.devletinin 100 milyar dolar dış borçlu olma gibi bir gerçeklik var karşımızda. Bu borcun çok azı IMF’ye diye, borcu olmayan bir devlet görüntüsü vermenin neresi ahlaki? Gelelim özel borçlara; Özyeğin cenahının ,yani özel sektörün dışarıdan borçlanmaları ise 200 milyar doların üstünde. Yani toplam borçların üçte ikisi.Üstelik dörtte biri kısa vadeli borç. Yani ortada 310 milyar dolar dış borcu olan bir ülke gerçeği varken, IMF’nin kriz havuzuna yüzde 1 katkı sözüne vıcık vıcık methiyeler düzme zavallılığı var.
Bu haberin manşetlere çekildiği gün yayınlanan bir TÜİK bültenini ise yandaş ve rehine medya görmezden geldi. Hiç şaşırtmadan…
20 Haziran tarihli bu bülten, Cumhurbaşkanı’na kadar alay konusu yapılan krizdeki Avrupa’da , Türkiye’yi de kantara çıkarıyor ve son yılların sıcak para üfürmeli büyümesine karşın, AB ortalamasının ancak yarısına gelen bir yerde olduğumuzu hatırlatıyordu. Türkiye, satın alma gücü paritesiyle kişi başına gelir açısından, acıdığı Yunanistan’dan 30 puan gerideydi. Polonya, Macaristan bile Türkiye’den 13 puan ilerideydi. Türkiye, ancak (Yunanistan hariç) eski bakiyesi Balkan ülkeleri ile boy ölçüşecek yerdeydi daha…
İneğe öykünen kurbağa misali, bedenini şişirip, ruhunu küçülten bir toplum olma yolunda son sürat gidiyoruz. Haydi hayırlısı…